ENES CANSEVER-HAFTANIN YORUMU
Bugünkü muktedirler, Kürtler ve Cemaat mensuplarının şahsında, kendinden olmayan kitleleri, ‘devletin sopasıyla’ dizayn etmeye çalışıyorlar.
Eli kanlı bu devlet anlayışı, her dönemde binlerce delikanlının kanına girdi, canlara kıyıldı.
Kaderin iki mağduru, iki somut vakıa ve iki delikanlının şahsında eli kandan temizlenmeyen bir devlet anlayışını beraberce anlamaya çalışalım.
GÖKHAN ÖĞRETMEN
Gökhan öğretmen üç yıl önce, işkenceyle katledildi.
Bugün Açıkkollu’nun katledilişinin 3.yılı.
15 Temmuz darbe tiyatrosu nedeniyle, ‘Cemaat iltisakı” gerekçesiyle, gönlerce jopla işkence edildiğini söylüyor eşi Mümine Açıkkollu Hanımefendi…
Üçüncü yılında, “Devlet Babanın Emniyetli mekânı” polis müdürlüğünün işkence merkezinde günlerce, çektirilen eza cefadan sonra can çekişirken vefat etmiş.
Gökhan Öğretmenin hücrede can çekişen görüntüleri ve hücre arkadaşlarının o hazin anındaki kollarına girerek, çıkarmaya çalışmaları sosyal medyaya düştü.
Vatandaşının üstüne bir ahtapot gibi çöken gaddar bir devletin yüzünü bir kez daha gözler önüne serdi.
O görüntüler “Devlet Baba’ ninnisiyle büyüyen gelen bireyleri olarak, bu ahtapotun haşin ve acımasız yüzünü gösteriyor.
İçimizi parçalayan görüntüler…
Daracık bir hücre, balık istifi vatan evladı.
KHK ile ihraç edildikten sonra gözaltına alınan ve 13 gün boyunca işkence yapıldıktan sonra kalp krizi geçirerek hayatını kaybeden bir tarih öğretmeniydi Gökhan Açıkkollu.
Bu muameleyle hayatına kastedilen tarih öğretmeni Açıkkollu, 15 Temmuz darbe tiyatrosundan sekiz gün sonra, 23 Temmuz’da gözaltına alındı.
Sadece işkence edildi.
İfadesi bile alınmadı.
Polis nezaretinde 13 gün boyunca, inilti ve işkence altında adaleti bekleyen Gökhan Açıkkollu, vefat ettikten 1,5 yıl sonra, mahkeme suçsuz buldu ve öğretmenlik görevine iadesine karar verdi. “Hainler Mezarlığı”na defnedilmesini isteyen yobazlar, günahsız Gökhan’ın cansız bedenine bile tahammül edemedi, tabutunda bile rahat vermediler.
VEDAT EKİNCİ
Bir başka vahşet ise, Vedat Ekinci’nin yine devletin askeri tarafından önceki gün silahla taranarak katledilmesi.Henüz bıyıkları bile terlemeyen Vedat Ekinci’ye isabet eden mermi çekirdeği ‘kayboldu’, dosyaya gizlilik kararı getirildi, bildik “usta bir el” tarafından.
Hakkari Valisi ise; cinayeti ‘coğrafi kader’ olarak ifade etti.
Hem de babanın acılı ocağı ve taziye evinde…
İdamlar…
Tehditler…
Katliamlar…
Kurşuna dizilmeler…
Ve göçe zorlayan baskılar,
Tüm bunlar “Coğrafi kader” mi, ülke insanını ve coğrafyanın mı kaderi Vali Efendi?
ROBOSKİ VE ORGENERAL MUĞLALININ KATLİAMI
8 yıl önce aynı karanlık tuzakla Roboski’de, hunharca katledilen 19’u çocuk olmak üzere 34 insanımızın katilleri de, “coğrafi kader“ şalı ile örtülmeye çalışıldı.
Devletin katlettiği, katırlar üzerinde, battaniyelere sarılmış, yanyana dizilen 34 cansız bedenin trajik tablosu gözlerimizin önünde.
Yoksa mazlumların ve çaresizlerin, bahtı kara iktidarın talihsiz temsilcilerince yönetilmesi midir?
‘Allahtan korkmaz, kuldan sıkılmaz’ ifadesi tam da bu tipler için geçerli…
Unutmayı felaket olarak kabul eden bir sosyal bilimin adı ve karşılığıdır, tarih.
Gökhan Öğretmen de bir tarihçi olarak, çok sevdiği öğrencilerine, bu bilimi öğretiyordu.
Öyle ise; tüm nesiller, Açıkkolu’ya ve Ekinci’ye yapılan muameleyi de “Hainler Mezarlığı“nın mücidlerini ve “Devlet Baba” temsilcisinin bu talihsiz yaklaşımını da unutmamalı.
Vali efendi haklı: Evet bu kader, Kürtlerin 100 yılı aşkın kaderi, eli sopalı devletin bu uzun süre zarfında, sopayla benzetmeye çalıştığı Kürt’ün kaderi…
Hakkâri sınırında, Çemekurklu Köyü’nden 14 yaşındaki Vedat Ekinci‘nin yürek dağlayan sonu; bize Mustafa Muğlalı olayı ve (Şair Ahmed Arif’in 33 kurşun isimli şiiriyle dile getirdiği katliam) Roboski katliamını hatırlattı.
75 yıl önce, 1943 yılının Temmuz ayında Van’ın Özalp ilçesinde yaşanan hadise, en büyük utançlarımızdan.
O gün, 33 kişi, 3. Ordu Komutanı Orgeneral Muğlalı’nın emriyle kurşuna dizildi.
Bu vahşet, Cumhuriyet tarihinde yapılan yargısız infazların en büyüklerinden biri olarak geçti.
SON İSTEKLERİ CUMA NAMAZINI KILMAK
Tıpkı, Roboskide olduğu gibi, ölenlerden 19’u henüz reşit bile değildi.
Aynı köyde ve akraba olan 32 kişi, 28 Temmuz Cuma namazını kıldıktan sonra katledildiler.
Katledilenlerin son dilekleri Cuma namazını kılmak olmuş.
Bıyıkları yeni terlemiş delikanlılar,
Askerden izin alıp gelmiş, nişanlı bir genç;
Çocukları olan aile babaları,
Ölümü bekleyen bir dede…
Ahmet Arif’in ‘33 Kurşun’ isimli şiir kitabına konulan menfur olay.
33 Kurşun!
Vurulmuşum,
Dağların kuytuluk bir boğazında
Vakitlerden bir sabah namazında
Yatarım
Kanlı, upuzun…
Vurulmuşum
Düşüm, gecelerden kara
Bir hayra yoranım çıkmaz
Canım alırlar ecelsiz
Sığdıramam kitaplara
Şifre buyurmuş bir paşa
Vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısız
(Ahmed Arif)
Evet, kader, şifre buyurur birileri ve bu Kürt’ün ‘coğrafi kaderi’ olur.
Sığamaz, sığdıramayız kitaplara olan biteni, vururlar sorgusuz sualsiz, yargısız…
Can verirsin, dağların kuytuluğunda, ya da daracık bir hücrede…
Evet, vakitlerden dar bir vakit, gönlü, zihni aydınlık, öğrencilerinin sevgilisi bir öğretmen, sorgusuz, sualsiz bilasebep, can verir, üç duvar arasında…
Ne Türk’e, ne Kürd’e ne de diğer evladına merhametli ahtapot…
Bu nedenle eli sopalı devlet hep kendisini korumak amaçlı yapmıştır anayasaları.
Yani bir anayasamız henüz yoktur, bundan sonra olacak mıdır?
Bilinmez.
Elinde sopa olan adil olabilir mi?
Halkını koruyan, haklarını genişleten işlere imza atabilir mi?
Elinde sopa olan sürekli düşman arar.
Düşman beller, imhaya çalışır.
Ermeniler,
Rumlar,
Kürtler,
Aleviler,
Sünniler,
Gayri Müslimler,
Solcular,
Sağcılar…
Sopadan geçmeyen kaldı mı?
BOZKURT HEYKELLERİNİN ÖNÜNDE POZ
İçin acı tarafı, eli sopalı bu devlet anlayışı, çok usta bir şekilde, bir kesimi dayaktan geçirirken, diğer kitleleri yanına alıyor. Hatta daha önce aynı dayağı yemiş kitlelere tempo tutturuyor.
Hâlbuki unutmayı felaket olarak kabul eden bir sosyal bilimin adı ve karşılığıdır, tarih.
Elinde çekiç, çivi arayan bir “Devlet Baba” oldu hep.
Nurcular ve onların Nurslu Münzevisinin ömrü esaret zindanlarında geçti.
Hizmet Hareketi ve mensupları da bu orantısız çekiç gücün, son 6 yıldan beri hedefi.
Sahnede birilerini görsek de, elli sopalı, çekiçli ceberrut devlettir, olan bitenlerin faili…
Bunu böyle bilmeli, İttihatçı zihniyet sahnede, saflarını sıklaştırmaktadır.
Öyle ya, milliyetçiliği ayaklarının altına aldığını söyleyen Erdoğan’a, önceki gün Devlet Bahçeli’nin evinin bahçesindeki bozkurt heykellerinin önünde poz verdirten irade de bu değil mi sizce?
e.cansever@yepyeni.zamanaustralia.com.au