İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Diyarbakır programı başladı. Saat 11.30’da uçağı Diyarbakır Havaalanı’na inen İmamoğlu, eşi Dilek İmamoğlu ile birlikte Cumhuriyet Halk Partisi Diyarbakır İl Başkanlığı’na geçti.
“Ayrımcı tavır hepimizi üzmektedir”
Batman’da CHP İl Başkanı Hüseyin Yaşar’ın yeğeninin düğününe katılmadan önce Diyarbakır’a gelen İmamoğlu, İl Başkanlığı’nda yaptığı açıklamada İçişleri Bakanlığı tarafından Diyarbakır, Van ve Mardin belediye başkanlarının görevden alınmasını eleştirdi. “Seçilmiş belediye başkanlarının yerine kayyum atanması ne yazık ki gaflet ve delalettir” diyen İBB Başkanı, “Ne yazık ki Diyarbakır, Mardin ve Van belediye başkanlarına ve seçmenlerine yönelik ayrımcı tavır hepimizi üzmektedir” ifadelerini de kullandı.
“Yanlış kısa sürede çözülmeli”
Kayyum atamalarının İstanbul’da da hissedildiğini ifade eden İmamoğlu, “Nefesimizin ne kadar daraldığını İstanbul’da hissettik” derken, atamaların yanlış olduğunu ve yanlışın kısa zamanda çözülmesini istediğini de söyledi.
“Kürtçe öğretirseniz konuşurum”
Havalimanı çıkışında ilgi nedeniyle İl Başkanlığı’na gitmek için bineceği aracına ulaşmakta güçlük çeken İBB Başkanı’nı karşılayanlar arasında, Amedspor taraftarları da vardı. İmamoğlu, kendisini karşılayanlarla konuşması sırasında “Bana Kürtçe öğretirseniz konuşurum elbette” ifadesini de kullandı.İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Diyarbakır CHP İl Başkanlığı’nda yaptığı konuşmanın tam metni şöyle:
Devletimizi, milli birliğimizi, siyasal sistemimizi üzerine inşa ettiğimiz çok temel kavramlar var: Cumhuriyet, demokrasi, hukukun üstünlüğü, milli irade… Bu kavramların içini boşaltmak, değersiz ve geçersiz hale getirmek devletimize, milli birliğimize, demokrasimize yapılabilecek en büyük kötülüklerden biridir.Bu kavramların arkasında çok köklü bir tarih yatıyor. Yüzyıl önce, işgal altındaki Anadolu’da, bağımsızlık ve özgürlük arzusuyla başlayıp, cumhuriyet ve demokrasi idealiyle devam eden bir tarihtir bu. Hangi siyasi görüşten, hangi inançtan, hangi kökenden olursa olsun, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” diyenlerin yazdığı ve yazmaya devam ettiği, onurlu bir tarihtir bu.
“Bir kişinin, bir ailenin değil…”
Bizler; bir kişinin, bir ailenin, bir grubun, bir kesimin değil, milletin iradesine uygun olarak yönetilme kararlılığını ortaya koymuş, bunun için bedeller ödemiş bir ülkenin vatandaşlarıyız. Böyle bir ülkede, kendi iradesini milletin iradesinden üstün görme gafletine düşenler, bunun bedelini sandıkta en ağır şekilde öderler.
“Gaflettir, dalalettir”
Seçilmiş belediye başkanlarının soyut ve hukukta karşılığı bulunmayan, kamu vicdanını ikna etmekten uzak sebeplerle görevden alınıp, yerlerine kayyum atanması da tam bir gaflettir, dalalettir. Seçimle gelenin seçimle gitmediği yerde ne demokrasi olur, ne hukukun üstünlüğü kalır. Vatandaşın sandıktan çıkan iradesi, bir takım makam sahiplerinin, kendi arzularına göre geçerli ya da geçersiz sayabileceği bir irade değildir. Vatandaşın seçme ve seçilme hakkını özgürce kullanmasının önüne engeller çıkarmak, demokrasi dışı arayışlar içindeki kesimleri güçlendirmekten başka hiçbir işe yaramaz. Bu kesimlere karşı hep birlikte mücadele edeceksek, demokrasiye ve milli iradeye sahip çıkmak zorundayız. Bu ülkeyi yönetenlerin, bu ülkede 82 milyon vatansever yaşadığını kabul etmesi ve bu idrakle ülkeyi yönetmesi şarttır. Sandığa atılan bütün oylar, kim tarafından kime verilirse verilsin, eşit ölçüde geçerli ve muteberdir. Sandıktan yetki almış bütün seçilmişler, kim olurlarsa olsunlar, eşit ölçüde hak ve yetkilere sahiptir, eşit ölçüde muteberdir.Bazı seçmen kesimlerini, bazı siyasi partileri, bazı seçilmişleri diğerlerinden ayrı tutmak, farklı ölçütler ve farklı kurallar uygulamaya kalkmak kabul edilemez. Bu çok tehlikeli, çok riskli bir ayrımcılıktır.
“Ayrımcılık görüntüsü ortaya koymaktadır”
Ne yazık ki, Diyarbakır, Van ve Mardin Büyükşehir Belediye Başkanlarına ve onların seçmenlerine yönelik tavır böyle bir ayrımcılık görüntüsü ortaya koymaktadır. Siyasi partiler ve onların seçilmiş yöneticileri, milletvekilleri, belediye başkanları ya hukukun içindedirler ya da dışında. Buna dair nihai kararı verecek olan da yargıdır!
“Yanar döner siyaset tarzını adet haline getirenleri çok iyi biliyoruz”
Kimi partileri, sivil toplum girişimlerini, kişileri bazen hukukun içinde kabul edip, bazen hukuk dışı yapılar olarak damgalamaya dayalı, yanar döner bir siyaset tarzını adet haline getirenleri hepimiz çok iyi biliyoruz. Onlar da şunu iyi bilsinler ki, böyle ilkesiz, böyle günü kurtarmak için yapılan siyasetten ne kendilerine bir fayda gelir, ne de ülkeye. Elbette, milli iradeye dayanarak sandıktan çıkanların hukukun üstünde olmaları sözkonusu bile olamaz. Hangi göreve gelirlerse gelsinler, seçilmişler de birer vatandaştır ve her vatandaş gibi hukuka tabi olmak mecburiyetindedirler. Ancak, seçilmiş milletvekillerinin, belediye başkanlarının hukuk dışına çıktığını iddia edenlerin önünde önemli bir sorumluluk vardır: Bu iddialarını yargı organlarına ve toplum vicdanına kabul ettirmek zorundadırlar. Toplum vicdanı onay vermediği halde yapılan görevden almalar, seçimi yenilemeler gibi işlere karşı milletin ne cevap verdiğini unutmuş olanlara 31 Mart ve 23 Haziran 2019 günlerini bir kez daha hatırlatmak isterim.
“Kendileri utanmıyorsa, partilileri seçmenleri onlar adına utanıyor”
31 Mart’ta ortaya konulmuş millet iradesini yok saymak için söylenmiş yalanların, atılmış iftiraların sahipleri bugün o sözlerinin utancı içindedirler. Kendileri utanmıyorsa, eşleri dostları, partilileri, seçmenleri onlar adına utanıyor.İstanbul seçimlerini iptal ettirmek için yalan ve iftiradan medet uman bir avuç azınlığın, asıl niyetlerinin, alabildiğine istismar ettikleri bir israf düzenini sürdürmek olduğu açıkça görüldü. Ne yazık ki kayyuma devretme uygulamalarının altında da israf düzenini sürdürme niyeti olduğuna dair pek çok emareler ortaya çıkmaktadır. İstanbul yahut Diyarbakır; Türkiye’nin neresinde olursa olsun… O parti ya da bu parti; bu ülkenin hangi yasal partisi olursa olsun… O kişi ya da bu kişi; bu milletin görev verdiği hangi kişi olursa olsun… Tavrımızı ve duruşumuzu değiştiremeyiz. Kime yapılırsa yapılsın, haksızlığa, hukuksuzluğa, adaletsizliğe açıkça ve hep birlikte hayır demek mecburiyetindeyiz. Çünkü bu bir adalet mücadelesidir, bir demokrasi mücadelesidir. Bu, millet iradesini koruma mücadelesidir. Bu, Cumhuriyete ve demokrasiye sahip çıkma mücadelesidir.
“Bu ülkenin gerçek sahipleri…”
Bu ülkenin, bu toprakların, bu devletin gerçek ve yegane sahipleri Türkiye Cumhuriyeti’nin eşit ve özgür vatandaşlarıdır. Aslolan; vatandaşın onuru, saygınlığı, huzuru, mutluluğudur. Siyasi partiler bunu sağlamak için birer araçtırlar. Amacı unutturup, araçları kutsallaştırmaya çalışanlara itibar etmeyeceğiz. Hiçbir fanatizme kapılmadan, hiçbir ayrımcılık yapmadan, korkmadan, yılmadan Cumhuriyetin ve demokrasinin değerlerini her koşulda, her zeminde savunmaya devam edeceğiz.Bu ülkenin eşit ve onurlu insanları olarak, barışı, adaleti ve özgürlüğü aramaktan asla vaz geçmeyeceğiz.Bu ülke insanlarının sağduyusu, birlikte ve huzur içinde yaşama arzusu, her türlü baskıyı, her türlü ayrımcılığı yenecek güçtedir. Bizim gönül zenginliğimiz her zenginliğin üstündedir. Bizim, güzel günlere olan umudumuz her zorluğun üstesinden gelecek güçtedir.
Çünkü biz, Anadolu’yuz.