RÖPORTAJ | HASAN CÜCÜK
İlahiyatçı Fatih Dokumacı’yı Irmak TV ekranlarında yaptığı programlarla tanıdık. Hizmet Hareketi’ne karşı başlatılan cadı avından nasibini alanlardan biri de O oldu. Dini programları büyük beğeni ile izlenen Irmak TV’yi de bünyesinde bulunduran Feza yayın grubuna 4 Mart 2016’da polis zoruyla el konulmasından iki hafta sonra Fatih Dokumacı, ülkesini terketmek zorunda kaldı.
Zor olmadı mı? Dilini, kültürün bilmediğini bir ülke… kamp hayatı.. Ne gibi zorluklar yaşadınız?
O günlerde kamp hayatı pek bilinmiyordu. Şimdiki gibi değildi. Sağ olsun daha önce buraya yerleşmiş arkadaşlar, elimizden tutup ensarlık yaptı. Kamp hayatı elbette zordu. Kampta misafir edildiğimiz o günlerde 4-5 aile idik. Gece odalara çekiliyor, gündüz kahvaltıda buluşuyorduk. Yapacak bir işte olmadığından uzun bir kahvaltı oluyordu. Gece herkes Türkiye ile irtibata geçiyor. Sabah kahvaltıda kim kimle irtibata geçmiş ise, ’Ben duydum filan geçiyormuş’, ’Ben duydum filan geçmiş’ dediğinde bir kişinin geçmiş olmasından dolayı duygulanıp ağlıyorduk. Bir kişi daha zulümden kurtulmuş. Böyle bir süreçti kamp hayatı. Daha sonra kamptan ayrıldık Frankfurt yakınlarında bir kasabaya geldik. Bugün kaldığımız bu evde bizim Carolina hanım karşıladı. ’Dokumacı ailesi hoşgeldiniz’ derken, biz gelmeden sanki biz bunların rüyasına girmiş gibi, bizi tanıyordu. ’Hatice, Hafsa siz olmalısınız, siz bu odada, İbrahim sen olmalısın sen bu odada kalacaksın’ derken, kızlar için pembe, oğlum için mavi renk ağırlıklı oda ayarlamışlardı. Bu şekilde Alman halkı bize kucak açtı.
Anavatanınızı terk etmek zorunda kalıyorsunuz, bilmediğiniz yabancı bir ülke ise size kucak açıyor. Carolina Hanım, sizi karşıladığında neler hissettiniz?
Bu farklı bir şey. Bu olamaz dedim. Beni herkes kovalarken, Almanya’nın vazifelendirdiği bir hanımefendi bizi karşıladı. Sadece karşılanırken değil. Geleli 2,5 yıl oldu. Devamlı duam, ‘Allah’ım beni buraya, burayı bana sevdir’ diye. Hamdolsun bir tane yanlış bir adam görmedim. Kime dokunduysam hep kucakladılar.
Dil bilmiyordunuz? Sorunu nasıl çözdünüz?
Ben ilk günden itibaren bize dil öğretin dedim. Bizzat kendi dilinizde teşekkür edelim dedim. Kilise’den bir hanımefendi geldi dil öğretmeye başladı. Kabul geldikten sonra dil kursuna resmen başladık. Çocuklarım okula başladı. Büyük kızım 6 ayda üniversiteden kabul aldı. 8 ayda dili çözdü. Geisen Üniversitesi psikolojide okuyor. Bizde hanımefendiyle el ele tutup, dil öğrenmeye bir ibadet gibi bakıp kursa gittik. Her gün kursa gitmek suretiyle B1 ve B2’yi geçtik. İş Bulma Kurumu’na (Jobcenter) biz size faydalı olup, teşekkür etmek istiyoruz dedim. Biz buraya faydalı olalım dedim. B2’yi tekrarlatacaklardı, bize iş gösterin dedim. Nasıl bir iş istiyorsun dediklerinde, ‘Ben eğitimciyim, yaşlılarınıza, çocuklarınıza yardım edeyim’ dedim. Huzurevinde çalışmak ister misin dediler. Ancak bunun için kurslara gitmek gerekiyordu. İki kursa gidip, belgelerimi alıp, iki huzurevinde staj yaptım.
Şoförlük yaparken iletişiminiz nasıl oluyor?
Hastalar diyor ki, ‘Ben çok korkuyorum. Ameliyata gidiyorum’ dediklerinde ben size dua edeceğim diyorum. Müslümanım, Türkiye’den geldim dediğimde ‘Biliyoruz senin yabancı olduğunu’ diyorlar. Gece kalkıp, çocuklarımla ismen dua ediyorum. Yolculuk bitip, hastaneye bıraktığımda mutlu oluyorlar. Onları mutlu görmek beni de mutlu ediyor.
Genelde Batı Avrupa’ya gelen mülteciler, sosyal yardımdan geçinip, çalışmadan yaşamayı düşünürler. Oysa siz daha ilk günden geldiğiniz ülkeye faydalı olmayı hedefleyip, dil öğrenip, çalışmaya başlamışsınız. Sıradışı bir mültecisiniz…
Arkadaşlarımız için ‘Bunlar farklı’ diyorlar. Başka milletten gelen mülteciler dil kursuna bir gün geliyorsa bir gün gelmiyor. Bizim arkadaşlarımız öyle değil. Çalışıyor olmak övünülecek birşey değil, gayet normal. Ancak başka milletlerden görmedikleri gayreti bizim arkadaşlarımızdan görüp, ‘Bunlar farklı’ diyorlar. İnsanlara dokunmamız lazım deyip, kiliseye gittik. Eşim ve büyük kızımla. Başörtülü olunca dikkat çektiler. Tabi ilk başta şaşkın bakışlar gördük. Önemli bir günlerine davet geldi. 60 yaşında bir bayan yanımıza gelip, ‘Bir imamdan duydum, sizin buraya gelmeniz dininiz için sakıncalı değil mi?’ diye sordu. Ben tam cevap verecektim, bir başka bayan ‘Bunlar başka Müslüman, bunlar başka Müslüman’ dedi. Bunlar başka mülteci diyecekler. Mülteci kimliği değişecek. Bunlar diğer müslümanlar gibi değil diyecekler.Türkiye’den ayrılırken, Allah’ın bize ne hazırladığını bilmiyordum. Kur’an-ı Kerim’deki ‘Ey insanlar kardeş olun’ ayetini okuyup, 60 yaşındaki İngilizce öğretmeni bayanın koluna girip, ‘Allah bana burada kardeş hazırlamış’ dediğimde gözyaşlarını tutamayıp, hıçkırıklara boğuldu. Herkes ağlamaya başladı. Bu kardeşlere vefalı olmak lazım deyip, şoför oldum.
Hicret diyarında yol haritamız nasıl? Türkiye’de şartlar değişince dönmek planı var mı? Yoksa burada yaşamaya devam mı?
Zor bir soru sordunuz. Dili öğrenince oturduk, kızımla Angela Merkel’e bir mektup yazdık. Yaşadıklarımızı yazdık. Bize cevap geldi. Danışmanı aracılığıyla mektup geldi. ‘Sizi anlıyoruz’ minvalindeydi. Ardından 3-5 ay sonra Doğu- Batı Almanya’nın birleşme günü olan 3 Ekim’de kızıma bir mektup daha yazalım dedim. Bu kez benim ağzımdan yazdık. Süreci anlattık. Neler yaşadığımı, kurban olduğumu ülkemi terk etmek zorunda kaldığımızı yazdık. Son paragrafa gelince ‘Sayın Merkel, bizim memleketimizde adak adeti var’ deyip, tanımını yaptıktan sonra ‘Sayın Merkel, Almanya bize ilk günden kucağını açtık, biz bu ülkeye faydalı olmak istiyoruz. Ben bu yaştan sonra bunu başarır mıyım bilmiyorum. Ama ben ülkemden aldığım adak kültürünün tanımını size yaptım. Üç çocuğum var, inanıyorum ki gelecekte Almanya’ya çok faydaları olacak. Ben üç çocuğumu Almanya’ya adadım sayın Merkel’ diye yazdım. Bir hafta geçmeden cevap geldi; ‘Mektubunuz Şanşölye ve ekibinde heyecan uyandırdı. Sizi çok iyi anlıyoruz. Ülkemizde dilediğiniz gibi serbestçe yaşayabilirsiniz’ yazıyordu. 14 asır sonra tarih bir nevi tekerrür ediyordu. Biz artık buradayız. Dönmek diye bir niyetimiz yok ama aklımız fikrimiz Türkiye’deki arkadaşlarımızda, kardeşlerimizde. Her gün hastalarıma Türkiye’de yaşananları anlatıyorum. 900’e yakın bebek hapiste deyince ‘Yanlış mı duydum. Bebek mi?’ diyorlar. Meslekleri nedir bilmiyorum ama arabaya binen herkese Türkiye’nin durumunu anlatıyorum.