Abdülhamit Bilici
Tek sermayesi yalan ve talan olan havuz medyasına ve onun bir muhabirine teşekkür edeceğimi aklımdan bile geçirmezdim. Ama işte o imkânsız şey oldu. Bir zamanlar Mehmet Emin Karamehmet’e ait Çukurova grubundan gasp edilerek havuzlaştırılan Akşam gazetesinin genel yayın yönetmeni Mustafa Kartoğlu’na ve şu yazıda özetlenen ‘parlak’ siciline bakılırsa değil gazetecilik yapması, sokağa bile çıkmaması gereken Washington muhabiri Yavuz Atalay’a çok teşekkür ediyorum.
4 Mart 2016’da kayyım yoluyla ve hunharca işgal edilerek susturulan Türkiye’nin en yüksek tiraja sahip gazetesi Zaman’ın genel yayın yönetmeni olan Abdülhamit Bilici’nin Washington’da Uber, yani postmodern taksicilik yaptığını yazarak beni karalamak, küçük düşürmek istediler.
Uber’de çalışırken farklı ülkelerden, değişik meslekten ve sosyal statüden yüzlerce insanla karşılaştım. Başıma gelenleri duyunca ağlayanlar, dua edenler, yardım önerenler çok oldu. Ama 6–7 bin kişi içinde sadece bir kişi, yarı buçuk karşılaşmamızı intikam ve düşmanlık için kullanmaya kalkıştı. ‘Yarı buçuk’ diyorum, çünkü müşterim olmadı bile.
Kabataş yalanı ve ‘Sümeyye suikasti’ gibi düpedüz yalan haberlerle bilinen gazetenin yazdığı, çok şaşırtıcı biçimde bu kez doğruydu. Gerçekten de bir buçuk yıldır Uber ve Lyft yapıyordum. Tanınan bir gazetecinin sürgünde taksi şoförlüğü yapıyor olmasının elbette haber değeri vardı. Ama bu bilgi yeni değildi. Evet, bunu afişe etmemiştim ama gizli saklı yaptığım bir iş de değildi. Birçok arkadaşım biliyordu. Ayrıca üniversitelerde ve sivil toplum kuruluşlarında verdiğim onlarca konferansta ve söyleşide bundan bahsetmiştim. İki saniye google’a bakılsa bu görülecekti. Helal kazanca, sanki yüz kızartıcı bir şeymiş gibi yaklaşmak ancak havuz medyasında görülebilecek bir gazetecilik türüydü. Zira gazetecinin görevi, helal kazancı aşağılamak değil, rüşvetin, yolsuzluğun, hırsızlığın üzerine gitmekti. Mazlumlara, mağdurlara değil; zalime, güçlüye hesap sormaktı.
Haberin detayında Uber yaparken kullandığım arabanın kaza yaptığını söylediğimi yazmışlar. Yalan. Hararet yaptığını, biraz beklemesi gerektiğini, acelesi varsa iptal edip başka talepte bulunmasını söyledim. Zaten beklemeyip kendisi iptal etti. Daha önemlisi, hakkında kesinleşmiş mahkeme kararı bile olmayan bir insanı “terörist” diye yaftalamak suç. Türkiye’de maalesef sıradanlaşmış olsa da haberi yapan kişinin bir hukuk devletinde yaşadığını ve bunun bir bedeli olabileceğini düşünmesi gerekirdi.
Uber üzerinde paylaşılan kişiye özel bilgileri izinsiz kullanarak insanların hayatını tehlikeye atmak da ağır bir suç ve bunların takipçisi olacağımdan kimse şüphe duymasın. Ama ağaçlarla röportaj yapan, yalanı adet edinmiş bir meslek düzeyinden bu kadarını dahi beklemek fazlaydı. İyi ki de haber değeri görmüşler, bununla da yetinmeyip manşette bana reislerinden bile büyük bir yer ayırmışlar.
Haberi muhabir gönderir ama onu çöpe atmak veya manşete çekmek yayın yönetmeninin işidir. Haberin yayımlandığı gün, bir zamanlar birlikte kahve içip muhabbet ettiğimiz Akşam genel yayın yönetmeni Kartoğlu’nu (Mustafa Karaalioğlu’nun yönettiği Star’ın eski Ankara temsilcisi) televizyonda bir sabah programında aleyhime konuşup manşetini gururla savunurken gördüm. Haber bu havuz gazetesiyle sınırlı kalmadı. Sanki bir yerlerden emir almış gibi tüm medya haberi manşete taşıdı. NTV, CNN Türk, Akit, Cumhuriyet, Birgün, Oda TV ve aklınıza gelen tüm medyanın ilk haberleri arasındaydım. Televizyonlar, internet siteleri, sosyal medya, radyolar… Her yerde benden bahsediliyordu. “Zaman gazetesinin firari yayın yönetmeni artık Uber fetöcü” olmuştu. Havuz için böyle bir yaftalamada şaşılacak bir durum yoktu ama muhalif diye bilinen gazetelerin başılıklarının aynı linç ve karalama havasını taşıması mesleğimiz adına çok üzücüydü. Ne haberi araştırma gereği görmüşler, ne helal kazancın yadırganmasındaki anormalliği fark etmişler, ne de zaten mağdur olmuş bir meslektaşlarını linç etmeye kalkmanın ahlaksızlığını anlayabilmişlerdi.
Kabataş yalancısı Akşam’ın manşetiyle, güya AKP karşıtı Cumhuriyet’in başlığı aynıydı. Yurt dışına çıkmak zorunda kalan eski yayın yönetmenleri Can Dündar için ‘sürgün’ diyen Cumhuriyet, benim için ‘firari’, ‘kaçak’ hatta ‘terörist’ yaftalarını kullanmaktan hiç sıkılmamıştı. 12 Eylül sürgünlerinden Aydın Engin’in Almanya’da taksicilik yapması, bir aydının onurunu korumak için yaptığı övgüye layık bir işti ama aynı şeyi benim yapmam aşağılanası bir hadiseydi.
Peki, hem gazetecilik mesleği hem ahlaki açından ilkesizlik, faşizm ve paçozlukla dolu bu tablo için neden Yavuz’a ve havuza teşekkür ediyorum?
Altı yıldır ellerindeki tüm medya gücünü kullanarak aleyhimizde yaptıkları iki temel propagandayı yine kendi elleriyle çöpe atmış oldular. Bunlardan birincisi, kurumun alt düzey çalışanları ülke içinde sefil bir hayat yaşarken tepe yöneticilerinin ‘hortumladıkları’ paralarla yabancı ülkelerde krallar gibi yaşadığını iddia ediyorlardı. Bu yalana inanan geniş kamuoyuna hangi medya gücüyle ulaşacak ve bunun iftira olduğunu anlatacaktım? Yavuz bayat haberiyle, havuz gazetesi manşetiyle bunu yapmış oldu. Birilerinin düğmeye basması sonucu veya kendiliklerinden yandaş ve muhalif tüm medyanın da haberi kullanmasıyla olay en ücra köy kahvelerine kadar ulaştı. Üç beş yıldır görüşmediğim ve propagandayla kafası karışan bir yakınım mesela tenha bir köyde A Haber izlerken duymuş Washington’da taksicilik yaptığımı. Elbette bir araya getirememiş krallar gibi yaşıyorlar masalı ile taksicilik yapma gerçeğini. Ve bu bilgiyi, yıllardır her dediğine inandıkları A Haber’den duymuş, Akit’ten, Sabah’tan okumuş oldular. Haber bazı fanatik Erdoğancıların kafasını öyle allak bullak etmişti ki, haberi yapan muhabirin ve manşete koyan yayın yönetmeninin “Fetö” bağlantısını araştırmak gerektiğini söylediler.
Karalama, aşağılama çabası da galiba tam aksiyle sonuç verdi. Hem hâlâ Türkiye’de olan hem yurtdışına çıkmış olan arkadaşlarımdan, eski okurlarımdan tebrik mesajları yağdı. Anladığım kadarıyla helalinden geçinme gayretimi ve iftiraların asılsızlığını öğrenmek, sevenlerin çoğunu hem rahatlatmış hem gururlandırmıştı. Benim gibi Uber yaparak, kitap satarak, pizza dağıtarak zar zor geçinmesine rağmen aynı iftiraya maruz kalan sürgündeki akademisyen, gazeteci, öğretmen, doktor, avukat ve diğerleri de gerçeğin ortaya çıkmasından mutlu oldu. Amaç kamuoyunda beni gözden düşürmek idiyse sonuç hiç de öyle olmadı. Nitekim belki hiç Zaman okuru olmamış vatandaşlar da taksicilik yapan bana değil, helal kazancı aşağılayan bu habere tepki gösterdi. Akşam’ın “Uber Fetöcü” başlığını aynen kullanan NTV’ye bir vatandaş sosyal medyada şöyle diyordu: “Keşke siz de şerefinizi satmayıp Uber şoförlüğü yapsaydınız.” Paylaşımlarından sosyal demokrat olduğunu tahmin ettiğim bir başkası da aynı haberi kullanan bir yayın organı için şöyle diyordu: “Ölsün mü? Böyle habercilik mi olur? Soytarılar!”
Haber için teşekkür etmemin diğer nedeni de havuzun başka bir propagandasını boşa çıkarması. Toplumun gözünden düşürmek ve düşmanlaştırmak için havuzun 7/24 yaptığı diğer karalama, ihanet iftirasıydı. Zaman okurları ve Hizmet hareketinin tabanı saf insanlardan oluşuyordu ama tepedeki yöneticiler dış istihbarat servislerine çalışıyor, ülkeye ihanet ediyor bunun karşılığında büyük kazançlar elde edip lüks bir hayat yaşıyorlardı. Havuz medyası, Zaman gibi en önemli medya kurumlarından birinin başındaki şahsın bulunduğu ülkede taksicilik yaptığını yazarak bu balonu da kendi eliyle patlatmış oldu.
Ne dersiniz, teşekkürü hak etmiyorlar mı?
Altını çizerek bir kez daha vurgulamak gerekirse helalinden geçimini sağlamanın manşet olması, ancak temeli yolsuzluğa dayanan havuz medyasına yakışan bir gazetecilik türüdür. Hukuk ve demokrasiyi terkederek yanlış yola sapmış bir iktidarı eleştirmek, hatalarını dile getirmek asla bir suç değil, gazetecinin görevidir. Ayrıca bunu yapmak, demokratlığın ve vatanseverliğin gereğidir. Zaman medya grubundaki tüm mesai arkadaşlarımın ve bugün hapiste veya sürgünde olan farklı siyasi çizgilerdeki tüm meslektaşlarımın tek suçu budur. Helal kazançla manşet olmak, ayakkabı kurularıyla manşet olmaktan da demokrasi ve hukuku askıya almış bir iktidara tetikçilik yapmaktan da şereflidir.