Ne şirin, ne cici bir Anayasa Mahkememiz var değil mi? Ayrıca bir demokrat, bir özgürlükçü; sormayın. En son 17-25 Aralık soruşturmasıyla ilgili yayın yasağının hak ihlali olduğuna karar verdi. Daha ne yapsın! Bakmayın siz bazı fitne fücürların eleştirilerine.. Neymiş beş yıl önceki başvuruymuş, yok atı olan Üsküdar’ı geçmişmiş, yok aynı konudaki başvuruları daha önce reddetmiş, kendisiyle tenakuza düşmüş….
İroni yaparak tehlikeli sulara açıldığımın farkındayım ama hakikaten olayın ciddiyetle ele alınır yanı kalmadı. Cezaevi idaresinin kendisine başvuru yapılmasını engellemesinde bile sakınca görmemiş bir yüksek mahkeme ne kadar kaale alınabilirse o kadar alıp devam edeyim.
AYM’nin araya serpiştirmeye başladığı doğru ve hukuka uygun kararların sıklaşmaya başlaması tesadüf değil. Yüksek Mahkeme başını kuma gömdüğünde açıkta kalan kısımlarının da görülmeyeceğini sanıyor. Daha doğrusu bazı muhataplarıyla paslaşarak, top çevirerek zaman kazanmayı umuyor.
Cinlere hükmeden bir kral hikayesi dinlemiştim. Öldükten sonra bir müddet daha asasına dayanarak ayakta durmaya devam etmiş. Böylece emrindeki cinler çalışmayı bırakmamış. Güveler asayı yiyip bitirince düşmüş ve vefat ettiği ortaya çıkmış. Onun korkusuyla çalışanlar da çil yavrusu gibi dağılmış.
AYM’nin, Barış Akademisyenleri davasında kılpayı da olsa ihlal kararı vermesi işaret fişeği idi. Üç savcı hakkındaki haksız tutukluluk tespiti de sıradışıydı. Öncesinde aynı dosyadan aynı suçlamayla yargılanan Altan kardeşlerden Mehmet’i haklı, Ahmet’i haksız bulmak gibi tuhaflıkları saymazsak ‘yeni bir sürecin eşiğindeyiz’ diyebiliriz. Bilinçli bir ayıklama ile hem zülfü yare dokunmayacak hem de kuyruğu dik gibi gösterecek kararlar alıyorlar. Söz konusu kararlar sayesinde özgürlüğünü kazanan bir kişi bile olsa elbetti önemli. Bunu küçümsüyor değilim ancak genel hukuk ve demokrasi ortamına faydadan çok zarar veriyor, bu şirinlikler. Teşbihte hata olmasın mafyanın fakir çocukları sünnet ettirerek ya da öldürdüğü adamın mevlidini okutarak imaj düzeltmesine benzetiyorum.
AYM, kendi iki üyesi Alpaslan Altan ve Erdal Tercan’ın anayasal ve kanuni güvencelere ters biçimde tutuklanmasında bir sakınca görmeyip, tersine çanak tutacak kararlar aldı. Onları ihraç etti, başvurularını reddetti. Sadece Tercan’ı, hakim karşısına çıkmadan dosya üstünden tutukluluk incelemesi yönünden haklı buldu. Ki o bölüm itirazın en kıytırık bölümüydü. Diğer üye Altan’ın hakkını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi teslim etti ve tutuklanamayacağına hükmetti. Ama hâlâ cezaevinde. AYM’nin üst mahkeme konumundaki AİHM’den yediği bu ayar yeni kararların ateşleyicisi oldu.
AYM, seçmece dağıttığı hukukla tarafsız ve bağımsız rolü yapıyor. Normal şartlarda AİHM’ye vekaleten kullandığı bireysel başvuru inceleme yetkisinin geri alınması gerekiyor. AİHM, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinden doğan yetkisini, üye ülkelerdeki mekanizmalarla kontrollü biçimde paylaşıyor. Bunun için üç başlık halinde denetim yapıyor: bireylere gösterilen adresin etkili ve sonuç alınabilir denetim yapması; kolay ulaşılabilir olması ve AİHM içtihatlarıyla uyumlu kararlar vermesi… Söz konusu şartları yerine getirmeyen Azerbaycan, Slovakya ve Hırvatistan’a bireysel başvuru kabul yetkisini devretmemişti. Zühtü Aslan başkanlığındaki mahkeme yukarıdaki üç şarttan hangisini karşılıyor? O kararlara ‘beni bağlamaz, saygı da duymuyorum’ diyen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a ne bir karar ne de bir satırla cevap verebildiler. Yerel mahkemeler AYM içtihatlarına isterse, bazen de seçerek uyuyor.
Demokrasi tiyatrosunun sürüyor olması içerideki muhalifimsiler ve kestaneyi maşayla tutmaya çalışan uluslararası kurumların işine geliyor. Demokrasi ve hukuk varmış, Meclis işliyormuş, yargı bağımsızmış gibi bir görüntü onları bazı yükümlülüklerden kurtarıyor. Asaya dayanmış krala da zaman kazandırıyor. AYM açıkça bu çarpık düzenin koltuk değneği olmayı seçti. Bunu başlarda negatif kararlarla yapıyordu şimdilerde pozitif görünümle çıkışlarla yapıyor. Ölmüş rejimi suni teneffüslerle hayatta tutmaya çabalıyor.