Tehlikenin farkında mısınız, bilmiyorum ama yaklaşan cismi görenler az değil. “Bugün yanlışlıkla AKP ve Erdoğan dışında Başkanlık seçimini biri kazanırsa ya da parlamentoda 400 kişilik bir AKP dışı çoğunluk olursa, rejim elden gidiyor deyip darbenin hakikisini yapacak bir ordunuz olmasına ramak kaldı” diye yazdı akademisyen Tuğçe Varol. Yüksek Askeri Şura’da emekli edilenler ve arkasından gelen istifa haberlerine yapılan en doğru yorumlardan biriydi bence.
Türk Silahlı Kuvvetleri, tarihinin en büyük tasfiye operasyonunu yaşıyor. Buna yakın bir yıkımla, 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra karşılaşmıştı. Darbeciler, kendilerine destek vermeyen 235 general ve 5 bin subayı emekliye sevketmişlerdi. Darbeci mantığına uygun bir davranış. Nitekim 15 Temmuz’dan sonra da benzer bir süreç yaşandı. Darbeye katılmayan hatta direnenlerin de aralarında bulunduğu 200’e yakın general ihraç edildi. Olağandışı emeklilerle birlikte tasfiye sayısı 250’ye yaklaşıyor. Diğer rütbelerdeki ihraç rakamı ise Hulusi Akar’ın verdiği rakama göre 17 bin 468. Oysa 15 Temmuz günü darbeye karıştığı iddia edilen asker sayısı 8 bin, bunların yarıya yakını er ve öğrenci. Hulusi Akar ve kuvvet komutanları, TSK’yı baştan ayağa yenileme fırsatını asıl darbeyi birlikte yaptıkları Erdoğan’a sundu.
Bugünkü kıyımı 27 Mayıstan ayıran temel farklar olayın vahametini de gösteriyor. O gün bütün hakları ve sivil hayatta var olma inisiyatifleri korunarak emekli edildiler. Orduya dönmek üzere mücadele etmek üzere resmen bir dernek bile kurdular: Emekli İnkılap Subayları Derneği (EMİNSULAR). Adalet Partisi Genel Başkanı orgeneral Ragıp Gümüşpala gibi etkin insanlar çıktı aralarından. 15. Temmuz’dan sonra ise 200’e yakın general gözaltına alındı, 151’i tutuklandı. Diğer rütbelerdeki subaylarında neredeyse tamamı tutukluluk yaşadı. Bu yüzden şimdi korgenerallerin yönettiği garnizonlara yeni terfi almış tuğgeneraller atanıyor.
Daha vahimi ise başarılı olmanın, yüksek lisans, yabancı dil ve yurt dışı görev gibi artıların suç haline gelmesi. Pek çok ordu Uzay Kuvvetleri Komutanlığı kurarken bizim geleneksel askeri yaklaşımla rekabet etmemiz mümkün değil. Bu gerçeği ilk gören komutanlardan biri eski Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu’ydu. Görevini Hilmi Özkök’e devrederken başarı hanesine yazıp konuşmasında yer verdiği konulardan biri, subayların sivil üniversitelerde yüksek lisans ve doktora yapmasıydı. “Yüksek lisans yapan personel 6 bin 486’ya ulaşmıştır. Ayrıca kurmay subayların beş ayrı dalda doktora eğitimi yapmalarına imkan sağlanmıştır” diye övünerek anlatmıştı. Özkök’te terfi ve maaş teşvikiyle bu projenin güçlenmesini sağlayan komutandı. Onların yönlendirmesi ve ekstra bir çabayla kariyer yapan subayların çoğu ihraç ya da tutuklu; mesai doldurma mantığı ile çalışan vasatlara gün doğdu.
TSK’yı vasatistana çevirmek Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için stratejik bir adım. Sağda solda ‘ben AKP’nin paşasıyım’ diye dolaşan generallerden söz ediliyor. Normalde albaylığı zor görecek insanların ikballeri açıldı. Yapmaları gereken tek şey biatlarına şahitlik edecek bir AKP’li bulmak. Erdoğan birçok sektörde kullandığı ‘kazan-kazan’ metodunu orduda da uyguluyor. Böylece kifayetsiz ama sadık bir kitle oluşturuyor. Tıpkı Dış İşlerinde ve diğer kurumlardaki gibi. Basın danışmanından aile dostlarına kadar bir sürü insan büyükelçi atandı. (Şükür ki üniversite arkadaşları çok müstağni; onlardan birinin henüz bir yere atandığını duymadık!)
Erdoğan, İran’dakine benzer silahlı devrim muhafızları ordusu kurmak için yoğun çaba harcıyor. Allah’ın lütfu olarak gördüğü 15 Temmuz’dan çıkardığı postlardan biri de bu. Yaklaşık 30 bin emniyet personeli FETÖ üyeliği gerekçesiyle ihraç edildi. Pek çoğu tutuklandı. Hiçbirinin darbeye katılmadığını yöneticileri bizzat itiraf ediyor ama tasfiye edildiler. Önceki Emniyet Genel Müdürü Celal Uzunkaya’nın açıklamasından öğrendiğimize göre onların yerine üç katı kadar 80 bin personel alınmış emniyete. Bunlar için de tek kriterin biat olduğunu söylemeye gerek var mı? Aynı şekilde ihraç edilen 3920 hakim ve savcının yerine yaklaşık 9 bin yeni hakim ve savcı alındığını da notlarımızın arasına ekleyelim.
Refah Partisi ya da AKP seçim kazandığında gözler Genelkurmay’ın ışıklarına dikilir, ‘acaba rejimin bekçileri ne diyecek?’ sorusuna cevap aranırdı. Pek çok antidemokratik kurum ve uygulamayı eski düşmanlarından modelleyen Erdoğan bunu da başarmak üzere. Seçim kaybettiğinde sopayı gösterecek bir ordu kurmasına az kaldı. Eskilerin yolunda NATO gibi kasisler vardı, göz ucuyla oraya bakar biraz çekinirlerdi. Şimdikiler ondan da kurtuluyor. NATO kısık sesle de olsa ‘demokrasi’ diyordu; Putin tam tersini söyleyecek. Erdoğan’la beraber dondurma yiyerek kutlarlar böyle bir gelişmeyi…