Sevdiğim bir şarkının güzel müziği eşliğinde, güzel sözlerini dinliyorum,
Takalar geçiyor allı, yeşilli …
Takalar geçiyor yükle, yürekle
Takalar geçiyor emekle dolu.
“Taka” Karadeniz’le bütünleşmiş gemi, gemicik. Gemiler hayâtımızın en önemli vasıtalarından.
Hele hele İstanbul’da büyüdüyseniz, hayatınızda denizin ve iki kıyı arasında, yahut adalara gidip gelen vapurların önemli bir yeri vardır.
Boğaz ve Marmara’da her nev’i gemiye şâhit olabilirsiniz.
Fakat benim gönlümün sultanları Hz. Fatih’in karadan yürüttüğü ve Târık bin Ziyâd Hazretleri’nin yaktığı gemilerdir.
O gemilerde kararlılık, ve dâvâya olan inançla dönmeme azmini bulurum.
Bahtiyar gemi, Sefîne-i Rabbâni ;
Yine benim için, târihin en bahtiyar gemisi ise Hz. Nuh’un (as) gemisidir.
Planı-proğramı Rabbimiz’den, inşâsı ise Kutlu Peygamber’dendir. Küfürün ve kâfirlerin idâmına verilen karâr infâz için yola çıkınca dağlar cesâmetinde dalgalara ve tufâna meydan okur, ehli imâna ferec ve mahrec vesilesi olur, çünkü sâhibi Allâh’tır.
Sure-i Hûd’ta (41) Hz. Nûh, “Haydi gemiye binin! Yüzerken de, dururken de Allâh’ın adını anın. Şüphesiz ki Rabbim çok bağışlayan, pek esirgeyendir” diyerek herkesi kurtuluşa davet eder.
Ne yazıkki o büyük Elçi’nin (as) gemisine binmeyen bahtsız evlâdı, eşi ve kavmi çılgın sulara gömülmüştür.
Rabbin sana bir sefîne-i Rabbâni vermişse ve sen bildiğin halde kibirle burun diker binmezsen, garkada, harkada müstehâk olursun.
Allâh kibir sahiplerine savaş açmıştır, kimin kaybedeceği ayan beyân ortadadır.
Allâh’a karşı kazanacağını düşünen ahmak-ul humekâdan tahammuk etmiş ahmaktır.
İşte ey insân Sefîne-i Rabbâni’ye bin, sığın ve kurtul.
İhlâs gemisi ;
Efendiler Efendisi (sav) Hz.Ebû Zerr’e (ra) “cedîd-üs sefînete…. ” diyerek tavsiyede bulunur,
“Gemini bir kere daha elden geçirerek yenile, çünkü deniz çok derin.
Azığını tastamam al, şüphesiz yolculuk pek uzun.
Sırtındaki yükünü hafif tut, çünkü tırmanacağın yokuş sarp mı sarp.
Amelinde ihlâslı ol, zirâ her şeyi görüp gözeten, tefrik eden ve hakkıyla değerlendiren Allâh senin yapıp ettiklerinden de haberdardır.”
Bunlar Sefine-i Rabbani, “ihlâs gemisi” içerisinde bulunmanın esaslarıdır, böylece kurtulabilirsiniz, kurtulabiliriz.
İmtihân, teslim ve muhâsebe gemisi ;
Ya Hz. Yunûs’a (as) ne dersiniz ?
Kavminden çektikleri neticesinde yurdundan ayrılmaya karar vermiş, bir gemiye binmişti, fırtınada kur’a sonucu Hz yunus (as) gemiden atıldı.
Ve “taht el-bahir gemisi” hükmündeki bir balık, koca peygamberi yutuverdi.
“Allâhım sen birsin, sübhân olan sensin, ben kendine zulmedenlerden oldum” (Sure-i Enbiya 87) diyen Hz. Yunûs emniyet içerisinde sahili selâmete vardı.
Bilemezsiniz, bâzan sahili selâmete çıkmak için gemiden atılmak gerekir.
Vatanımızdan kovulmamızı bu şekilde düşünebilirsiniz.
Muhâsebe ile, nedâmetimiz Hakk katında öyle makbûl olurki, bize kurbet ve ferec yollarını açar.
Bilirsiniz, her musîbet cezâ değildir.
Dünyâ gemisi ;
Üstâd’ımıza göre dünyâ da bir gemidir. Kulun, geminin sâhibini ittihâm değil, aksine O’na itimâd ile tevekkülü gerekir.
Yûnusvâri (as) başımıza gelenlerden ders alsak, muhâsebe ile Rabbimiz’e teslim olup, tevekkül etsek kurtulacağız.
Evet, dünyâ bir gemidir mahsülünü haşir meydanına dökecek, ne ekersek onu biçeceğiz.
Kalb, cep ve gemi ;
Büyüğümüz “takvâ” bahsinde Hz. Mevlânâ’ya atıf yapar.
Hazret, insanı bir gemi gibi görür.
Eğer dünyâ, mal-menâl, makâm-mansıb, para-pul sevgisini içine, kalbine alırsan batarsın.
Eğer sâdece ayak altına alır, cebine koyarsan yükselir, yüzersin.
Unutma “bütün hatâların başı dünyâ sevgisidir”
Gemiye vurgun olanlar;
Bir de gemiye, gemilere aşık olanlar var.
Esâsen bunlar mal-menâl, makâm-mansıb, para-pul sevgisinine vurgun olup, kara sevdâ ile dünyâ peşinde koşan, kalbinin her zerresini rant düşüncesine ayıran zavallılardır.
İyi laf yapar, lafla peynir ekmek gemisi yürütürler.
Gemilerim, filolarım, yalılarım, saraylarım olsun ister, milletin sırtından, hırsızlık, yolsuzluk ve arsızlıkla gemilerini yürütürler.
Milletin malını yürütürler.
Pişkinliklede “gemi var, gemicik var” derler.
Hele, dîni de siyâsetlerine âlet ediyorlarsa, kendilerince o rezil gemilerine binen kurtulmuştur.
Birde avâneleri ile berâber “aynı gemideyiz” diye övünür, gemileri önünde poz verirler.
Merd-i kıpti şecaâtini arzederken sirkatini söylermiş.
Bedbaht gemi ;
Şöyle bir düşündümde bence târihin en bedbaht gemisi ise, hepimizin bildiği trajedinin kahramanı olan, zamanının en büyük gemisi Titanik’tir.
Kelime mânâsı; batmaz, batırılamaz demek, haddini bilmezler Titanik için hâşâ “Allâh bile batıramaz” demişler. Güyâ sulara hükmedecek olan gemi tecemmüd etmiş suya mağlub olur.
Kocaman bir transatlantik bir kaç saatte suyun dibini boylar, içinde “batmaz batırılamaz denilen bir gemiye inanan” binlerce insanla.
Çelik, demir, metal dakikalar içinde suya yenilir.
Allah’a meydan okumanın sonu devlerin zerrelere zillet içinde mağlub olmalarıdır.
Fir’avn karıncayla, Nemrud sivri sinekle, Süfyân bir mikropla tarih mezarlığına gömülmüştür.
Kibrin kaderi, cirmin önünde cürmü ile gruba gark olmaktır.
İşte mal-menâl, makâm-mansıb, para-pul sevgisinine vurgun olup, kara sevdâ ile dünyâ peşinde koşan, kalbinin her zerresini rant düşüncesine ayıran zavallıların sonu da böyle olacaktır.
Ve fâreler ;
Bilirsiniz meşhurdur “batan gemiyi ilk önce fâreler terk eder”
Enteresandır, fâre genetik yapı itibarıyle insana en çok benzeyen hayvandır, bundan ötürü “kobay” olarak kullanılır.
Genetiği insana çok benzeyen fâreler münâfık tiplerdir, yada düzelteyim fâreye çok benzeyen insanımsılar münâfık tiplerdir.
Omurgaları çok esnek olduğu için her şekle girebilir, her delikten geçebilirler.
Menfaat etrafında toplanırlar menfaat ortadan yok olduğu gün ortadan yok olurlar.
Müspet ya da menfi bütün topluluklarda bu tip insanların bulunmaları mukadderdir, çünkü insan çiğ süt emmiştir.
Dün destân dizliklerine bugün lânet okuyan bu insanımsılar toplumun en aşağılık kesimidir.
Muhataplarıyla yüz yüze gelmekten kaçarak, kaçınarak muhakkak bir perde yada maske arkasına saklanırlar.
Hepimizi bildiği “Mask” filmindeki gibi, maskesini takınca gerçek karakteri ortaya çıkan bu tipler, maskelerini takınca fâre iken arslan kesilirler ve sağa sola höykürmeye başlarlar.
Fake bir resim, fake bir isim, fake bir hesapla kahramanlık yaparlar.
Bunlar şahsiyetleri olmayan, “backraund” larına güvenemeyen, tekinsiz, nâmert tiplerdir, herkesi her an, her şekilde sırtlarından hançerleyebilirler.
(Sosyal medya bu yığınlarla dolu)
Evet, gemi batarken ilk önce kaçanlar, dâima farelerdir.
Gemi batıyor ;
Bu satırları niçin yazdığımı düşünebilirsiniz, yazdım çünkü “Aynı gemideyiz” diyenlerin, zâlimlerin gemileri batıyor.
Zamânı, zemini önemli değil bilemeyiz fakat gemileri batıyor ve farkındalar.
Delil mi istiyorsunuz, kaçışan fârelere bakın yeter.
Yeni dönem hepimize hayırlı olsun…
mansurturgutk@gmail.com