İnanmış bir gönül, aranan ve örnek gösterilen bir insan olmalıdır. Allah’ın hoşnut ve râzı olacağı liyâkatli bir insan olunmaz ise, Allah’ın nimetlerinden mahrum kalmanın yanında, âhireti kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya kalabilir.
Mü’min içinde bulunduğu şartları fırsatı kaçırmadan çok iyi değerlendirmeli, herkesi imrendirecek şekilde, inandığı ve hak bildiği dâvâsını iyi bir şekilde temsil etmelidir. Kalpleri birbirine rapte
den, insanları birbirine yaklaştıran îmandır, sevgi ve samimiyettir. Bunlar yoksa, insanlar o zaman gâyesiz ve hedefsiz hâle gelirler ve onların Haktan uzaklaşıp, yabancılaştıklarını görürüz.
Onun için mü’minler üzerlerine düşen vazifeyi samimiyetle yerine getirmeli, vahdet-i rûhiye içinde ölmüş ruhları ihyâ etme yolunda samimiyetle çalışmalı ve koşmalıdır. Zîrâ Allah yolunda koşarken ölmek, ölümlerin en şereflisi olduğu unutulmamalıdır.
İnanan insan, toprak kadar tevâzu, ağaçlar kadar cömert ve arılar kadar fedâkar olmalıdır. Zirâ, hizmet-i îmaniyye ve Kur’âniyye’nin temelinde uhrevîlik ve adanmışlık esastır. Onun için tenkit edici değil tashih edici olarak, arkadan gelen nesle yol açmalı, neticede eyvah demeyecek bir hayat yaşamalıdır.
Ankebut sûresi 69.âyette; “Bizim uğrumuzda gayret gösterip mücâhede edenlere elbette muvaffakiyet yollarımızı gösteririz. Muhakkak ki Allah iyi davrananlarla beraberdir.” buyrulmaktadır.
Bir defaya mahsus, Allah’ın murâdıyla şu misâfirhâne-i dünyada bulunmakta olan mü’minler, topyekün insanlık için muvâzene unsuru olmak ve güven telkin etmek durumundadırlar.
Bakara sûresi 143.âyette; “Ve işte böylece Biz sizi örnek bir ümmet kıldık ki, insanlar nezdinde Hakk’ın şahitleri olasınız ve Peygamber de sizin hakkınızda şahit olsun…” buyrulmaktadır.
İlim ve teknolojinin başdöndürücü olarak geliştiği, beşerin helâket ve felâketinin sür’atlendiği bir asırda, Allah’ın lütfettiği ilim irfan yuvaları ve sulh adacıklarıyla yola çıkan, doğu batı arasındaki gerginliği yumuşatarak, sulh-u umûmiye -dünya barışına- katkıda bulunmakta olan muhabbet fedâileri, üzerlerine düşeni yapma gayreti içinde olmalıdırlar.
Böylesine hayırlı bir hizmeti temsil eden bu fedâkar insanların, her zaman olduğu gibi bu asırda da yolları kesilmekte ve zor anlar yaşamalarına sebebiyet verilmektedir.
Bakara sûresi 214.âyette; “Yoksa siz, daha önce geçmiş ümmetlerin başlarına gelen durumlara mâruz kalmadan cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlar öyle ezici mihnetlere, öyle zorluklara dûçar oldular, öyle şiddetle sarsıldılar ki, Peygamber ile yanındaki müminler bile ‘Allah’ın vaad ettiği yardım ne zaman yetişecek?’ diyecek duruma geldiler. İyi bilin ki Allah’ın yardımı yakındır.”
Ankebut sûresi 2.,3., ve 4.âyetlerde; “Müminler sadece ‘İman ettik’ demeleri sebebiyle kendi hallerine bırakılıvereceklerini, imtihana tâbi tutulmayacaklarını mı zannettiler?”
“Biz elbette kendilerinden önce yaşamış olanları denedik. Allah elbette şimdiki mü’minleri de imtihan edip iman iddiasında sâdık olanlarla, (kâzib) samimiyetsiz olanları elbette bilecektir.”
“Kötülükleri işleyenler hükmümüzden kaçıp kurtulacaklarını mı zannettiler? Ne fena hükmediyorlar!”
Şuara sûresi 183 ve 227.âyetlerde de;
“Ülkede bozgunculuk yaparak nizamı bozmayın.”
“Ancak iman edip, güzel ve makbul işler yapanlar, Allah’ı çok zikredip ananlar ve zulme mâruz kaldıktan sonra haklarını savunanlar müstesna! Zâlimler de nasıl bir inkılab ile devrileceklerini, yakında öğrenirler.”
Mü’min sûresi 52.âyette; “O gün zâlimlere mâzeretleri fayda sağlamaz. Onlara sadece lânet vardır! Onlara sadece kötü bir yurt vardır!”
Kamer sûresi 52 ve 53.âyetlerde; “Onların yaptıkları her şey, defterlerde kayıtlıdır. Küçük, büyük her şey, satır satır yazılıdır.”
Muhammed sûresi 23.âyette; “İşte bunlar, Allah’ın lânet edip kulaklarını sağırlaştırdığı, gözlerini kör ettiği kimselerdir.”
Ahkâf sûresi 35.âyette; “O halde ey Resûlüm! O üstün azim sahipleri olan peygamberler nasıl sabrettilerse, sen de öyle sabret. Onlar hakkında azap gelmesi için acele etme! Onlar, tehdit edildikleri azabı gördükleri gün, dünyada gündüzün, sadece bir saatinden daha fazla kalmadıklarını düşüneceklerdir. Bu bir duyurudur. Sözün kısası: ‘Allah’ın yolundan çıkmış güruhtan başkası helâk edilmez’.”
Neml sûresi 50 ve 51.âyetlerde de; “Onlar bir tuzak kurdular, ama tuzaklarına karşı Biz de tuzak kurduk, kendileri farkında olmadan onların tuzaklarını bozduk, onların planlarını altüst ettik.”
“Bak işte onların tuzaklarının âkıbeti nasıl oldu! Biz onları da kendilerine uyan toplumlarını da imha ettik!” buyrulmaktadır.
Önemli olan, gerçek mânâda inanmış mü’minlerin, inandıkları gibi yaşamaları, Kitap ve Sünnet çerçevesinde ve Şûrâ’ya saygılı olarak hayatlarını tanzim etmeleri gerekmektedir.
Ehl-i îman vahdetini korur, îlây-ı kelimetullah yolunda Şûrâ’ya önem vererek ihlâs, samimiyet, vefâ ve sadâkatla hakkı temsil eder, vazifelerini îfâ ederlerse, Allah da onlara inâyet buyurur.
Not: Önemine binaen -Allah izin verirse- gelecek yazımda Şûrâ üzerinde duracağım.