“Bebeğimin üzerine çay dökülmüştü, gardiyanlar savcıyı akşamın o saatinde rahatsız edemeyeceklerini söylüyordu. Acıyla ağlayan bebeğime baktım ve nereye düştüğümü anladım.”
BARBAROS KAYA-BOLD ÖZEL
Öznur Çakar, Konya Ereğli Cezaevinin Kadınlar koğuşunda 9 ay çocuğu ile birlikte hapis yatan tutuklu annelerden biriydi. 2017 şubat ayında, 22 kişi kaldıkları koğuşta, akşam sayımından sonra 7 aylık bebeğinin üzerine çay döküldü ve acil hastaneye götürülmesi için koğuş kapısına vurup infaz koruma memurunu çağırdılar. Akşam olması nedeniyle cezaevinin revirinde doktor olmadığı söylendi. İnfaz koruma memurları durumu savcıya bildiremeyeceklerini ve bu yüzden hastaneye götüremeyeceklerini söylediler. Gerekçeleri ise “Savcıyı rahatsız edersek bize kızıyor, kendiniz bir şeyler yapın’’ oldu. Anne Çakar o anları anlatırken “İşte o zaman nasıl bir yere düştüğümün farkına vardım’’ diyor. 7 aylık bir bebek ile cezaevine giren Çakar 9 aylık cezaevi şartlarında çocuğu ile yaşadığı yaşam mücadelesini tüm detayları ile anlattı. Onun hikayesi sayıları bine yaklaşan tutuklu bebeklerin ve annelerin hikayesi…
15 TEMMUZ SONRASI DEĞİŞEN HAYATLAR
Öznur Çakar, 15 Temmuz 2016’dan önce Konya’da özel bir şirkette halkla ilişkiler departmanında çalışıyordu. Tenkil Süreci’nde eşi ve kendisi hakkında arama kararı çıkartıldı. Gerekçe Hizmet Hareketi’ne yakınlıklarıydı.16 Kasım 2016 yılında aynı gün yapılan ev araması sırasında önce öğretmen eşi gözaltına alındı. 2 saat sonra farklı polisler yine aynı evi aramaya geldiler ve bu sefer 2 çocuk annesi Öznur Çakar’ı gözaltına aldılar. Yeni doğum yapmış ve 7 aylık bebeğinin olması gözaltına alınmaması için yeterli olmadı ve Kasım 2016’da gözaltına alındı.Anne Çakar, gözaltına alınırken 7 aylık bebeğini de yanına almak zorundaydı. Çakar, ‘’Emniyet nezareti kasım ayında çok soğuktu, sürekli 7 aylık kızım Bahar’ı düşünüyordum, onun üşümemesi için çok uğraştım. Bir yandan da aklım evde bıraktığım 5 yaşında ki Fatih’deydi. O sırada boşluğa düşmüş gibiydim ve sadece yaşadığım anda çocuklarıma bir şey olmaması için uğraşıyordum’’ dedi.Çakar, 7 aylık Bahar ile emniyet nezaretinde 2 gün kaldı. Polis amiri sorguda “Kendini düşünmüyorsan bebeğini düşün, bu havalarda hapiste ve karakol nezaretlerinde çocuğun heder olur. Yaptığın suçu itiraf et çocuğunu kurtar.’’ teklifiyle geldi. Anne Çakar, “Ben bir suç işlemedim ve itiraf edecek hiçbir şeyim yok, masumken hapse gireceksem de girerim’’ diyerek hapis macerasını başlattı.
BEBEKLE HAPİSHANE HAYATI
Önce Sulh Ceza Mahkemesine çıktı ve eşi ile birlikte aynı gün tutuklandı. Konya Ereğli cezaevine giderken yanında sadece kazaklar içerisine sarılmış 7 aylık kızı Bahar ve Baharın bebeklik eşyaları vardı. Gece 03 civarında cezaevine girdiğinde bebek malzemelerinin hiçbirini içeriye almadılar. Sabaha doğru kucağındaki bebekle koğuşuna götürüldü ve 9 ay kalacağı hapis hayatı başlamış oldu.“Cezaevinde çocuğunuz ile birlikte kalıyorsanız en çok zorlanacağınız konu kesinlikle gıda oluyor’’ diye cümlesine başlıyor Çakar. “Bir bebeğe uygun yemek asla bulamıyorsunuz. Ek gıda talep ettiğinizde bebek maması getiriyorlar ama onu pişirecek ocak olmadığı için boş yere getiriyorlar.’’ sözleriyle hapiste ki çocukların yemek sorununu dile getiriyor. “Bir de bebek kaşığı yok. Bize verdikleri kaşık çok büyüktü ve biz bile kullanamıyorduk, çocuğa nasıl yedirelim’’ sözleri ile en küçük ihtiyaçlarının dahi cezaevi yönetimince sorun edildiğini anlatıyor.Anne Çakar, çocukla hapiste olmanın temel sorunlarını sıralarken temizlik ve sağlığa dikkat çekiyor: ‘’Eğer çocuğunuz rahatsızlanırsa ve acil bir şey olursa hastaneye gitmeniz çok zor. Tamamen kendi imkanlarınız ile bir şeyler yapmaya çalışıyorsunuz. Bunu anladıktan sonra da bir mikrop yada üşütecek bir şey olmaması için çok uğraşıyorsunuz’’
ÜÇ KATLI RANZALARDA AĞLAMA SESİ KESİLMEYEN ÇOCUKLAR
Sıralama da üçüncü sırayı güvenlik problemleri alıyor. “Çok küçük bir koğuşta (kapasite 9 kişilik) 23 kişi kalınabiliyor ve her taraf ranza. Ben koğuşa ilk girdiğimde 3 katlı ranzayı görünce şok geçirdim. O ranzanın bazı uçları kesiyor ve demirden yapılmış bir şey. Çocuklar çok fazla kaza yapabiliyor. Zemin, saf beton ve bir şey sermek yasak. Bazen battaniye seriyorduk ama gardiyanlar görürse battaniyeyi alıp, bağırıyorlardı ‘Devlettin battaniyesini yere nasıl serersiniz’ diyerek. Bir de üst katta yatakhaneler vardı ve üst merdivenler çocuklar için çok tehlikeliydi. Demir korkuluklar çocuklar için tasarlanmamıştı ve çocuklar biraz hareketli olsa oradan düşebilirdi.’’ dedi.Çakar, “Hapisteki bir çocuk oyun alanı olarak nereyi kullanabilir’’ diye sorarken çocukların sağlıklı ruh hallerine sahip olmamalarını oyun oynayamamalarına bağlıyor. Dışarıdan gelebilecek tüm oyuncakların ceza evine girişi yasak. “Bahçede ki rögar kapağından bazen böcekler çıkardı ve çocuklar bu böcekler ile oynamayı çok severdi’’ derken başta kendi çocuğu Bahar olmak üzere tüm çocukların oyun dramını gözler önüne seriyor. Oyun oynayamayan çocukların ise sürekli ağladığını söyleyen Çakar, “Kendi koğuşunuzdaki çocuklar sussa, yan koğuştan ağlama sesi gelir. Çocukların ağlama sesi hiç kesilmez’’ diyor.
DEMİR KAPI SESLERİYLE AĞLAYARAK UYANAN ÇOCUKLAR
“Gün içinde evrak ve yemek vermek için açılan kapı ve kapı mazgalından çıkan demir sesinin olduğu yerde hiçbir çocuk uyuyamaz.” diyen Çakar, “Gardiyanların Demir kapıyı açarken kapı kolunu sert indirmesi sonucu ortaya çıkan ses koğuşun içinde büyük bir yankı yapıyor ve çocuklar günde 4-5 kez bu sesle birlikte ağlayarak uyanıyorlar’’ dedi. Tahliye olduktan sonra da Bahar’da yüksek sese karşı bir korku başladığını söylüyor, anne Çakar.Koğuşların sık sık arandığını dile getiren Çakar, “Her sabah ve her akşam sayım yapılıyor ve bu sayıma erkek gardiyanlarda katılıyor. Sürekli de koğuş araması oluyordu ve mahremiyet tamamen ortadan kalkıyordu.” diyerek kendilerine saygı da duyulmadığını belirtiyor.
BEBEĞİNİ DÜŞÜREN ANNE
Kadın koğuşların hemen hemen hepsinde en az 2 çocuk olduğunu anlatan Öznur Çakar’ın yan koğuşunda tanık olduğu bir olay ise hapishanelerdeki kadınların durumunu gözler önüne seriyor. 2017 Ocak ayında Konya Ereğli T Tipi Kapalı Cezaevi D2 koğuşunda hamile bir kadın ortam şartlarından dolayı düşük yapıyor ve görevlilere şiddetli karın ağrısının olduğunu söylemesine rağmen hastaneye götürülmüyor. Bir süre sonra karnında ki düşük bebek kadını da zehirliyor. Fenalık geçirip bayılan kadını hastaneye kaldırmaya çalışıyor ama yolda hayatını kaybediyor. Öznur Çakar’ın hemen yan koğuşunda olan bu hadise, hapishane de herkes de korkuya sebep oluyor. Çakar, böyle bir hadiseden sonra “Artık güvende olmadığımı ve yaşamak için çok uğraşmam gerektiğini o günden sonra anlamıştım’’ diyerek korkusunu dile getiriyor. Böyle bir olaya tanıklık eden Öznur Çakar, tüm hapishane yönetimini sorumlu tutuyor. Her ne kadar kaldığı hapishane müdürlerinin ismini bilmese de baş gardiyanın olaydan bağımsız olamayacağını dile getiriyor. “Sorumlulardan birisi kesinlikle Konya Ereğli T Tipi Kapalı Cezaevi’nin Seyit isimli baş gardiyanı olduğunu düşünüyorum.’’ diyerek üstü kapatılan dosyanın sorumlularından birinin ismini veriyor.
“SİZİN KOĞUŞUNUZDA DOKTOR YOK MU?”
Anne Öznur Çakar, koğuşlarında İdil isimli başka bir çocuğun kafasını ranzanın demirine vurduğuna şahit oluyor. Gardiyanı çağırdıklarında, “Şu anda doktor yok, sizin koğuşunuzda doktor yok mu? O ilgilensin işte’’ dediğini söylüyor. Konuyu anlatırken Çakar, “O an içimden olaya gülmek geldi, ama gülmedim tabi ki. Çünkü bir çocuk kafasını demire vuruyor ve yüzünün yarısı mosmor oluyor. Gardiyanlar ise bizi başlarından savıyor. İçeride bir çocuk ile yaşamak gerçekten çok zor. Hiçbir zaman devlet güvencesinde değildik.’’ sözleriyle şartların zaman zaman yaşam mücadelesi noktasına evrildiğini belirtiyor.
KOĞUŞA BEBEKLİ BİR ANNE GELDİĞİNDE
Anne Çakar’ı hapishanede en çok etkileyen olay ise koğuşlarına yeni bir kadının gelmesi oldu. Kucağında 2 aylık bebek ile koğuşa giren kadını görünce, ağlamaktan kaçamadığını söyleyen Çakar, “Bir avuç bebek, annesi ile birlikte hapiste. Bu anı görünce çok etkilendim. Göz yaşlarıma hakim olamadım ve ‘Allah’ım daha ne kadar bebek?’’ demek zorunda kaldım. 1 hafta boyunca bu durumun etkisinde kaldım. Bebeği görmeye dayanamıyordum ve o bebek hapiste büyüdü’’ dedi.
7 aylıkken hapse giren Bahar, anneleri ile beraber hapse giren 748 bebekten sadece biriydi. Şuan sayı 914. Ve giderek de artıyor.9 ay hapishane şartlarında bebeğini büyüten Öznur Çakar durumun aciliyetini maddeler halinde anlatıyor:
Bu şartlar altında;
• Bebekler ek gıda alamıyor.
• Emekleyebilecekleri bir alan yok.
• Çocuk bezi gibi zaruri ihtiyaçlar söylendikten 2-3 hafta sonra geliyor.
• Bazı yerlerde ıslak mendil bile yasak.
• Çocuklar hastalanıyor ve kimi zaman bir hafta sonra ancak doktora götürülebiliyor.
• Çocuklara ayrı yatak verilmiyor, hatta gözaltındayken battaniye üzerinde kalmak zorunda kalıyorlar.
• Annelerin sütü olmadığı vakit mama dahi alınmıyor, yeni doğmuş bebeklerin normal yemek yemek zorunda kaldıkları zamanlar oluyor.
• Koğuşlar ya çok soğuk ya çok sıcak.
• Buzdolabı olmayan koğuşlarda bebeklerin sütlerinin ve başkaca gıdalar ekşiyip bozuluyor.
• Çocukların oyuncakları yok, varsa da koğuşa alınmıyor. Boyalar da alınmıyor, resim bile yapamıyorlar, tv izlemeleri dahi kısıtlanıyor ve daha bir çok zorluklar.
YASA BEBEKLİ KADINLARI KORUYOR AMA
Avukat Kadir Demir, konuyla ilgili açıklamasında yasaların, hamile ve yeni doğum yapmış kadınları koruduğunu söylüyor. 5275 nolu Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 16. Maddesinin 4. Fıkrasında diyor ki; “Hapis cezasının infazı, gebe olan veya doğurduğu tarihten itibaren altı ay geçmemiş bulunan kadınlar hakkında geri bırakılır. Çocuk ölmüş veya anasından başka birine verilmiş olursa, doğumdan itibaren iki ay geçince ceza infaz olunur”.Avukat Demir yasanın yoruma açık olmadığını söylüyor ve herkesin anlayabileceği şekilde konuya açıklık getiriyor; “Bu madde apaçık diyor ki; 6 aydan küçük bebeği olan kadınlar ve hamile kadınlar cezaevinde tutulamazlar.’’
Öznur Çakar hapishane ortamını anlatırken cümlelerini şu şekilde tamamlıyor: ‘’Annelerinin suçlu olup olmadığı dahi kesin olmamasına rağmen, tamamen suçsuz çocukların hapishane gibi bir yerde kalmak zorunda olmaları hukuka ve kamu vicdanına sığmaz. En mutlu olmaları gereken zamanları hiç olmayacak şartlarda geçirmesi, buna sebebiyet verilmesi bana sorarsanız en büyük suçtur. Daha ötesinde vicdansızlıktır. Mevcut durumda, belirttiğimiz yasa hükümlerinin uygulanmadığı son derece açık. Kaldı ki, hangi sözleşmeye bakarsanız bakın, çocukların oyun oynama hakkından, gelişim hakkından, sağlık hakkından bahseder. Mevcut uygulamayla bu sözleşmelerin topyekun tepelendiği de aşikar. Benim başıma da bu olay geldi ve ben bu konunun hayatım boyunca takipçisi olacağım. Her zaman içeride ki annelere daha iyi şartlar sağlanması için mücadele edeceğim’’ diyerek sözlerini tamamladı.Öznur Çakar’ın yan koğuşuna 40 günlük bebekken giren ve 3 yıldan fazla süredir annesi ile birlikte hapis yatan Asım Sencer Uslu bebek, Öznur Çakar’ın unutamadığı mahpus bebeklerden birisi.