Baroların tepkisiyle başlayan adli yıl açılış töreni yarın Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda yapılacak. Adli yıl töreni öncesi konuşan Yargıçlar Sendikası eski Başkanı Mustafa Karadağ, Türkiye’de hakimlerin Cumhurbaşkanını ayakta alkışladığını belirterek, “Mekan çok önemlidir. Patron ayağına çağırıyor. Asıl konuşmayı o yapıyor. Yargının düşündüklerini söyleme düzlemi, artık siyasi iktidardan talimat alma düzlemi haline gelmiş durumda. Bu çok tehlikeli” dedi.
Artı Gerçek’e konuşan Yargıçlar Sendikası Eski Başkanı Karadağ, yargının düştüğü durumla ilgili, “ABD senatosunda başkan yemin ederken hakimlerin ayağı kalkmamaları çok konuşulmuştu. Bizde de Cumhurbaşkanı salona giriyor, herkes ayakta alkışlıyor. Sadece bu tablo bile ‘Türkiye’de yargı bağımsız değildir’in ifadesidir” değerlendirmesi yaptı. Karadağ, Yargıtay’dan 20 üyenin törene katılmamasıyla ilgili ise, “Demek ki Yargıtay’da yargı bağımsızlığına inanan 20 kadar yargıç kalmış” dedi.
2019-2010 yargı yılı açılışı yarın (2 Eylül) Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda yapılacak. Daha önce Yargıtay Konferans Salonu’nda yapılan adli yıl açılış törenleri, 15 Temmuz darbe girişiminden bu yana Saray’da yapılıyor. Bu duruma tepki gösteren 42 baro, açılışa gitmeyeceğini açıkladı. Gideceğini açıklayan baro sayısı ise 3. Geri kalan 34 baronun tavrı yarın görülecek. Türkiye Barolar Birliği ise Başkan Metin Feyzioğlu’nun konuşma yapacak olması nedeniyle katılacağını açıkladı. Öte yandan, 380 üyeli Yargıtay’dan 20, Barolar Birliği Yönetim Kurulu’ndan da 6 avukatın bireysel olarak törene katılmayacakları belirtiliyor.Önceki yıllara göre daha fazla tepkinin olduğu Saray’daki adli yıl açılış törenleri ile bu törenlerin yapıldığı mekanın önemini Yargıçlar Sendikası eski Başkanı Mustafa Karadağ ile konuştuk.Karadağ’ın Artı Gerçek’in sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
– Adli yıl açılışlarının nasıl bir önemi var?
Adli yıl açılışlarında Yargıtay Başkanı, önceki yılların eleştirisini yapar ve yeni yıla dair perspektifleri açıklar. Hükümete, yargıyı ilgilendiren olaylar itibariyle eleştiri ve önerilerini sunar. Orada yargının perspektifi şekillenir. Hükümet erkanı fikir sahibi olur. Cumhurbaşkanları mutlaka katılır ve bilgi sahibi olurlar. Bizim geleneğimizde hakimler her gün eleştiri getirmezler, kararlarıyla konuşurlar. İşte eleştiri getirdikleri gün adli yıl açılışlarıdır.
– Adli yıl açılış törenlerinin yapıldığı mekanların nasıl bir önemi var?
Biraz felsefi yanı da var. Birkaç yıl öncesine kadar Yargıtay konferans salonlarında yapılırdı. Konuklar gelirler, otururlardı. Yargı gücünün temsilcileri kendi mekanlarında genellikle de yürütme organına söylemek istediklerini ifade ederlerdi. Kendi mekanında olması bir gücü, bağımsızlığı gösterir, iradeyi açıklama halidir. Son birkaç yıldır ise bir nevi iktidarın gücünü gösterdiği bir alana dönüştü. Bu çok tehlikeli. Yargıtay Başkanının konuşmasında ‘her şey güzel’ hali var. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle birlikte de ‘ne iyi ettin cumhurbaşkanı, iyi ki varsınız’ hali var. ABD senatosunda başkan yemin ederken hakimlerin ayağı kalkmamaları çok konuşulmuştu. Bizde de Cumhurbaşkanı salona giriyor, herkes ayakta alkışlıyor. Sadece bu tablo bile ‘Türkiye’de yargı bağımsız değildir’in ifadesidir. Mekan çok önemlidir. Çünkü o Saray, ben ona sınır tanımayan hükümet sistemi diyorum, bu sistemin patronunun sarayıdır. Ve patron ayağına çağırıyor. Asıl konuşmayı o yapıyor. Yargının düşündüklerini söyleme düzlemi, artık daha çok siyasi iktidardan talimat alma düzlemi haline gelmiş durumda. Bu bakımdan çok tehlikelidir.
Netice itibariyle insan ilişkileri bunlar. Gittikleri yerin azametinden insanlar etkilenirler. Bunlar yüksek yargıç, en güvenceli meslektir, ağır cezalık suç hariç yakalanamazlar, aranamazlar. Ama Saray’a aranarak giriyorlar. Bu bile çok aşağılayıcı bir uygulama. Potansiyel suçlu görüyorsunuz demek ki. Çünkü bu kişi size zarar verebilir, kendinizi korumak için ararsınız. O yargı mensupları Cumhurbaşkanı’na suikast düzenleyecek insanlar mı ki arıyorsunuz.
YARGIYI DEĞİL SİYASETİ KONUŞMAK LAZIM
– Cumhuriyet tarihi itibariyle Türkiye’de yargı hangi aşamalardan geçti?
Şöyle anlatılır: Yargıtay Eskişehir’de kurulur. Bir gün Atatürk, Yargıtay’ı ziyaret etmek için Eskişehir’e gider ve bunu duyan Yargıtay üyeleri Atatürk’ü karşılamak isterler. Bunu görünce Atatürk kızar, ben sizi Eskişehir’e bunun için mi gönderdim, der. Hükümetten bağımsız olsun diye Yargıtay Eskişehir’de kurulmuştur. Yanlış bilmiyorsam şu anda Belçika’nın istinaf mahkemeleri bir kasabada. Türkiye’de evet yargı her zaman dünyada olduğu gibi tutucudur. Ama yine özgürlüklerin yolunu da bu tutucu yargının içindeki yargıçlar açmıştır, bunu da unutmamak gerekiyor. Türkiye’de darbe dönemlerinde hep hukuksuzluk olmuştur. Ama sonra yaraları sarmak için yine yargıya iş düşmüştür. Mesela 1402’likler (12 Eylül döneminde 1402 sayılı yasa ile işlerinden atılan akademisyen ve diğer kamu görevlileri) Nuri Alan’ın çabalarıyla yaşama döndürülmüştür, bu çok ciddi bir adımdır. Yargı her zaman siyasi konjonktüre dikkat etmiştir. Diyelim ki devlet 1984’den sonra gerginleşmiştir, yargı da gergin hale gelmiştir. Biraz daha artık ortam yumuşatılmıştır, yargı da daha toleranslı hale gelmiştir. Evet, böyle bir kötülük halimiz var, oldu. Ama iyi kararları da yargının içinden insanlar vermişlerdir. Bu bakımdan topyekün bir reddi doğru bulmuyorum. Belki siyaseten üstten bakmak lazım, o zaman da yargıyı değil siyaseti konuşmak lazım. Halk talep etmediği sürece adalet kendiliğinden gelmez. Mahkemeler Tanrı’nın adaletini yere indirmek için vardır, denilir. Ama adalet bayağı bir yerlerde sürünüyor.
DELİLE İHTİYAÇ YOK, DİREKT MAHKUM ET DÖNEMİ
2010 sonrası ve 2014 sonrası yargının, o yıllardan önceki yargılarla hiçbir ilişkisi yok. Eskiden yine bir özen vardı. Adaletli davranma hali vardı. Delil olmadan insanlar tutuklanmazdı, vicdan vardı. 2010’da bu ortadan kaldırıldı, 2014’den sonra artık sözü bile edilmiyor. Türkiye’de yargı hiçbir zaman bağımsız olmadı ama nihayetinde iyi yargıç ve savcılar olmuştur ve onlar yön verebilmiştir. Şimdi öyle bir şey yok. 2010’dan sonra neyi gördük, hile ile delil üret, sahte delil ile mahkum et. 2014’den sonra hiç delile ihtiyacınız yok, direkt mahkum et.Yargıçlar Sendikası Eski Başkanı Mustafa Karadağ
PARTİLİ İNSANLAR MESLEĞE ALINIYOR
Şimdi giderek yargıçların ve savcıların iktidarın iradesinden çıkmasının zorluğunu görüyoruz. Çünkü partili insanlar mesleğe alındılar. Yasada hüküm var. ‘Bir hakim eğer bir partiye üye olursa meslekten çıkarılır’ diyor. Bu yasa halen var. Seçim Yasası’nda hüküm var; bir yargıç seçime girerse istifa eder ve mesleğe geri dönemez. Bunlar halen var ama AKP belediye meclis üyesi adayları, AKP milletvekili adayları bu yasalara rağmen geri döndürüldüler. Siz bir partide hizmet etmiş bir insanın hakimlik koltuğuna oturduğunda partisinden ayrılabileceğini düşünüyor musunuz? Bu eşyanın tabiatına aykırı. Sadece ceza davalarında değil, mesela kadın cinayeti davalarında. Mini etek giyersen böyle olur kardeşim, diyen bir adamı hakim olarak kürsüde görüyorsun. Bu hakim sanığa tahrik indirimi uygulayacak diye düşünürsünüz. Bu, adil yargılanma hakkını ihlal eder, adaleti ortadan kaldırır, hukuk güvenliğini ortadan kaldırır.Türkiye’de çok kötü şeyler olmuştur ama bir şekilde çözülmüştür. Son 7-8 yılın yargıya verdiği zararın telafisi gerçekten çok uzun zaman alacak. Çünkü şu anda yargının karar alma mercilerinde demokrasiye dönüş, hak, eşitlik, özgürlük temelli düşünce şekli mevcut değildir.
– Adli yıl açılışının Saray’da yapılmasına bu yıl önceki yıllara göre daha fazla tepki geldi. Bu tepkileri nasıl değerlendiriyorsunuz?
AKP iktidarının en iyi yaptığı şey insanları ötekileştirme, yoksunlaştırma, yoksullaştırma ve eğitimsizleştirme. Birçok insanın umurunda bile değil adalet olmuş olmamış. Çünkü bu iktidar insanları yoksulluğa mahkum etmiş. En azından bunu sokakta görmüyoruz. Tepkiyi veren barolar, iyi ki varlar ve iyi ki bu haldeler. Bunu çok olumlu buluyorum. Barolar Birliği Yönetim Kurulu’ndan da avukatların Saray’a gitmeyeceği söyleniyor ama karar oy birliği ile alınmış. Kendisi gitmeyen bir yönetim kurulu üyesi neden gidilmesi yönünde oy kullanıyor?
– Neden?
Bilmiyorum, bu normal bir akılla açıklanamaz. Yargı örgütleri var Türkiye’de. YARSAV kapatıldı, bir tek Yargıçlar Sendikası doğru bulmadığını belirten bir açıklama yaptı. Yargıçların yüzde 80’inin üye olduğu Yargıda Birlik Derneği var. Mesleğe yeni başlayanlara bir nevi zorunlu tutuluyor, onlar da istikbali o derneğe üye olmakta buldukları için üye oluyorlar. O dernekten hiç ses çıkmıyor. Toplumdan, sivil toplum örgütlerinden, siyasi partilerden yansımış bir irade de yok.
– Yargının yalnız bırakıldığını mı düşünüyorsunuz?
Tabi ki, Yargıçlar Sendikası’nda görev almış bir insan olarak şunu söylüyorum; arkadaşlarımız sürgüne tabi tutuldu, emekli olmak zorunda kaldılar ama hep yalnız kaldılar. Birkaç olayda baroların ve sivil toplumun desteği oldu ama insanlar yalnız yalnız emekli olmak zorunda kaldılar. AB raporlarında yargıçlar muhalif bir ruh ile yetiştirilmek zorundadır denir. Ama biz muhalif düşünen yargıcı sevmiyoruz. Uluslararası metinlerde var; yargıçlar kendilerini korumak için örgütlenebilirler. Bizde örgütlenirler ama konuşamazlar.
YARGI BAĞIMSIZLIĞINA İNANAN 20 ÜYE KALMIŞ
– Bazı Yargıtay üyelerinin de katılmayacağı söyleniyor…
Elbette bu iyi bir şey, değersizleştirilmemesi gerekir. Duyduğumuz, genellikle 2014’den önce Yargıtay’a seçilmiş üyelerin katılmayacağı, hükümet himayesinde oluşan HSK’nin seçtiği üyelerin katılacakları yönünde. Demek ki Yargıtay’da yargı bağımsızlığına inanan 20 kadar yargıç kalmış. Yargıçlar bağımsızdırlar. Hem yasama hem yürütme yetkisini tek başına kullanan bir gücün ayağına gitmek doğru değil.