https://www.youtube.com/watch?v=m8rDTsj8gx8&feature=youtu.be
ENES CANSEVER-HAFTANIN YORUMU
Son birkaç yıldan beri, dünyanın “en yaşanılabilir şehri” olarak seçilen Melbourne, Iflc Festivaline ev sahipliğini yaptı.
‘Sevgi çocukları’ önceki gün Multicultur (Çokkültürlü) Avustralya’dan tüm dünyaya, bir kez daha barış ezgileriyle terennüm ettiler.
Öyle ya, bundan tam 104 yıl önce savaştan barış çıkaran Anzak dedeleri gibi…
Geçmişin geçmişe emanet edildiği, barışın konuşulduğu günler, Anzak günleri…
Ve pek tabiî ölümü, öldürmenin kutsanmadığı, yaşatmanın, hayatı herkese güzel kılmanın konuşulduğu günler.
Ölüm kıtalar dolaşırken inadına barış şarkıları söylemek…
Tüm renkleri bir araya getirmek, bir olmanın, bütün olmanın türküsünü söylemek, her yanda, her bucakta…
Melbourne’daki gözde mekân, Convention & Exhibition Centre, 15 ülkeden 50’ye yakın öğrenciyi bağrına bastı.
Yaklaşık 2 bin kişinin katıldığı ve üç saate yakın süren program, heyecanla izlendi.
Iflc ile adeta bütünleşen tanınmış televizyoncu George Donikian ve bu yıl ona eşlik eden meslektaşı Karen Percy, gecenin sunumuna ayrı bir renk kattılar.
Ülke Başbakanı Scott Morrison’un tebrik mesajını, partisinin Milletvekili okudu.
Kin ve nefretin dolu dizgin yayıldığı dünyada, sevgi hamuruyla yoğrulan bu festival gecesinde, güzel mesajlar verildi.
“Hayal ettiğimiz gibi böyle barış dolu bir dünya istiyoruz.” gibi cümleler kurdu davetliler.
Avustralya İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Chin Tan, Iflc’yi organize edenlere teşekkür etti.
Bu renkli programların ırkçılığa karşı güzel bir model oluşturduğunun altını çizdi Sayın Tan.
İnancımızın ayaklar altına aldığı, lanetlediği ırkçılık hastalığının yeniden pirim yaptığı Anadolu’da, bir nevi adrese teslim mesajlar verildi, Kıta Ülkesinden.
“Artık yapamayacaklar, yaptırmayacağım” diye karşı çıktığı Türkçe Olimpiyatları kaç yıldır Türkiye’de yapılamıyor.
Zaten uluslararası bir faaliyet olan Olimpiyatlar, diğer ülkelerde adını “Uluslararası Dil ve Kültür Festivali “ne dönüştürerek başka ülkelerde sahneleniyor.
Olimpiyattan festivale dönüşen bu güzel etkinlik, bu nedenle ‘ses bayrağı’ diye isimlendirilmişti
Avustralyalı dostların da altını çizdiği, ‘barış, sevgi ve hoşgörüyü’ bayraklaştırmak için yeryüzüne yayılmıştı, bir avuç insan.
‘Olimpiyat molimpiyat yok!’ diyerek bu sevgi selini hapsetmeye çalışanlar, haset ve hırsına mağlup düştü ve düşmeye devam edecek.
ÇEKİK GÖZLÜ, ÇAKIR GÖZLÜ, ESMER TENLİ, SARI SAÇLI KARDEŞ OLDU
Evrensel bir kardeşlik projesi olarak, 16 yıl önce bu ‘sevgi meşalesi’ yakılmıştı.
İlk olarak, ‘Türkçe Olimpiyatları’ ismiyle 2003’te yola çıkan bu gökkuşağı, bugün renk cümbüşüne dönüşen Kültür Festivali oldu.
17 ülkeden 62 öğrencinin katılımıyla başlamıştı.
Çekik gözlü, çakır gözlüyle dost, ahbap ve arkadaş oldu.
Esmer tenliler, sarı saçlılarla kardeş oldu.
Siyahın beyazla, esmerin griyle sarmaş dolaş olduğu bir sevgi şölenine dönüştü bu uluslararası etkinlik.
Kimi Afrika’dan, kimi Asya’dan, kimi Avrupa’dan, kimi de denizaşırı ülkelerden…
Farklı kıtanın çocukları, Anadolu türkülerini yakıyor, şiirlerini okuyor.
Folklorunu icra edebiliyor, yöresel danslarını oynuyor.
Halk müziğinden arabeske kadar hemen her dalda şarkılar söyleniyor, yanık yanık ezgiler yorumlanıyor.
Tabii ki sadece Türkçe değil, İngilizce ve kendi dillerinde…
1990’ların başında tüm sermayeleri bir bavul olanlar, yollara revan oldular, dilini dahi bilmedikleri diyarlara…
Gurbetten sılaya yola çıkan, yeryüzüne dağılan eğitimciler, rengârenk çiçeklerle adeta geri dünyaya döndüler…
Husumetle, kin ve nefretle asla işleri yoktu ve yoktur.
Çünkü dünya insanlarına karşı, renk, ırk ve etnik körüydüler.
Bu barış ve dostluk korosunu teşekkül edenler, bu nedenle Amerika’dan, Avustralya’ya kadar tüm kıtalarda ayakta alkışlanıyor.
Farklı din, dil ve renklerden oluşan ‘Sevgi çocukları’nın bu muhteşem uyumuna hayran kalmamak elde mi?
Elbette değil…
Haset içindekiler hariç tabi…
Mayası sevgiden oluşan bu camiaya “terörist” damgasını vurmaya çalışanlara, bu nedenle dünya gülüp geçiyor.
Elinin tersiyle, “Hadi sen de oradan!” diyerek bağrını, gönlünü ve kaplarını sonuna kadar aralıyor, ecnebiler.
Bugünün haset dolu hastalarına karşı, ‘adanmışlık ruhuyla’ yollarına devam ettiler, etmeye devam ediyorlar.
Bu nedenle,”7 iklim, 4 kıta ”da gönüllerde makes buldular.
Kongre Merkezleri, salon ve stadyumları doldurdular.
Kendi ihtiras ve istikbali uğruna, Türkiye’yi açık bir cezaevi haline dönüştürenler, bu “Sevgi Çiçekleri”nden de rahatsız oldu.
Sevginin, barışın, hoşgörünün, toleransın ahengi olan bu güzelliklere neden tahammül edemiyorlar ki?
SABRET GÖNÜL, SABRET!..
Fikir Mimar (lar)ı, emek veren eli öpülesi öğretmenler, yönetici ve eğitimciler, zulüm, baskı, şiddet ve hukuksuzluklara maruz kalıyor.
Her şeye ve tüm zalimliklere rağmen, Rahmetli Barış Manço’nun; ‘sabret gönül sabret, sakın isyan etme. Bir gün elbet bitecek bu çile, isyan etme’yi, mırıldanarak yoluna devam ediyorlar.
Sevginin ortak dili olan gönül diliyle onlara eşlik ediyor binler.
Kazak öğrenciler, Kırşehir şivesi ile ‘Memleket Hasreti‘ adlı şiiri, Azeri’nin; Neşat Ertaş’ın, ‘Zahidem’ adlı türküsüyle ortak oluyor. Pakistanlı genç, Ahmet Kaya veya Fatih Kısaparmak’ın tok sesiyle salonları coşturdu.
Barış Manço ve Cem Karaca’nın, “İnce uzun bir yoldayım” şarkısını okuyan Moğol Bilgun ve Arnavut Nikal, bir gün tüm gezegende bizim şarkımızı, bütün ırkların masum çocuklarının okuyabileceklerine dair ümitlerimizi yeşertiyorlar(dı).
Kırgız öğrencilerin ‘Kolbastı”sı, Kara tenli Ganalılar’ın, Karadeniz’in horonu ‘Karadeniz Halk Oyunları Ekibini aratmamışlardı, yakın geçmişte.
‘Simsiyah ten’lerine rağmen, kimi ‘Ganalı Lazlar’ kimisi de, ‘Gana-deniz uşakları’ diyerek, bu kara kıtanın sevimli insanların ağrına basmıştı, İstanbul Mydonose Showland Merkezi’nde.
7 yıl önce, Tacikistanlı Gülnaz, ‘Neredesin Öğretmenim‘ parçasını, sanki bugün zindanlarda yatan binlerce öğretmen için yorumlamıştı.
Bu güzel insanları yetiştiren öğretmenler, şimdi yıllarca emek verdikleri ülkelerden “terörist” olarak derdest ediliyorlar bugün.
Kamboçyalı öğrenci ‘Çile Bülbülüm’ adlı parçayı birkaç yıl önce seslendirirken, adeta bugünlere dikkat çekmişti.
Uzun yıllar Kamboçya’da emek veren Eğitimci Osman Karaca önceki hafta, Türkiye Büyükelçiliğince tezgâhlanan bir komplo ve kirli pazarlık sonucu, İstanbul’a kaçırıldı.
Hâlbuki 6-7 yıl önce, bu olimpiyatlara katılmak bir payeydi onlar için.
RUS MATRUŞKALARI GİBİ…
Bugünün muktedirleri, bu programlara birbiriyle yarışıp koşa koşa geliyor ve Rus matruşkalar gibi diziliyorlardı, en ön protokollerde.
“Dünyanın neresine gittiysek bizi hep Türkçe sevdalıları karşıladı. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne giriş için rekor oy alabiliyorsak, arabuluculuk ve barış rolü üstlenebiliyorsak, Avrupa Birliği sürecinde müzakereleri yürütebiliyorsak bunda bu salondaki inancın büyük rolü var. Emeği geçenlerin önünde saygıyla eğiliyorum.” gibi tumturaklı cümleler bu “terörist” avcılarından sadır olmamış mıydı?
“Gel bitsin bu hasret” çağırısının, aslında Anadolu topraklarında “husumet ve kini” bitirmek için yapıldığını, hep birlikte büyük bir ibretle müşahade ediyoruz.
Halbu ki, bundan tam 96 yıl önce kurulan Cumnuriyet Türkiye’si, bugün birbirine düşman edilmeye çalışanların ortak canı ve kanıyla kuruldu. Cumhuriyeti’nin kurucusu M.Kemal Atatürk, onuncu yılı kutlamalarının yapıldığı 29 Ekim 1933‘te verdiği 10. Yıl Nutku’nda, bu günü en büyük bayram olarak nitelendirmişti.
Husumete ve ihtirasa ihtiyacı yoktu bu ülkenin…
Ama nerede o bayram?
Evet, sevinç ve hüznün bir arada geçtiği Kıta Ülkesi’nin, ‘En yaşanılabilir’ şehrinde tüm dünyaya, sevginin ne kadar sihirli bir anahtar olduğunu bir kez daha gösterdi bu ‘Sevgi çocukları’ ve onları alkışlayanlar, hatırlattı.Salonu dolduran binlerce kişi sahnede ‘yeni bir dünya’nın muştusunu veren çocukları ayakta alkışladı.
Hâsılı, bir iyilik hareketi, baskı ve zulümle kendi ülkesinde geçici bir kararma yaşasa da, dünyanın en özgür ortamlarında, vicdanlı insanların himayesinde, renklenip duruyordu muhteşem bir salonda, güzel mi güzel çocuklarla…
İyi ki varsınız çocuklar!
İyi ki, sevgi ve barışı terennüm ediyorsunuz, Sevgi Çocukları..!
ecansever@yepyeni.zamanaustralia.com.au