Türkiye Devlet Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Müslüman din adamı Fethullah Gülen’i Türkiye’ye iade etmesi için Beyaz Saray’a baskı yapıyor.
Başkan Donald Trump’ın kişisel avukatı Rudy Giuliani’nin Türkiye hükümeti ile gizli anlaşması geçen hafta manşetlere girdi.İddialar arasında sadece Giuliani’nin Ukrayna’ya Trump’ın siyasi rakiplerini soruşturması için baskı yaptığı değil, aynı zamanda Müslüman din adamı Fethullah Gülen’in Türkiye’ye iade edilmesini de önerdiği (Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın öncelikleri arasında) var.
Erdoğan, Beyaz Saray’a Gülen’i, 2016’daki Türkiye’deki başarısız darbeyi başlatmaya çalıştığı iddiasıyla yargılamak için sıkı bir şekilde iade baskısı yaptı.
Giuliani, Gülen’i “tehlikeli bir aşırı uç” diye niteleyerek kışkırtıcı bir söylem kullandı; eski ulusal güvenlik danışmanı Michael Flynn’in 2016’da The Hill gazetesinde kaleme aldığı yorum yazısında Gülen’e “radikal İslamcı” sözü ile saldırması gibi.
Trump’ın seçilmesinden sonra, ABD federal ajanları Flynn’in Türkiye ile olan bağlantılarını araştırdı ve savcılar, Flynn’in Gülen’i kaçırmayı ve zorla Türkiye’ye geri getirmeyi tartıştığını bildirdi. Flynn, 24 gün sonra Rus büyükelçisiyle temasları hakkında yalan söylediği ortaya çıktığında istifa etti. Flynn ayrıca, Gülen’i iade ettirmek için, eski iş ortağının Türkiye adına lobicilik çabalarındaki rolü hakkında yalan söylediğini de belirtti.
Giuliani’nin Gülen’in iadesi konusundaki ısrarı, ABD’li üst düzey yetkililer arasında, Türk hükümetiyle de gizli ilişkiler içinde olduğu konusunda şüphelere yol açtı. ABD Başsavcısı Jeff Sessions, Gülen’i Türkiye’ye sürgün etmenin hiçbir yararı olmadığını gördü.
Giuliani’nin çifte anlaşmalarının bütün entrikaları, Gülen’in adının belirgin bir şekilde öne çıktığı yoğun medya yayınlarına neden oldu. Ancak Amerikalılar, Pennsylvania’da kendi tercihi ile sürgün yaşayan Müslüman din adamı ve (Gülen’in) geçtiğimiz yarım yüzyıl boyunca idare ettiği dünya çapındaki hareket hakkında çok az şey biliyorlar. Erdoğan’ın neden intikam duygusu ile Gülen’in iade talebini sürdürdüğü ve neden Erdoğan ile Gülen hareketi arasında 2013’ten bu yana ilişkilerin kötüye gittiği de anlaşılmıyor.
Erdoğan ve Gülen 1990’larda yakındı ve Erdoğan, İstanbul Belediye Başkanı iken Gülen Hareketi’nin ev sahipliği yaptığı etkinliklere katılırdı.
Erdoğan, partisi AKP’yi kurmadan önce desteğini almak için Gülen’i ziyaret etmişti; Erdoğan’ın demokratik değerlerin tanıtımına dayanan ilk özgürlük yanlısı söylemleri Gülen’in tavsiyeleri idi. Gülen hareketi, Türkiye ve dünyadaki milyonlarca takipçi ağıyla Erdoğan için önemli bir müttefikti.
Birçok çevreler, Gülen Hareketi’nin ve medyasının Erdoğan’ı 2002’de iktidara getirdiğine inanıyor. Erdoğan ve Gülen, Türkiye’yi Laik bir devletten daha dindar ve muhafazakar bir ülkeye kaydırmaktan yanaydı. Erdoğan, Gülen Hareketi’ne bağlı olan en çok satan Türk gazetesi Zaman’a “demokrasinin çiçeği” derdi. Ancak Erdoğan’ın, demokrasiyi ve bu sistemin gerekliliğini bir tramvay aracı olarak tanımladığı da bilinmektedir: “Demokrasi tramvay gibidir. Hedefe ulaşana kadar sürersiniz, sonra inersiniz.”
Hizmet Hareketi’nin resmi bir üyelik sistemi olmamakla birlikte, takipçilerinin iki ila beş milyon arasında olduğuna inanılıyor. Gülen 50’den fazla kitap yayımladı. Gülen Hareketi, hümanizmi öğreten, eğitim ve demokrasiyi savunan (tasavvuf geleneği boyunca) bir İslami mistisizm felsefesine dayanmaktadır. Küresel hareket, okuryazarlık, sosyal girişim ve dinler arası diyaloga adanmıştır ve dünyada yaşanan sıkıntıları hafifletme arzusuyla motive olmuştur. Türkiye’de takipçiler İslam’ı ve modern demokrasiyi birlikte yaşatmaya çalışmıştı. Hareket “servis” anlamına gelen Hizmet ifadesi ile tanındı.
Yakında tarihte Hizmet hareketi, dokuzu Güney Afrika’da olan 170’ten fazla ülkede 2000’den fazla okul kurdu. Erdoğan 2002’de iktidara geldiğinde, Gülen,Pennsylvania’da sürgünde idi; gizli bir dini örgütlenme kurmak ve devletin laik yapısını değiştirmeye çalışmak için on yıllarca süren askeri yönetimler tarafından üç kez yargılanmıştı. 1971 ve 1980’deki askeri darbelerden sonra ve 1990’ların sonunda tekrar suçlandı. Gülen, suçlamalardan üç kez beraat etti.
2008 yılında, YargItay Ceza Genel Kurulu, o yılın Mart ayında beraat kararına itiraz eden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın talebini karara bağladı ve Gülen hakkındaki beraat kararını onadı.
Gülen ilk kez 1999’da tıbbi tedavi için ABD’ye gitmişti ve 1999’da Türkiye’de suçlandıktan sonra, New York şehri dışında bir buçuk saatlik bir yolculuk mesafesindeki Pennsylvania’da inzivaya çekildiği kampını kurdu.
Erdoğan iktidara geldiğinde şahsen Gülen’den Türkiye’ye dönmesini istedi. Gülen reddetti, sağlık sorunlarını dile getirdi.
Erdoğan, Haziran 2012’de açıktan çağrı yaparak Gülen’in Türkiye’ye geri dönmesini istedi. Türk siyasetçiler popülerliklerini artırmak için Gülen’i düzenli olarak Pennsylvania’da ziyaret etti. Gülen’in etkisi 2009’da zirveye çıktı; Hizmet Hareketi evler, bankalar, işletmeler, altı TV kanalı, iki radyo istasyonu ve çok sayıda dergi ve gazeteyi yayınlamayı başardı. Zaman gazetesi, Johannesburg’daki The Star gazetesinin tirajının altı katına çıkmıştı. 2013’te, Time dergisi Gülen’i dünyadaki en etkili 100 kişiden biri olarak listeledi.
Hareket, Türkiye’de muazzam bir popülariteye sahipken ve takipçileri devletin polis, askeri, yargı ve diğer kurumlarında üst düzey pozisyonlarda bulunurken, hareketi, bu kurumları kontrol etmek isteyen üçüncü bir kuvvet veya gölge devlet olarak tasvir edenler vardı.
2013 yılının sonlarına kadar, Güney Afrika’daki Türk büyülkelçiliği, Hizmet okullarının ve Güney Afrika’daki Türk camisinin gurur verici bir destekçisiydi, büyükelçi yeni okulların açılışında kurdeleler kesti ve Güney Afrikalıları Nizamiye Camii’nde Bayram kahvaltısı için davet etti.
Türk hükümeti ile Hizmet hareketi arasındaki ilişkiler, Gülen’in Erdoğan’ın devlet karşıtı protestolara, -sonraları şiddete dönüşen- (Gezi Parkı protestoları) müdahele şeklini eleştirmesi ile iyice bozuldu.
2013 yılı sonuna doğru (çoğunluğu Gülen Hareketine bağlı olduğu iddia edilen) Türk polisi ve savcıları AKP hükümeti ile ilişkili kişiler, bazı bakanlar ve çocukları hakkında yolsuzluk soruşturmaları başlattı.
Erdoğan birkaç yüz polis şefini görevden alarak misilleme yaptı. Bu noktada, Erdoğan ve Gülen neredeyse birbirlerine karşı savaş ilan ettiler ve bu da Erdoğan’ın Gülen hareketini ezmek için bir kampanya başlatmasına ve onu etkisiz hale getirilmesi gereken politik bir tehdit olarak algılamasına yol açtı.
Türk devleti 2016 yılına gelindiğinde Gülencilerin sahibi olduğu TV kanallarını ve gazeteleri devralmaya, Gülen’le ilişkili işletmelerin varlıklarını ele geçirmeye ve ülkedeki Hizmet okullarını kapatmaya veya devralmaya başlamıştı.
Temmuz 2016’daki darbe girişiminden bir ay önce, Erdoğan, Gülenciler ve NATO hizasında olan subayların çoğunu, özellikle Suriye’ye girmeye muhalif olan askerleri görevden almaya karar vermişti. Bazı ordu subaylarının ve sadıklarının 15 Temmuz’daki darbe girişimi, Erdoğan’a olağanüstü hal ilan etme ve Gülencileri kitlesel tutuklama ve onlara işkence etme bahanesi sağladı. Hareketle ilişkili olduğu kabul edilenlere terörist denildi. Hareket FETO olarak adlandırıldı. Güney Afrika’daki Hizmet okullarında kurdeleler kesen Türk büyükelçisi, Güney Afrika’da Gülen Hareketi ile bağlantılı gazetecileri terörist ilan etmeye başladı.
Toplam 217 971 Hizmet hareketi üyesi gözaltına alındı, Türk devleti tarafından 82 842 kişi tutuklandı. İşlerinden yaklaşık 160.000 kişi kovuldu ve 1500 sivil toplum kuruluşu dağıtıldı. Tutuklananların birçoğu, Hizmet Hareketi ile uzaktan ilişkili idi, çocuklarıyla hapsedilen bir çok kadın da dahil.
Türkiye devleti, Gülen’e bağlı işadamlarının milyarlarca dolar değerinde varlıklarına el koydu. Midrand’daki Nizamiye Camii kompleksi ve kliniğini Nelson Mandela’nın duası ile kuran işadamı Ali Katırcıoğlu’nun Türkiye’de 4 milyar dolarlık (R58.6 milyar dolar) mal varlığına el konuldu.
En kötüsü muamele ise, Türk güvenlik teşkilatının, gözaltına alınanlara karşı uyguladığı işkenceler. İnsan hakları ihlalleri arasında cinsel işkence, açlık, uykudan mahrum bırakma, elektrik çarpması, tırnak çıkarma, boğulma, buzlu suya maruz kalma, erimiş plastik damlaması, soğuk ve yüksek basınçlı su ile işkence, keskin olmayan bir cisimle vücudun herhangi bir yerine yapılan darbe var.
Dünyanın dört bir yanındaki hükümetler, Hizmet hareketi üyelerini, özellikle de Hizmet okullarındaki öğretmenleri iade etmek için Türkiye tarafından baskı altına alınmış ve rüşvet almışlardır. Erdoğan’ın baskısına boyun eğen ülkeler arasında Malezya, Somali, Myanmar, Tayland, Nijerya, Pakistan, Kazakistan, Sudan, Afganistan ve Kamboçya yer alıyor. Birçok ülkede, Türk istihbaratı, kaçırmaları yapmak için yerel istihbarat teşkilatlarıyla birlikte çalıştı, Hizmet öğretmenleri geceleri evlerinden kaçırıldı ve hazır bekleyen Türk Hava Yolları uçaklarına alındı. Türkiye’ye vardıklarında gözaltına alındılar ve işkenceye maruz kaldılar.
ANC politikacıları, Hizmet üyelerinin iadesini kabul etmek ve ülkede en iyi performans gösteren okullar arasında olan kurumları kapatmak için Türkiye tarafından yoğun bir baskı altında tutuluyor.
Türkiye’nin farkına varması gereken şey, Güney Afrika’da hukukun üstünlüğünün canlı ve iyi olduğu ve Hizmet üyelerini Türkiye’de alıkoymak ve işkence görmeleri için iade etmek veya kaçırmak için hükümet ve istihbarat teşkilatlarımızın kolayca satın alınamaması. Anayasamız, hükümetimiz ve yargımız buna asla izin vermeyecek.