Bir baba düşünün; zaten cezaevine girip çıkmış, hakkında yeni bir soruşturma bulunmazken bir anda aklına esiyor ve saklanmaya başlıyor. 245 gün ortalarda görünmüyor. Sonra ‘arama kaydım var’ diye gidip Karapürçek Karakoluna teslim oluyor.
Oysa defalarca sorulmasına karşın polis ‘Bizde niye olsun, hakkında yakalama emri bile yok’ cevabı veriyor. Emniyetin bilmediği arama kararını, dünyadan soyutlanmış şekilde yaşayan adam biliyor! Dokuz aydır görmediği iki buçuk yaşındaki kızıma sarılıp öyle gideyim bile demiyor; eşimin gözyaşını sileyim istemiyor; defalarca gözaltına alınan annemin acısını dindireyim diye düşünmüyor. Doğrudan karakola gidiyor. Emniyette avukatını reddediyor.
Bir eş düşünün; kaçırılan kocasını kurtarmak, dikkatleri üzerine toplayıp farkındalık oluşturmak için her gün sokaklarda, her fırsatta konuşuyor. Her kuruma gidiyor, polise, adliyeye defalarca müracaat ediyor. ‘Biz onu aramıyoruz bile niye gözaltında olsun’ cevabıyla savsaklanıyor. Gözaltına alınıyor, darp ediliyor, yılmıyor. Saklanan kocanın eşi böyle mi yapar?
Bir polis teşkilatı düşünün; ülkenin başkentinde, Ankara’da onlarca kameranın olduğu sokakta kaybolan adamı bulamıyor. Daha ilginci eşinin alıp teslim ettiği kamera kayıtlarını da kaybediyor. ‘Oğlumu istiyorum’ diye feryat eden anneyle “Hain yurt dışına kaçmış” diye dalga geçiyor, hakaret ediyor. Sonra karakola gelen adamın olmayan arama kararın bulup gözaltına alıyor.
O baba ‘KHK’lı Mustafa Yılmaz, şimdi Ankara Emniyetinde gözaltında tutuluyor. 25 kilo zayıflamış, rengi bembeyaz ve elleri buz gibi. Ailenin tuttuğu avukatı istemiyor, 245 gündür kendi iradesiyle saklandığını tekrar edip duruyor. Aynen aylarca kayıp olup bir anda emniyette ortaya çıkan Salim Zeybek, Özgür Kaya, Erkan Irmak ve Mikail Ugan gibi. Vücudunda sigara yanığı izleri bulunan, gözü morarmış, kolu kırılmış bir kadının karakolda ‘merdivenden düştüm’ şeklinde ifade vermesine benziyor. Sizce de bundan daha absürt bir senaryo değil mi? İki kilo uyuşturucuyla yakalanıp, ‘ben içiciyim’ savunmasıyla beraat alan emniyet müdürüne inanan yargı için elbette hazmı kolay lokmalar bunlar.
Tıpkı önceki örneklerde olduğu üzere tutuklayıp gönderecekler. Bakalım burada nasıl komik bir avukat masalıyla karşılaşacağız. Önceki mağdurlar Yasin Ugan ve Özgür Kaya’nın avukatı olduğunu söyleyen Neslihan Koçer, ikiliyle Emniyet koridorunda karşılaştıklarını, kendisinden avukatları olmalarını istediklerini ve kendisinin de kabul ettiğini iddia etmişti. Ailelerle görüşmeyi reddetmiş vekâlet bedelini nereden aldığını açıklayamamıştı.Normal bir ülkede, hukukun zerresinin bulunduğu hallerde Şebnem Korur Fincancı’nın dedikleri yapılırdı öncelikle. “Mutlaka kapsamlı bir muayene yapılmalı, İstanbul Protokolü ilkelerine göre fiziksel ve ruhsal bütünlüğü araştırılarak etkili bir tıbbi belgeleme gerçekleştirilmelidir.” diyor hoca.
Doksanlı yıllar bütün uygulamalarıyla geri döndü. Cezaevlerinden insanları alıp günler sonra harap ve bitap şekilde geri getiriyorlar. Aylar süren işkenceden sonra aynı şeyleri tekrar yaşamamak için bu insanlar susuyor. Anlaşılabilir bir durum. Peki iki milletvekili ve bir kaç namuslu aydın dışında niye kimseden ses çıkmıyor? Sıranın kendilerine gelmesini bekliyor olmalılar…