Zaman Gazetesi Promosyon ve Pazarlama Müdürü iken 2002 yılında emekli olan ve ardından memleketine dönen Özcan Yılmaz, bu dönemde kendisini hayr işlerine adar.
Çocukluğunda ayrıldığı Sakarya’nın Geyve ilçesinde kurdukları işadamları derneği ve Kimse Yok Mu’da faaliyetlerde bulunan Yılmaz hakkında, 15 Temmuz darbe girişiminin ertesi günü yakalama kararı çıkarılır. Kendisi ile aynı listede olanların gözaltına alındığını öğrenen Yılmaz, 17 Temmuz’dan sonra 18 ay gaybubet yaşamaya başlar.Eşi o günlerde kansere yakalanır. Zehra hanım, ameliyat sürecini yalnız geçirir. Üzerlerindeki baskı dayanılmaz hal aldığında vatanlarını terk etme kararı alırlar. ‘Her seferinde kura çıkmadığı için 7 yıldır biriktirdiğimiz hac paramızı harcayarak hicret ettik.’ diyor.Özcan ve Zehra Yılmaz ailesi yaşadıkları süreci Tr724’e anlattı.
“1960 Sakarya Geyve doğumluyum. Uzun yıllar Zaman Gazetesi’nde çeşitli görevler yaptım. En son görevim İstanbul’da Zaman Gazetesi’nin pazarlama ve promosyon müdürlüğü idi. 202’de emekli oldum. Daha önce hiç yaşamadığım, çok küçük yaşlarda ayrılmak zorunda kaldığım memleketim Sakarya’ya döndüm. Sakarya’da işadamları derneği ve Kimse Yok Mu Derneği’nde derneksel faaliyetlerde bulundum. Eşimi hastaneye yatırdığımız 17 Temmuz 2016 günü polislerin evimize geldiğini öğrendik. Ben telefon ile konuştum. Durumu anlattım. Polislere ben eşimin ameliyatı olduğu için Ankara’dayım. Polisler işini bitir öyle gel. İmza atman lazım dediler. Benimle birlikte 28 kişinin aynı dosyada olduğunu anladık. Aslında 27’sini içeri almışlar tek ben kalmışım. Dolayısıyla o günden başlayan 18 ay sürecek bir gaybubet dönemine başladım. Eşimin o zor ameliyatı döneminde başında bulunamadım. Çünkü eşimin başında iki tane polis görevlendirmişler. Mahkeme kararı ile onlara bilgi verilerek eşinin ameliyatına benden yana gelir tutuklayın demişler. Daha sonra eşimi görmeye gittim. Yakalanmadım.
TÜRKİYE’DEN ÇIKIŞIM ÇOK ZOR OLDU
Ülkeden çıkma kararı aslında baştan zor oldu. Nedeni eşim kanser ve ameliyat olmuş. Onun zor zamanında yanında olamadım. Tüm terapi sonrası ve tedavi sürecini tek başına yaptı. Eşim çıkmama saygı duydu. Beraber çıkalım dedim. Zaten hasta idi benimle gelemezdi. 7 yıl önce hac için ayırdığımız hac parasını kullanarak, rabbimin lütfü ile çıkma kararı aldık. Benim evimden buldkarı Zaman Gazetesi, Ailem Dergisi, Sızıntı Dergisi ve Aksiyon Dergisi nüshaları mahkeme kayıtlarına suç delileri olarak girmiş. Bunun yanında dernek yöneticisi olmak ve diğer derneklerde aktif olmam hepsi suç delili olarak adlandırıldı. Yani kimsesizlere yardım paketleri dağıtmak suç olmuş. Evimde bulunun Hocafendi’nin kitapları suç aleti olarak kayıtlara girdi. Gerçekten çok acı bir durum. Elhamdülillah dedim. Bu kadar ciddi hayatımızın her karesini evimin santimetrekaresini aradılar. Bütün mahremlerimize girdiler. Her şeylerimizi ortaya döktüler. Ama suç unsuru bir şey bulamadılar. Bu durum bizim aslında masumiyetimizin belgesi idi. Bu gün bir cinnet dönemini yaşıyoruz. Bu gün onların kayıtlarına göre suç delili. Bunlar bizim ileride medarı iftihar belgeler olarak ortaya çıkacak. Çünkü ortada suç aleti yok.
DÜNYA, ‘BUNLAR TERÖRİST’ DEMEDİ
Çok şükür Elhamdülillah, büyüğümüzün yönlendirmesi, hizmetin terbiyesi ile bizler suç işlemeye değil, suç işleyenleri suçtan vazgeçirmeye programlanmış insanlarız. Evet beynimiz yıkandı. Hadisler ile yıkandı Elhamdülillah.Üstadın eserleri ile yıkandı. Aklımız onlar gibi şeytanlığa çalışmayıp, aklımız iyilik hareketinin bir ferdi olmaya programlanmıştı. Bizi bu günlere getirmeye vesile eden, kademe kademe bizi terbiye eden hocamıza binlerce kere şükran. İnandıramadılar. Bütün dünyada bir tek kişi de çıkıp da evet bunlar terörist demedi.
ANNEM “OĞLUM BU KADAR ÜZERİNİZE GELİYORLAR İSE BİR ŞEY YAPMIŞSINIZDIR” DEDİ
Hakkımızda mahkemeler devam etmeye başlayınca görüldü ki benim hakkımda çok ciddi şikayet dilekçeleri almışlar. Benim hakkımda 14-15 dilekçe var. Ama hiç birinde terör faaliyeti yok. Bu insanların bizleri sohbete çağırdılar, abone yaptılar ve Kurban istediler yönüne şikayette bulunmalarına anlam da veremedim. Bu insanlar neden bunu yaptılar diye çok düşündüm. Bu arada 18 ay bu gaybubet dönemi çok zor oldu. Yani biz hiç alışmamışız. Biz karakolun önünden bile geçmemişiz. Sadece itham etmediler. Bizim birinci derecede kardeşlerimize, akraba ve dostlarımıza herkese tesir ettiler. Benim annem bile ‘oğlum bu kadar üzerinize geliyorlar ise, bir şey yapmışsınızdır’ dedi. Anneme kızmazdım ki… Çünkü toplum bu kıvama getirilmişti.
ÇAMURA BATINCA 3 KABURGAM KIRILDI
Türkiye’yi birkaç arkadaş ile terk etmeye karar verdik. Kış ayı ocak ayı idi. Yani çok soğuk idi. Pirinç tarlasından 3 arkadaş ile gidiyoruz. Bir rehberimiz yok. Bir ara kilometrelerce yanlış gitmişiz. Sonra geri döndük. Ayaklarımızda çizmemiz var. Ben kulağımdan ameliyat olmuştum. Denge sistemimin bir tarafı çalışmıyor. Her balçığa bastığımda yere düştüm. Her düştüğümde çamura boylu boyuna uzanıyorsunuz. Bu düşüşler 4-5 defa oldu. En son düşüşümde kalkamadım. Diğer gençlerden bir botu diğeri ise eşyaları taşıyordu. Bu arada gözlerim karardı. Nefes alamadığımı hissettim. Kafamı kalkamıyordum. O çocuklar beni öyle görünce yanıma geldiler. Bu arada Allah’a dua ettim. Allah’ım hicret sevabı alsam da öyle ölseydim diye içimden öyle dua ettim. Ama öldürmedi rabbim. Gençler gelip beni kurtardılar. Dizlerimin üzerine çöktüm ama kalkamıyorum. 5-10 dakika öyle uzandım. Kalktığım zamanda iki yağımın üzerine basamıyordum. O gençten biri beni ki çantayı bir omzuna da beni aldı. Suyun kenarına 300-400 metre beni taşıdı. Sonradan öğrendim nefes alamayışımın sebebi 3 kaburgam kırılmış. Bu şekilde bota bindik. Olayın sıcaklığından fazla hissedemedim. Karşıya geçince bunu hissettim. Bu arada karşıdaki fundalığın içinden çıkamadık. Yönümüzü kaybettik. Sıkıntılar ile oradan da kurtulduk.
BURNUMUZUN DİBİNDE Kİ İNSANLARI TANIMAKTAN İMTİNA ETMİŞİZ
O zaman düşündüm. Allah’ım yolculuk kutsal. Çok mukaddes bir yolculuk. Niyetimiz Efendimiz’in yolundan giderek onun hicret sevabına nail olmak. Ama ne acı bir şey ki ben Yunan toprağına geçtim diye şükür secdesine kapandım. Bu benim sağlam kalan ciğerime çok ağır idi. Daha sonra polisler geldiğinde komşu rahat olun. Korkmayın demesi beni daha çok bitirdi. Bizim içimize Yunan gavuru diye öyle kodlamışlardı ki önyargılarımın farkına vardım. İnsanları bir kalıba sokan bizler idik. İnsanları öteleyen bizler idik. Ama Yunan polisi dahil, Yunan halkından en küçük bir hakaret görmedik. Her alışverişte, her iletişimde onların gözlerinin içine baktım. Ve hepsinde empati yapmaya çalıştım. Türkiye’de Yunanistan’dan kaçan biri gelmiş olsa idi bizim esnafımız ne yapardı diye düşündüm. Burnumuzun dibinde ki insanları tanımaktan imtina etmişiz. Onları tanımaktan uzak kalmışız. Dönüp şükrettim. Allah’ım iyi ki buraya gelmişim dedim.
KURTULDUNUZ DİYORSUNUZ AKLINIZ ARKADA KALIYOR
‘Erdoğan’ın, benim kafamı kızdırırsanız iki polis bir savcı ile sizi terörist ilan ederim’ demesine gülmüştük. Yani kim inanır ki dedik. Ama inandı insanlar. Ben birinci dereceden akrabalarım dahil kimse ile görüşmüyorum. Bir tek ağabim vardı. Benimle görüşebilecek birisi idi. Geçen ay vefat etti. Cenab-ı Allah bizden aldı. Bizden çok seviyormuş onu. Böyle bir psikoloji ile ülkenizden ayrılıyorsunuz. Biliyorsunuz ki yaralı eşiniz, en az benim kadar tehdit altında ailen kalıyor. Benim gibi on binlercesi kalıyor. Tatlı bir hüzün karışımı bir sevinç var. Kurtuldunuz diyorsunuz aklınızda arkada bıraktıklarınız kalıyor. Ama bu arada Allah’a şükretmekten geri duramıyorsunuz. Çok şükür ki melanetin eline düşmeden beni oradan çıkarttı. Bu arada cezaevinde arkadaşlarımız kaldı. Onlardan biri Muzaffer Özcengiz ilaçları verilmediği için vefat etti. Onu rahmetle anıyorum. Biz onunla birlikte çalıştık.
HOLLANDALILARDAN ÇOK ŞEY ÖĞRENMEK ZORUNDA OLDUĞUMUZU HİSSEDİYORUM
Hollanda’da yaşamaktan oldukça mutluyuz. Çünkü özgürüm. Burada bulunmaktan mutluyum. Çünkü buradakiler, insanları sınıflandırmıyor. İltica memuruna ben sizi anlatıyorum dedim. Sizler temiz ve dürüstsünüz dedim. Bizim inancımıza göre yalan söylenmez. Söz verildi mi yerinde durulur. Vaade uyulur. Siz söz veriyorsunuz sözünüzde durup insanları ötelemiyorsunuz dedim. Sizde yardım etme duygusu var. İnsanlara yardımcı oluyorsunuz dedim. Bunlar bizim dinimizin emirleri dedim. Onun için burada bulunmaktan pişman değilim. Ben yeniden dünyaya gelmiş olsam aynı şeyleri yaşamayı arzu ederim. Bizler Hollandalılardan çok şey öğrenmek zorunda olduğumuzu hissediyorum. Entegre olarak bu topluma faydalı olmayı hedefliyoruz. Burada şuan dil öğreniyorum. Kamp aşamasından başlayan bir berberlik deneyim var. Bu yaşımdan sonra gazetecilikten sonra berber olmaya doğru gidiyorum. Ben bu topraklarda ölmeyi bir şeref addederim. Çünkü her ne kadar maddi bir şey yaşıyorsak da, ben olayın manevi yönü ile çok ilgiliyim. Allah lütfetti. Ben inandığım için, inandıklarımdan dolayı ülkemi terk etmek zorunda kaldığım için, hicret sevabı almak umudu ile burada yaşıyorum. Dönmeyi de asla düşünmüyorum.
ZEHRA YILMAZ: KAHRI DA HOŞ LÜTFU DA
Sürecin mağduru bir ev hanımı Zehra Yılmaz. ‘14 Temmuz günü kanser olduğumu öğrendim. Ameliyat olmam lazımdı. Bu süreçte tek başıma mücadele verdim. Zor bir süreçti. Ama ayaklarımın üzerinde durmam gerekiyordu. Çünkü evlatlarım vardı benim.’ derken gözleri doluyor. Zehra Yılmaz, eşi Özcan Yılmaz’ın gaybubete olduğu dönemde yaşadıkları ve yurt dışına çıkma sürecini şöyle özetliyor: ‘Rabbimden gelen baş üstüne. Kahrı da hoş lutfu da hoş.’
KENDİ ACIMIZI UNUTTUK
Ben kendi hastalığımı gerçekten unuttum. Bu kadar acıların içinde benim kanser olamam hiç birşey değildi. Veren O alan ise yine O idi. Ama en çok da sol yanım sızladı. Ameliyat olmamın ardından iki defa polisler geldi. Arama yaptılar. Ameliyat olduktan sonra bir defa eşim geçmiş olsun dedi ve akabinde gitti. Biz bunları hak etmemiştik. Biz ne yaptık, ne yapmış olabiriz ki, bizler sineği bile öldürmeyen insanlar idik. Bu süreç geçecekti atlattık. Fakat zor oldu. Bizlerden daha kötü durumda olanlar var..
RAHAT OL ARTIK ÖZGÜRSÜN
Benim hakkımda da iddianame hazırlanmıştı. ‘Yumurcak TV’yi neden kapattınız’ diye sosyal medyada paylaşımım olmuştu. Bunun yanında Zaman’ınımıza neden dokundunuz yönünde paylaşım yapmıştım. Çünkü biz Zaman’ın ekmeğini yemiştik. Bu yüzden hakkımda davalar açılmıştı. Ben de ülkeyi terk etmek için ayrılma kararı aldım. O zorlu yolda iki arkadaşım vardı. Karşıya geçtik. Fakat beynimde sessiz konuşuyordum. Birileri duymasın diye düşünmüştüm. Beyim, hanım bağırarak konuşabilirsin rahat ol, artık özgürsün dedi. Ben hala o korku ile bizi bir duyar bizi yakalar ise arkadaşların çektikleri eziyetleri çekeriz diyerekten özgür olamadığımı zannettim. Çok şükür geçtik. Bizler karıncayı bile ezmeden geçmek için kenarı dolaşan insanlarız. Ben ve arkadaşlarımız sinek dahi öldüremeyen insanlarız.
HOLLANDA’YA HİZMET ETMEK İÇİN GELDİK
Burada da imtihanlar devam ediyor. Burada eziyet yok. İnsana insan gibi muamele yapılıyor. Burada yalan, iftira yok. Kendini özgür hissettiğin için kendini oralı hissediyorsun. Biz hizmet nerede biz oradayız. Hollanda’ya da hizmet etmek için geldik. Dönmeyi de asla düşünmüyoruz.’’