Ahmet Altan, Mehmet Altan ve Nazlı Ilıcak’ın haklarında verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının Yargıtay tarafından bozulmasının ardından Altan kardeşler, Ilıcak, Fevzi Yazıcı, Yakup Şimşek ve Tuğrul Özşengül’ün yargılandığı dava bugün yeniden görüldü.
Duruşma Savcısı, verdiği mütalasında “Yargıtay’ın bozma kararına uyulması ve tutuklulukların devamını” istedi.Ara kararını açıklayan mahkeme tutuklu sanıkların tutukluluk halinin devamına, tutuksuz sanık Mehmet Altan’ın yurt dışı çıkış yasağının kaldırılmasına hükmetti. Duruşma 4 Kasım 2019‘a ertelendi.
İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmada Nazlı Ilıcak, “Yargıtay’ın yeniden yargılama kararına uymanızı bekliyorum. 75 yaşındayım, derhal tahliyemi talep ediyorum” dedi. Eski Zaman Gazetesi Marka Pazarlama Müdürü Yakup Şimşek, “Sizi Allah’a havale ediyorum” sözleri üzerine Mahkeme Başkanı tarafından salondan atıldı. Heyet başkanı, söz alan Yakup Şimşek’in avukatı ve kızı Büşra Şimşek’i de salondan atmakla tehdit etti.
Fevzi Yazıcı’nın avukatı ise Müvekkilinin Zaman gazetesinin sadece görsel yönetmeni olduğunu hatırlattı ve ”Eğer reklam filmi suçsa müvekkilim bu reklamın hiçbir yerinde yoktur. Beraatini ve tahliyesini talep ediyoruz.” dedi.
Ahmet Altan da Yakup Şimşek gibi, Mahkeme Başkanının, savunmasını Yargıtay’ın bozma kararıyla sınırlı tutması konusunda uyarması üzerine, “Biz üç senedir sabırla bekliyoruz, ben de sizin biraz sabırlı olmanızı bekliyorum” ifadesinin kullandı.
AHMET ALTAN: 3 YILDIR KARŞIMDA İNTİHAR EDEN, KAN REVAN İÇİNDE BİR YARGI VAR
Duruşmanın başından beri imkansızın yapılmaya çalışıldığını Mahkeme Heyetine hatırlatan Ahmet Altan, ‘Acıklı bir görüntü bu… Fikirlerleri yargılıyorsunuz…’ uyarısında bulundu.
MEHMET ALTAN: YARGILADIĞINIZ GİBİ YARGILANMAK İSTER MİYDİNİZ?
Ahmet Altan’ın ardından Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) kararıyla serbest kalan ve tutuksuz yargılanan Mehmet Altan şunları anlattı:
“Yargıtay 16. Ceza Dairesi benim suçlanmamın ve hüküm giymemin yersizliğini ifade etti. Yargıtay bunu yaparken tekrar tekrar AYM ve AİHM kararının derece mahkemesi ve Daire’yi bağladığını vurguladı. Yargıtay kararında benim bu zulme uğramam için delil yerine “delilmiş” gibi uydurulanları teker teker çürütüp “delil niteliğini” taşımadığını hükme bağlıyor. AYM ve AİHM kararlarının “derece mahkemelerini ve Daireyi de bağlayan kararlar” olduğunun hükme bağlanması da burada defalarca altı çizilmelidir.
-Yargıtay 16. Ceza Dairesi kararına Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da itiraz etmemiştir. Karar oy birliğiyle alınmıştır.Yargıtay ayrıca, benim için verilen iki kararı içtihat haline getirerek İst. 27. ACM’de görülen Cumhuriyet davasının bozma gerekçesinde de kullanmıştır.Bir üst mahkemeye yaptığım itiraz bağlamında Anayasal suç işleyerek İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi’nin de beni tahliye etmediğini anımsatmak isterim. Kararımın içtihat olarak bu davada da kullanılmış olması bu açıdan da anlamlıdır. Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin bu davayla ilgili kararında bir hukuk devletinde zerre sağ duyusu olan herkesi sarsacak dehşet verici bir tespiti var.
-Bir ilk derece mahkemesinin heyeti, üstelik ACM heyeti, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’ndan da geçmiş bir içtihada nasıl “yanlış anlam” yükler? Hukuk bilgisi yetersiz olduğu için mi yanlışlık yapar, şahsen tanımadığı suçsuz insanlara görevli bir düşmanlık yapmak için mi?
-Başlangıçta içinde soruşturma savcısının da yer aldığı hayasız bir kampanyaya kasten hedef yapıldım. Rezilliğin ve alçaklığın her türlüsünü gördüm, iğrenerek seyrettim. Deli saçması bir iddianamenin ciddiye alınması nedeniyle 21 ay hapis yattım.Dört kişinin anayasayı yok sayması nedeniyle zorla 5.5 ay fazladan hapiste tutuldum. Aylarca her hafta polise imza verdim. Halbuki AYM Genel Kurulu, AİHM bana “ağırlaştırılmış müebbet” verilen dosyanın son hali üzerinden “gözaltına” bile alınmayacağımı karara bağlamıştı. Şimdi soruyorum, suçsuzluğum daha ilk baştan belli iken bu düşmanlık kime ne kazandırdı, elinize ne geçti?
–Böyle bir durumda, herkes kendi kendine “yargıladığım gibi yargılanmak ister miyim?” diye sormalı. AYM’nin saptadığı gibi “gözaltına” yetmeyecek bomboş bir dosyayla “ağırlaştırılmış müebbete” mahkûm edildim. Hem de TCK’da olmayan “manevi cebir” adında kasti bir suç uydurularak. Şimdi 16 Şubat’ta son savunmamdaki son cümlelerimi yeniden tekrarlayarak heyetinize ve savcıya sormak istiyorum: Yargıladığınız gibi yargılanmak ister miydiniz? Son söz olarak, beraatime hükmeden Yargıtay kararına göre beraatime karar verilmesini ve yurt dışı yasağımın kaldırılmasını talep ediyorum.”