Ziraat Bankası yönetim kurulu üyesi Faruk Çelik’in ortaya attığı yüzde 40 meselenin salt bir yalakalıktan kaynaklanmadığı AKP temsilcilerinin açıklamaları ile netlik kazanmaya başladı.
AKP’nin bilinen taktiği ortaya bir iddia atıp kamuoyunu gördükten sonra ona göre iletişim ve halkla ilişkiler geliştirmek. Burada da benzer bir yol izlendiği hissi veriliyor.
Yüzde 40’ı anayasa değişikliği olarak Meclis’ten geçirmek için gerekli 400 sayısına AKP+MHP hatta saf değiştireceği konuşulan İYİ Parti eklendiğinde bile erişilemiyor. HDP’yi meclisten atıp, vekillerden oluşan bir kabine yapsa bile yine zor ama yakın tarihte olmaz denen birçok şeyi gördüğümüz için bakarsınız CHP’nin oyları ile bile kabul edilir.
Yerel seçim şokundan beri AKP temsilcileri neden başkanlık sistemine geçmemiz gerektiğini savundukları tezlerin aynısıyla bu kez neden sistemin aksadığını anlatır oldular.
İlk günlerde partili başkanın seçmen nezdinde oylara zarar verdiği kulislerde konuşuldu ve sanki bunu sıklıkla dile getiren CHP’nin bu talebinin pazarlık konusu olabileceği sinyali verildi. Buna atlayanlar da oldu. Halbuki Erdoğan için parti genel başkanlığı olmazsa olmaz bir şarttır. Partiyi Binali Yıldırım gibilere olsa bile bir başkasına emanet etmeyeceğini defalarca gösterdi. Sadece her şeyi kontrol etme hastalığından değil bunu bir varlık yokluk meselesi saydığı için.
Başkanlık sistemi için yüzde 50+1’i öngördüğünden dolayı koalisyonların bir daha geri gelmeyeceği ve halkın güçlü desteğini almış güçlü hükümetlerin kurulacağını söylerlerdi. Şimdi ise yüzde 50+1’den nasıl kurtuluruz planlarındalar. Bunun ülkeyi ve sistemi kitlediğini anlatıyorlar. Halbuki kendi tezlerine göre bu o kadar yanlış ki. Seçime diyelim 100 aday girse en fazla oy alan yüzde 5 alsa ikinci aday yüzde 4 alsa bile ikinci tur yapıldığında birisi yüzde 50’yi geçecek. Tabii ki mesele başka tahmin ettiğiniz gibi.
Şu anki konjonktür ve seçim anketlerinde Erdoğan’ın birinci sırada yer almaması gibi bir durum yok. Mesele en yüksek oyu almak değil ikinci tur kabusu. Çünkü eğer oylama ikinci tura kalırsa Erdoğan karşıtı oyların daha fazla olacağı biliyorlar. İstanbul seçimlerinin ikinci kez yapılanın da yaşanan duruma benzer bir tablonun genele yansıması gibi. Yani Erdoğan 49,9 alır da ikinci tura kalırsa seçilemeyebilir. Buna ihtimal vermek bile uykuları kaçıran bir şey.
MHP ile ittifaka mecbur kalmış olmak da yapılması düşünülen değişikliğin bir nedeni olarak gösteriliyor. Ben bu sebepten olduğuna ihtimal vermiyorum. Liderinin sağlık sorunları yüzünden kritik bir aşamada olduğu, bunu atlatsa bile artık siyasete devam edemeyeceği haberleri gelen MHP’de nasıl bir yeni tablo olur bilinmez. Ancak şu kesin ki meclisten anayasa değişikliği yapmak için gerekli vekil sayısı belli iken MHP’lillerin kendilerini daha önemsiz kılacak bir değişikliğe evet diyeceklerini sanmıyorum. “MHP nelere nelere evet dedi, buna mı demeyecek?” diyebilirsiniz. Bu takdirde seçim sonrası için cumhurbaşkanlığı yardımcılığı ve bakanlıklar dahil rüşvetlerin erken konuşulacağını varsayabiliriz. Her ne kadar bu AKP’de çatlaklara sebebiyet verse de artık ne olursa olsun maksat seçim kazanmak olacağı için çok fazla bir sorun olacak durum değil.
Erdoğan yerel seçim gecesi çıktığı balkonda bundan sonra uzun bir süre seçim olmayacağı ve güçlü hükümet sistemi ile beraber ülkeye istikrar ve umut vaat etmişti. Ama o günden beri hergün sistemi konuşuyor olmamız, bütün siyasetin her an seçim olacakmış gibi yaşanıyor olması Erdoğan’ın hangi psikoloji de olduğunun yansıması. Kurulacak yeni partilerle beraber Erdoğan’ın 5 yıl sonrası ile ilgili işleri zamana bırakmayacağı tahminleri bence doğru. Herhangi bir siyasi liderin seçime girip girmemesi değil mesele. Asla ve asla sarayını bırakmak istemeyen bir diktatörün gelecek kaygısının bütün faturasını ülke olarak ödüyoruz.
Hal böyle olunca bütün iç ve dış meseleleri işte bu sarayı terk etme kabusuyla değerlendiriliyor. Bu tür rejimlerde orta ve uzun vadeli bir plan yapmak asla mümkün olmaz. Kısa ve hemen seçmene hitap edecek sıcak gündemlere ihtiyaç duyulur. Bu sebeple Erdoğan’ın mevcut paradigmayı bozabilmesi yeni tavşanlara ihtiyacı var. Nasıl ki 15 temmuz buna muazzam bir imkan verdi ve anayasa referandumu ve cumhurbaşkanlığı seçimi OHAL şartları altında tek kale maç ile gerçekleşti, Erdoğan’ın yine bunlara ihtiyacı var. 7 haziran ve son yerel seçimdeki tablo Erdoğan’ın elinde malzeme olmadan gittiği seçimler de istediği oranlara ulaşamadığını gösteriyor.
İYİ Parti’nin saf değiştirmesi meselesine gelince. Bugün Türkiye’de satın alınmayacak bir siyasetçi yok.. Sağ siyasetçilerin daha kolay alınıp satıldığı bir gerçek olsa da buna bütün partiler dahil. Kürt ve HDP meselesi Millet İttifakının yumuşak karnı değil aslında bunu yine vaaz eden Erdoğan ve havuzun kendisi. Ayrıldıkları MHP’lilerin yaladığı çanağı görüp orada kalsaydık bizim de payımıza bir şey düşerdi yanlış yaptık diyenler çıkabilir. Biraz daha sabredelim Erdoğan düştükten sonra bize de sıra gelecek biraz dik durur gibi yapalım şanımız yürüsün diyenler de çıkacak. Ama kritik bir önem kazanan İYİ Parti’nin blok olarak yürümesi biraz zor görünüyor.
Son tahlilde bizi Kürt ve HDP düşmanlığına dayalı, milliyetçiliğin ve dinciliğin artık kusacak hale geldiğimiz argümanlarının üzerimize boca edileceği ve her an Suriye konusunda iç kamuoyuna yönelik manevraların yaşanacağı bir dönem bekliyor.