Son zamanlarda ateizm ve deizm’deki artış, özellikle ilahiyatçıların ve sosyalogların idolojik, sosyalojik, politik ve teolojik nedenlerini sorgulaması gereken, dolaysıyla ülkenin sosyal yapısında ciddi sorunlar oluşturabilecek bir gelişmedir.
Geçtiğimiz aylarda Türkiye’de bazı araştırma şirketlerinin yaptığı anketlere göre son 6-7 yıl içinde ateizm ve deizm’de 3 kat artış olduğu tespit edilmiş ve bu vahim sonuçlar entellektüellerin tartışma konusu haline gelmiştir. Bizde bu makalemizde konunun ehemniyetine binaen kısa bir analiz yapılmasında fayda mülahaza ettik. Artıştın sebeb ve müsebbiblerine geçmeden önce ateizm ve deizm’in kısa bir tarifini yapalım.
Ateizm, geniş anlamıyla yaratıcının varlığını inkar etmektir. Bediüzzaman hazretlerinin tarifiyle adem-i kabuldür, yani Allah’ın varlığına inancın olmamasıdır. Bediüzzaman’a göre bunun bir boyutu daha vardır, o da kabul-ü adem, yani yokluğu kabul etme ve yaratıcının olmadığını iddia etmektir. Ateizm kelimesinin kökü eski Yunancada atheos, tanrısızlık anlamına gelen kelimeden gelir. Deizm ise Latincede deus, yani tanrı kelimesinden gelir ve bu inanca göre de kainat ve tabiattaki gözlemler, bir yaratıcının varlığını kabul etmek için yeterlidir, fakat semavi kitaplara ve peygamberlere, yani dine ihtiyaç yoktur.
Peki, 80 milyonluk nüfusu olan Türkiye’de bugün sayıları 5 milyonu aşan vatandaş niçin böyle bir tercih yapmaktadır? Bu soruya, dini konularda eğitim yetersizliği, İslamın anlatılmaması gibi cevaplar verirseniz, birileri de dönüp 12 milyar TL bütçesi, 150 binlik kadrosu olan Diyanet İşleri ne güne duruyor, diyebilir. Aslında bu argümanlarında çok da isabetsiz olmazlar çünkü Diyanet İşleri Başkanlığı son zamanlarda vazife-i asliyesi olan, topluma dini hizmet vermeyi, insanlara Allah’ı, Peygamberi anlatmayı, sevdirmeyi bir kenara bırakıp, bugün verilen talimata göre kimi tekfir edeceğiz, hangi cemaate fırak-ı dalle diyeceğiz derdine düştüğünden, esas vazifelerine vakit bulamıyor, olabilir. Bunu yaparken de Allah’a, dine ve topluma karşı sorumluluğu veya aldıkları maaşın hakkını verme mülahazası zihinlerini ne kadar meşgul ediyordur, bilemiyorum. Fakat emin olduğum bir şey var, o da, bu gidişatın müsebbiblerinden biri olarak yevm-i mahşerde onları çetin bir hesabın beklediğidir.
Şimdi gelelim, neredeyse tamamını Müslüman toplumların oluşturduğu Türkiye’de, bu kadar insanın ateizm ve deizm’i tercih etmelerindeki ana sebebe. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, İslam dini cihanşümul, alemşümul, evrensel bir dindir. O’nun peygamberi (sav) ne bir kavime, ne bir topluluğa, ne de bir millete gelmiştir. Kur’an kendisinden önce gönderilen peygamberler için kavmi Musa, kavmi Nuh, kavmi Lut gibi kavramları kullanmaktadır, fakat insanlığın efendisi Hz Muhammed (sav) için, vema erselnake illa rahmetellil alemin, yani Biz O’nu alemlere rahmet olarak gönderdik, ifadesini beyan eder. Kainatın efendisi de veda hutbesinde hazır bulunanlara “ey ümmeti Muhammed”, “ey Arap topluluğu” diye hitap etmemiş, ya eyyühen nas, yani “ey insanlar”, diye hitap etmiştir. Çünkü o, tüm insanlığa gönderilmiş bir dinin Peygamberidir.
Şimdi siz böyle evrensel bir dini spesifik bir ideolojinin, bir siyasi görüşün veya bir partinin içine sığdırmaya çalışırsanız, basketbol topunu incir çekirdeğinin içine sığdırmaya çalışan birinin durumuna düşersiniz. Daha da kötüsü, bu din bizim tekelimizdedir, bize aittir iddiasında bulunursanız, İslam dininin alemşümullüğüne tecavüz etmiş olursunuz. Hatta, bu iddianızla kendinizi, “bizim halifemize biat etmeyen Müslüman değildir”, diyen radikal Selefilerin çizgisine getirmiş olursunuz.
Günümüz Türkiyesinde karşımıza çıkan tablo tam olarak budur. Siyasi bir iktidar dini tekeline alarak, kendi gibi düşünmeyen, biat etmeyen tüm cemaat ve Müslümanlara zulmü bile reva görmektedir. Evet Türkiye’deki siyasi iktidar, hedefleri doğrultusunda kendilerine rakip gördükleri cemaatleri çeşitli kumpas ve iftiralarla karalamış, bununla da yetinmeyip büyük bir cadı avı başlatarak binlerce masumu, kadın, çocuk, bebek, yaşlı, genç demeden zindanlara atmıştır.
Şimdi burada, bu meselenin insanların ateist veya deist olmasıyla ne alakası var diyeceksiniz. Alakası şu, İslam dini bir temsil dinidir. Onun peygamberi, etrafındaki insanları temsil ile etkilemiştir. Hz Muhammed’in (sav) hayatına baktığınızda belkide tebliğin %10, temsilin ise %90 olduğunu göreceksiniz. Burada kısa bir anekdot anlatayım. Askerliğimi yaptığım dönemde, ilk çarşı iznimize çıkmadan önce komutan bizi bir kenara çekip, çarşıya çıktığınızda siz artık Ahmet, Mehmet değilsiniz, orada halkın önünde siz Türk askerisiniz. Yaptığınız her yanlış Türk ordusuna mal edilecek, davranışlarınıza dikkat edin, demişti. O gün ben komutanın bu konuda çok haklı olduğunu düşünmüştüm ve halen aynı kanaatteyim çünkü bu örnekle Müslümanlığı temsil etmek arasında bir bağlantı kurdum. Müslüman Allah’ın yeryüzündeki temsilcisi olmak demektir. İnsanların yaptığımız her yanlışın bizden değil dinimizden kaynaklandığı düşünmeleri ihtimalini aklımızdan çıkarmadan, bu hassasiyetle yaşamamız Müslümanlığın gereğidir. Evet, Müslüman hayatının her safhasında davranışlarında azami hassasiyet göstermeli, özellikle kendine idari bir makamda vazife tevdi edilmişse, bu görevde hakkı, hukuku gözetmek, adam kayırma, torpil, rant gibi çirkinliklerden uzak durmak, ona emanet edileni kendi ailesiden ve mülkünden daha iyi korumak gibi büyük sorumlulukları vardır.
Peki Müslümanlığı temsil ettiğini iddia eden bir iktidar, bunun tam aksine davranırsa ne olur? Kendisine emanet edilen hazineyi şahsi mülküymüş gibi kullanırsa, her türlü yolsuzluk, rüşvet, rant, adam kayırma, torpil, hukuksuzluk, yalan, iftira, zulüm gibi İslamın men ettiği çirkinliklere bulaşırsa ne olur? Bunu gören birçok insan, hele dini bilgileri de yeterli seviyede değilse, Müslümanlık buysa, ben Müslüman değilim der, ateist de olur, deist de, nitekim oluyorlar da. Bu durumda, bu insanların dinden soğumasının en büyük müsebbibi kim oluyor?
Peki bu gidişatın çaresi nedir? Elbette ki eğitim ve temsil…
Bir dönem Diyanet İşlerinin bugün yapamadığını, daha doğrusu yapmadığını yapan adanmış ruhlar vardı. Ne acıdır ki, dini temsil ettiğini savunan bir güruh, o güzide insanları türlü türlü iftiralarla tasfiye etti, mahkum etti, eğitim yuvalarını kapattı, mağdur etti. İşte neticesi karşımızda, ateistleşen bir toplum…