M. NEDİM HAZAR-TR724.COM
“Güzel gören güzel düşünür” diyor söz sultanı, bu istikametin nihayetinin hayattan lezzet almak olduğunu vurgulayarak.
Kainatın özü tasarım…
Her şeyde bir uyum, ahenk ve estetik var…
Microcosmos filmini hatırlıyorum. Sinemada seyrederken “Allah” diye bağırasım gelmişti. O minicik alemdeki düzen, nizam, intizam ve ahenk beni mest etmişti. Keza makro alemdeki muazzam intizam da aynısı.
Ne ki, insanoğlu tabiatı itibarıyla kör ve nankör..
Alışkanlıklarından mıdır, bakıp da görememesinden midir nedir, çoğu zaman ıskalar bu güzellikleri görmeyi. Bediüzzaman da bu defoya dikkat çekiyor zannedersem.
Kainattaki güzellikler görmek bir maharet ise, Sani isminin tecellisi olarak, bu sanatı taklit edebilmek apayrı bir hüner. O sebeple sanatçılar sair biz fanilerden ayrılırlar.
Bizim gibi sığ ve sıradan bakmazlar dünyaya ve insana.
Rafine bir zevkleri ve incecik ruhları vardır.
Üniversite yıllarımda İstanbul Şişli’de ikamet ederdim. Aynı semtte oturan sınıf arkadaşım, bir gün liseye yeni başlamış kardeşini getirdi bize.
14-15 yaşında pırıl pırıl bir genç.
Narin yapısı, kibarlığı ve hareketiyle kısa sürede evdeki herkesin gönlünü kazandı ve bir süre sonra hepimizin kardeşi oluverdi.
Bir de özelliği vardı, özellikle kalemi eline geçirdiğinde kağıda öyle şeyler çiziyordu ki, hepimiz hayran kalıyorduk.
Gazeteciliğe başladığım ilk yıllarda Zaman gazetesi mütevazı tirajıyla kendi halinde yayın yaparken ikinci sayfadaki ağır makalelere illüstrasyon çizmeye başladı bu genç. Eminim hatırlayanlar olacaktır o dönemin çarşaf gibi uzun yazıların çizgiyle hazmedilebilir hale getirilmeye çalışıldığı formatı.
Ailesi, her Karadenizli aile gibi inşaat işleriyle uğraşıyordu ve muhtemelen muhterem babası da bu gencin inşaat sektörüyle yakın ilişkide olan bir meslek edinmesini istiyordu. Belki de bu sebeple üniversiteye ilk girişinde inşaat ile ilgili bir bölümü kazanmıştı.
Ancak içinde bambaşka bir aşk vardı ve öylesine büyüktü ki, okula gitmekten vazgeçip Mimar Sinan Güzel Sanatları yazıldı bu ismi Fevzi olan bu genç.
Okulu dereceyle bitirdi Fevzi…
Bu esnada biz haftalık bir haber dergisi çıkarma telaşına düşmüştük ve o sırada Asil Nadir’in dergi gurubunda çalışan Hasan Kaçan ile bir röportaj vesilesiyle yakın dost olmuştuk.
Kaçan ve ekibi, bir reklam ajansı kurmuştu ve çıkaracağımız haber dergisinin kurumsalını onlara yaptırmaya niyetlendik.
Ancak dergi ekibi ortaya çıkan neticeden pek hoşnut değildi. Aklıma Fevzi geldi. Ancak hiçbir tecrübesi olmayan bu genç yeteneğe profesyonel ve ulusal bir haber dergisinin logosundan sayfa tasarımına kadar her şeyi teslim etmek yönetim kadrosu için çok akla yakın gelmedi.
Fevzi ve arkadaşı ellerinde fotobloklarla gazete binasına gelip derginin görsel sunumunu yaptılar. Sonuç şaşırtıcıydı, belki 20 yaşında olan bu genç Aksiyon dergisinin ilk görsel yönetmeni olarak işe başladı.
Fevzi Yazıcı yaşadığı gibi inanan, inandığı gibi davranan, karakteri ne ise, içi dışı bir olan bir sanatçıdır. O kadar samimi olmamıza ve kendi evlatlarımdan bile daha uzun süredir tanışmamıza rağmen mesafe ayarlamasını her zaman korumuştur. Saygıda asla kusur göstermeyen, hiç kimseye karşı ön yargı beslemeyen bir insan düşünün. Açıkçası bu karakterin medya için “fazlasıyla temiz” olduğuna inandım çoğu zaman.
Sadece bununla da kalmadı, Fevzi ile reklam piyasasında da çok iş yapmaya başlamıştık. Ele aldığı her projeyi adeta uçuruyordu bu genç yönetmen.
Ve vakti geldiğinde o da uçtu.
Amerika hayatı onun meslek ve kişisel yaşamında bambaşka bir faz açılmasına sebep olmuştu.
Amerika’da da bir süre beraber çalıştık Fevzi ile. O gittikten birkaç yıl sonra benim de gitmem nasip olmuştu ve Fevzi’nin orada yaptığı olağanüstü işlere bizzat birinci elden şahit olmuştum.
Bu genç sanatçı bir yandan deneyimini arttırırken diğer yandan dil ve çevre konusunda da müthiş gelişme göstermişti. Sanırım bunu en iyi Albayrak kardeşler ve günümüz Cumhurbaşkanı’nın sözcüsü İbrahim kalın çok iyi bilir.
Ben New York’ta yaşıyordum Fevzi Virginia’da… O dönem internet yeni yeni yaygınlaşmaya başlamıştı ve en iyi adres tarifi Yahoo Direction ile alınıyordu. Fevzi bir araba kiralayarak beni ziyarete gelmişti. Onca zamandır NYC’de yaşamama rağmen bana o kenti Fevzi tanıttı diyebilirim. Daha gelmeden neredeyse şehrin kültür ve sanat haritasını çıkarmıştı. Ne kadar müze, sanat galerisi ve tarihi mekan varsa onun sayesinde öğrenmiştik.
Guggenheim müzesi’nin özelliklerini anlatırken kendinden geçmişti. National Museum’un girişindeki fresklerin Şeytanın Avukatı filminde “motion”landığını da yine Fevzi’den öğrenmiştim.
Ben kaldım ve Fevzi Türkiye’ye döndü bir süre sonra. Zaman Gazetesi’nin 2002 yılında yaptığı büyük değişimin en önemli mimarlarından oldu. Türkiye’deki kırmızı logo saltanatını Fevzi bitirmişti. Tasarımda “L Formu” diye bir form geliştirmiş ve uygulamayı başarmıştı.
Kısa sürede uluslararası tasarım çevrelerinin dikkatini çekmişti doğal olarak. Bizim sadece dergilerde gördüğümüz Steve McCurry’ler, Ara Güler’ler, Mark porter’lar, Anita Kunz’lar ile Fevzi sayesinde tanışacaktık. The Guardian’ın görsel yönetmeni de tanışıyordu Fevzi ile National Geographic’in foto direktörü de…
Daha sonra başlattığı Tasarım Günleri (+1T) Türkiye’nin çok üzerinde bir organizasyondu. Fevzi Yazıcı gazetecilikte 5N1K’ya ilave olarak +1T’yi (Tasarım) eklemeyi başarmış ve binlerce genci bu sektöre entegre etmişti. Genç Fevzi bir ekol ve okul olmuştu.
Düşünün Anadolu’nun en ücra köşesindeki genç yetenekler beş kuru para vermeden dünyanın en iyi tasarımcılarıyla buluşuyor, portfolyalarını gösteriyor, onlardan ders alıyorlardı. 10 yıl boyunca bunu başardı Fevzi. Gazeteye baskın yapılacağı bilinmesine rağmen o yıl da yapmayı düşünmüştü.
Radikal’inden bilmem hangi gazetesine kadar pek çok gazetenin değişim ve dönüşümünde gizli-açık onun dokunuşları vardı. Yetiştirdiği onlarca öğrenci Türk yazılı basınında önemli yerlere gelmişti.
Bir fotoğraf sanatçısı kadar fotoğrafı, ressam kadar resmi, müzisyen kadar müziği ve sinemacı kadar sinemayı bilir Fevzi Yazıcı. Sadece vizyonu değil, her hafta yaptığımız film okumalarında sinema tarihinin derinliklerinde gezinip dururduk.
Açık söyleyeyim Türkiye için bir değil en az on gömlek büyük bir sanatçıdan bahsediyorum.
Her anlamda çiçek gibi bir insandan…
Ve bu çiçeği koparıp, tarumar etti cehaletin kinle karışımıyla motive olan muktedir.
Dünyanın en saçma davasını bahane ederek üç yıldan fazladır hapiste tutuyorlar Fevzi Yazıcı’ı. Rahatlıkla başka bir ülkede baş tacı edilecek olan bir sanatçı kendi ülkesinde yok edilmek isteniyor.
Üstelik olmadık iftiralar ve yalanlar ile daha da rezilleşti onu zindanda esir tutan irade.
Esas ağırıma giden hususlardan biri ise, Cemaat ile AKP iktidarı arasında gerilim başladığı andan itibaren bulunduğu ortamda ne kendisi siyaset konuşan ne de konuşturan biriydi Fevzi. “Biz sanatçıyız işimize bakalım” derdi her zaman.
Böyle bir insana yaptılar ve yapıyorlar bu zulmü.
Buna rağmen…
Fevzi sanatı kadar sağlam karakteriyle de hep dik durdu.
Meslektaşları uluslararası camiada ona sahip çıktı. Hala da sahip çıkmakta. Sanırım çok yakında Fevzi Yazıcı ile ilgili çok daha büyük organizasyonlar düzenleyecekler.
Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak’ın tahliyesine sevinirken Fevzi ve onun gibi binlercesi aklıma geldi.
Ama ille de Fevzi..
Alacağı arabanın fiyatından önce rengi ve tasarımını önemseyen kaç kişi tanıyorsunuz?
Ya cep telefonu alırken, köşelerinin kavisini kaç kişimiz inceliyor söyler misiniz?
Her şey ama her şey bir yana böylesi büyük bir sanatçıyı üç yıldır esir ettiği için bile asla affetmeyeceğim muktedirleri…
Güzelliğin, sanatın, estetik düşmanlığının görünür halidir Fevzi Yazıcı’yı hapiste tutmak…
Ve üzücü olan ise elimizden duadan başka bir şey gelmemesi…