Ahmet Altan’ın tahliye edilip uslu durmayacağı anlaşıldıktan sonra tekrar tutuklanmasının artçı tartışmaları sürüyor. ‘Bu karar hukuksuz’ demiyeceğim zira hukuk asit kuyusuna atılıp üstüne beton döküleli çok oldu. Tıpkı Güneydoğu’daki binlerce faili belli/meçhuller gibi. Temel hukuk normlarına aykırı da olsa bir kanuna uydursalardı. O bile yok. Artık çaldıkları minareye kılıf uydurma zahmetine katlanmıyorlar. 10 yıl 6 ay hapis cezası verdirdikleri adamın temyiz sürecini dışarıda geçirmesine dahi tahammülleri yok. Zira o dışarıda konuşuyor ve yazıyor. Altan, Ergenekon ve Balyoz gibi darbe yargılamalarının kumpas olduğunu iddia edenleri, sorduğu sorularla açığa düşürüyor, tel tel dökülen senaryonun yamalarını patlatıyor.
Onun deyimiyle birbirini kurtarmak için kolkola giren Erdoğan-Ergenekon koalisyonunun konforunu bozuyor. Onlar da çarpıtılmış bilgilerle intikam alma peşinde. Tutuklanması ya da vefatında Altan’ın en küçük dahli olmadığı halde, Kuddusi Okkır ve Ali Tatar gibi isimlerin acısının arkasına saklanarak ateş ediyorlar. Defalarca cevabı verilmiş soruları bıkıp usanmadan sormaya devam ediyorlar. Psikolojik harp bu herhalde; en büyük yalanı yeterince tekrarlayarak gerçeğe dönüştüreceklerini sanıyorlar.
Darbe haberlerinin çoğuna imza atan Mehmet Baransu ve Taraf Gazetesi de hedefte. En son Mehmet Y. Yılmaz, kendini savunma imkanı olmayan insanlara karşı efelendi. Daha mide bulandırıcı kısmı ise açık gerçekleri tahrif etme cesareti… Yılmaz’a göre ne Baransu gazeteci ne de Taraf gazete.
Mehmet Baransu, 2009 yılında Sedat Simavi Yılın gazetecilik ödülünü almıştı. “O Dört Er Böyle Öldü: Pimini Çekip Bombayı Verdi” haberi Columbia Üniversitesi Medya ve İletişim Program Direktörü Prof. Dr. Anya Schiffrin tarafından derlenen yüzyılın haberleri olarak nitelenen 47 haber arasına da girdi. Sadece bu bilgi bile Yılmaz’ı tekzip etmeye yeter. Ancak asıl önemlisi Altan’ı, Taraf’ı ve Baransu’yu suçlamaya çalışırken yaptığı itiraf.
Milliyet Gazetesi’nde Yayın Yönetmenliği de yapan Yılmaz, “Genelkurmay’ın gizli ibareli belgelerini sen nereden buldun?” diye soruyor. Aynı gafı Baransu’yu cezaevine gönderen mahkeme de yapmış, onu ‘Devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin’ etmekle suçlamıştı. Aynı gerekçeyle yargılaması sürüyor. Tane tane anlatayım. Kumpas olması için belgelerin sahte olması gerekirdi. ‘Kumpas’ diyenler düpedüz yalan söylüyor.
Altan “Ne zamandan beri darbe planları “devletin güvenliğine ilişkin belge” ve “devletin gizli kalması gereken bilgileri” olarak niteleniyor?” Diye sormuş cevabı da kendisi vermişti: hırsızlarla darbeciler hukuktan kurtulmak için kol kola girdiğinden beri…
Altan aynı yazıda ‘askerci’ gazetecilerin cevaplaması gereken kimi soruları sıralamıştı ve o sorular hâlâ cevap bekliyor.
Yılmaz’ın ‘Gizli ibareli belgeleri nereden buldun?’ Sorusunun cevabı çok basit: Leylekler getirdi; tıpkı Johnson Mektubunu Cüneyt Arcayürek’e ya da ‘Türk askerinin başına çuval geçirildi’ haberini Sedat Ergin’e getirdiği gibi. Bu tür haberler bostanda yetişmez, rüyada görülerek yazılmaz. Dünyanın her yerinde yayınlama cesareti olan gazeteciye ulaştırılır.
Bence Baransu’nun en iyi haberlerinden biri de ‘kaçak GDO’lu pirinç’ manşetiydi. Mersin’de ithal edilip askerlere yedirilen pirincin haberi yüzünden operasyonu yapan polislerle beraber ‘hükümete darbeden’ yargılanıyor. Bu yargılama işkencesi 4 yıldır sürüyor. İthalatçı firmanın yetkilileri 7 yıl 3 ay 15’er gün hapis cezası aldı. Yargıtay da kararı onadı ve kesinleşti. Bu arada 2004 yılında AKP’den belediye başkan adayı olan ‘mağdur işadamı’ Mahmut Arslan daha sonra yine kaçakçılıktan suç üstü yakalandı. Ama ne haberini yapanlar ne de yakalayanlar suçlandı.
Ben de GDO’lu gazetecilere Ahmet Altan gibi sorayım: Hükümetin GDO’lu pirinç kaçakçılığı gibi bir görevi mi ya da kaçakçılarla ortaklığı mı var? Yok diyorsanız, kaçakçıyı yakalayan polis, haberini yazan gazeteci nasıl darbeden yargılanır?