KHK direnişinin sembol ismi Nuriye Gülmen, dört gün gözaltında kaldığı Vatan Emniyet’te kendisine ve arkadaşlarına yapılan işkenceleri anlattı.
CEVHERİ GÜVEN-BOLD ÖZEL
“KHK’lar iptal edilsin, OHAL komisyonu kapatılsın” sloganıyla 23 Kasım Cumartesi günü İstanbul Şişli’de düzenlenecek ‘Dayanışma Konserine’ polis müdahale etmiş ve aralarında Nuriye Gülmen, Acun Karadağ gibi KHK’lı akademisyenlerin bulunduğu 18 kişiyi gözaltına almıştı.
4 günlük gözaltı sürecinde avukatların aktardığı; işkence, kötü muamele, ilaç verilmemesi gibi uygulamaların yapıldığını Nuriye Gülmen doğruladı. Gülmen, gözaltında yaşadıklarını ve birkaç kişiyle başladıkları KHK direnişinin geldiği noktayı BOLD’a anlattı.
KONSERİN İPTALİ ÇOK ACİZCEYDİ
Gülmen, Dayanışma Konseriyle adaletsizliğe karşı sesini yükselten sembol isimleri halkla buluşturmaya çalıştıklarını belirterek şöyle konuştu:
“Cumartesi Anneleri, Rabia Naz’ın babası, Çorlu Tren Katliamı kurbanlarının yakınları gibi Türkiye’de adalet talebiyle öne çıkmış isimleri konsere davet etmiştik. Konser aniden iptal edildi.Konserin iptali çok acizce bir şeydi onlar açısından. Bize bir yasak gerekçesi bile tebliğ etmediler. Sadece şu şu kanunlar, şu maddelere göre konser yasaklanmıştır diye bir belge verdiler. Ölün ama dayanışmayın, bu yasağın başka bir anlamı yoktu.Biz yasağı tanımadık, insanlara çağrı yaptık. Lütfen gelin konserimizi yapacağız diye. Bu karşı duruş önemli ve bu yasaklamalar ancak bu şekilde aşılabilirdi. Tabi ki hukuki yollar zorlanmalı ama meşru zeminde yapılacak direnişlerle aşılır yasaklar.Biz gittiğimizde insanlar bekliyorlardı. Şişli Camisinin olduğu cadde boyunca insanlar vardı ve bir abluka hali söz konusuydu. Ciddi polis yığınağı da vardı.İçeriye girdiğimiz anda polis amiri “çevirin” dedi. ‘Dağılın bu konser yasaklanmıştır’ gibi bir uyarı anonsu dahi olmadan. Muhatap bir polis bile yok, etrafımızı çevirip, çember içindekileri gözaltına aldılar.
DÖRT GÜNLÜK İŞKENCELİ GÖZALTI SÜRECİ
Sonra da dört günlük uzun ve işkenceli gözaltı süreci başladı. Bugün Türkiye’de işkence denince 80’lerin, 90’ların işkenceleri ya da şu an ‘Çiftlik’ denilen işkence merkezinde yapılmakta olan gibi muameleyi işkence zannediyor insanlar sadece. Ama vücut bütünlüğüne, fiziki ve ruhsal bütünlüğe yapılmış her türlü saldırı işkencedir.Alındığımız andan itibaren biz haksız gözaltıya karşı çıktık ve gözaltı uygulamalarının hiçbirini kabul etmedik. Ters kelepçe yaptılar, hastanenin içinde üst araması dayattılar, kollarımızı neredeyse kırma noktasında düşmanca davrandılar. Vatan Emniyet Müdürlüğünde nezarethanelere koydular 4 gün. Tuvalete gitmek istediğimizde götürülmedik, sorularımıza cevap vermediler. Ne zaman savcılığa götürüleceğimizi bilmeden bekledik. Bekleme halini, bizi yıldırma, yıpratma, yormaya dönüştürdüler. Zaten tutulduğumuz yer çok pis bir yerdi.Son gün parmak izi alacağız dediler. Aslında bu doğrudan işkence yapmak için tasarlanmış bir şeydi. Normalde bize yakıştırdıkları, iddia ettikleri suçlamada bile parmak izi alınması gerekmiyor, kriminal bir durum değil ama ısrarla yaptılar. Kaldı ki bizim defalarca parmak izimiz alınmış zaten poliste var.
İŞKENCE MİZANSENİ HAZIRLANMIŞTI
Kadın polisler bizi nezarethanelerden aldı ve 15-20 erkek polisin bulunduğu bir odaya götürdüler. Ciddi bir mizansen vardı ve işkence uyguladılar bize. Yere yatırdılar, kollarımızı ters çevirdiler, hem sürekli hakaret ettiler hem de kafama defalarca tekme attılar. ‘İnsanlık onuru işkenceyi yenecek’ sloganı atmamam için göğsümü ezdiler. Belli teknikleri var daha önce böyle bir teknikle karşılaşmamıştım. Göğsünüzü ezerek nefes almanızı engelliyorlar ve slogan atamaz hale gelmenizi sağlıyorlar. Parmak izi aldıkları süre boyunca ‘İnsanlık onuru işkenceyi yenecek’ diye slogan attım, sürekli darbe almaktan ve nefessiz bırakılmaktan bir ara bilincimi kaybettim. Ayakla ezme gibi bir yöntem de kullandılar. Yüzüstü yatırılmış durumdayken, ayak bileğinizi yere yapıştıracak şekilde ayaklarıyla üzerinize bastırıyorlar. Yani bir yerinizi kırmadan, iz bırakmadan işkence yapıyorlar.
BURASI ANKARA’YA BENZEMEZ; İSTANBUL’A HOŞ GELDİN!
Üzerimde tepinirken ‘Size bu öğretmenler günü hediyesi olsun’ gibi hakaret ve aşağılama yaptılar, sürekli ‘hocam’ diye dalga geçtiler. Sloganı kesmek için vücudumu sarstılar. Vücudunuz sarsılınca sesiniz kesik kesik çıkıyor, sonra o sesin taklidini yaparak sloganı değersizleştirmeye çalıştılar.Sözlü saldırılarla onurumu kırmaya çalıştılar, kafama çok darbe aldığım için tam da hatırlamıyorum ama ‘Burası Ankara’ya benzemez İstanbul’a hoş geldin hocam’ gibi şeyler.Hepimizi tek tek odaya aldılar ve aynı işkenceleri yaptılar. Ardından da zorla parmak izi alıp nezarethaneye attılar.”
İLAÇLAR VERİLMEDİ
Gülmen, gözaltı sürecindeki bir diğer işkence yönteminin de hastalara ilaçlarının verilmemesi olduğunu söylüyor:
“Gözaltındaki hastaların hiçbirine ilacı verilmedi. 60-70 yaşlarında üç tane abimiz vardı ilaçları verilmedi. Acun hocayla (Karadağ) Nursel hocanın da ilaçları verilmedi. Acun hocanın rahatsızlıkları ciddi. Hem kalp pili var, hem ciddi romatizması var ve tansiyon hastası. İlaçları verilmedi. Size reçete dayatıyorlar ve o bile iki gün sürüyor zaten. Sonra reçete sağlanıyor ilaçları getiriyorlar ama bu sefer de her ilaca imza attırmaya çalışıyorlar. Acun hoca da ‘bu gözaltı gayrı meşru’ diyerek imza atmadı. Onlar da ceza olarak ilaçları vermediler. Nursel hocanın ilacı yanında olduğu halde vermediler ona da reçete dayattılar.
HİÇBİR DAYATMALARINA BOYUN EĞMEDİK
Biz gözaltında tutulduğumuz süre boyunca, kapı dövdük, slogan attık, ‘baskılar bizi yıldıramaz’ diye slogan attık, hiçbir dayatmalarına boyun eğmedik, açlık grevi yaptık, orada ifade vermedik, bizden yapmamızı istedikleri hiçbir şeyi yapmadık, gözaltını tanımadık, dolayısıyla dördüncü gün bizi ezmek için hazırladıkları özel bir uygulamaydı bu parmak izi işlemi. Ama hiçbir şeye boyun eğmediğimiz için zafer duygusuyla çıktık oradan.
DÖRT GÜN GÖZALTI MAHKEME GÖRMEDEN TAHLİYE
Gözaltı kararını sözlü olarak bir savcıdan almışlar, dört günlük süre almışlar, sonra bizi çıkartacak savcı bulamadılar bir süre, dosyayı tevzi edemediler. O kadar gayrı meşru ki. Düşünün bir yere giriyorsunuz ve gözaltına alınıyorsunuz, hiçbir uyarı olmadan. Dört gün gözaltı süresi nedir? Bunlar nasıl savcılar nasıl hakimler? Gerçekten inanamıyorum. Kabul etmek istemiyorum ve çok öfkeleniyorum. Dört gün bizi gözaltında tuttular, sonra ne savcı ne hakim görmeden bizi serbest bıraktılar. Dosya üzerinden tamamen. Dört gün gözaltı ve işkence yanlarına kar kalsın diye düşünüyorlar.”
FAŞİZME KARŞI NE YAPTIĞIMIZI TARİH SORACAK
Nuriye Gülmen, konserlerle KHK’lılar arasında yayılan çaresizliği dayanışma ruhuyla yıkmayı hedeflediklerini anlatıyor ve herkesin kendisine şu an ne yaptığını sormasını istiyor:
“Bugün Hitler faşizmi nasıl anılıyorsa AKP faşizmi de öyle yazılacak ilerde, bundan hiç şüphe duymuyoruz ama tarih şöyle yazılmıyor; ‘Bunlar geldiler insanlara bunları yaptılar’ diye.Tamam da siz ne yaptınız? Birçok demokratik kitle örgütleri var. Bunu sormuyor muyuz biz de? Hitler faşizminin önünde neden durulamadı, karşısında duracak bir güç yok muydu diye. O yüzden herkese düşen bir sorumluluk var. Şu an bu faşizm varken nasıl daha fazlasını yapabiliriz, neler yapabiliriz. Dayanışma konseri de bunun içindi.Bu süreçte yapmak istediğimiz her şey şiddetle engellenmeye çalışılıyor. Konserin engellenmesi de şaşırtıcı değil. ‘İşimizi istiyoruz’ sözünü söyletmemek için bile 2 bine yakın gözaltı yaptılar.
GÖKHAN AÇIKKOLLU DIŞINDA BİLİNMEYEN VAKALAR VAR
“Aynı zamanda maddi bir dayanışmayı da öngörüyordu konser. Biletlerden alınan ücretler direnişçiler arasında bölünecekti ama asıl mesele manevi dayanışmaydı. Özellikle KHK’lar sonucunda hayatını kaybedenler, intihar eden insanlar bizim için derin bir yaraydı. Konserden, kalp krizinden hayatını kaybeden KHK’lılar var ve ciddi bir çaresizlik yayıldı KHK’lılar arasında. İntihar en yakıcı biçimi.Bize çaresizlik dayatılıyor, ‘istediğiniz gibi ölebilirsiniz, kalp kriziyle, gözaltında işkenceyle, intiharla ölebilirsiniz bizim için sorun teşkil etmez yeter ki dayanışmayın’ diyorlar. Mesela Gökhan Açıkkollu öğretmen gözaltında işkence nedeniyle hayatını kaybetti, bu bilinen vaka ama bilinmeyen çok vaka var.
BİR KIVILCIMDAN KORKUYORLAR
Kurmak istedikleri düzen; ‘biz her şeyi yaparız ama bunun karşısında kimse hiçbir şey yapamaz’ düzeni. Bu onlar açısından bir zorunluluk, böyle yapmak zorundalar çünkü insanlar son sınırlarına gelmiş durumdalar. Şu an için ciddi bir tepki görülmüyor olsa da küçük bir kıvılcımdan korkuyorlar ve bu nedenle böyle bir saldırganlık ve korku politikası uyguluyorlar.Evet adamlar bir korku ortamı tesis ettiler ve ciddi bir tahakküm kurdular insanlar üzerinde. Ama böyle bir ortamda ‘biz sizin yasağınızı tanımıyoruz, o konseri yapmaya gidiyoruz’ demek çok önemli.Bizimle birlikte hayatında ilk kez gözaltına alınan 19 yaşında gençler vardı. Onlar da hiçbir uygulamayı tanımadılar.Nuriye Gülmen’in açlık grevi ile KHK’lar toplumda tartışılmaya başlandı.
DİRENİŞİMİZ “KHK’LIYIM” DEMEYİ NORMALLEŞTİRDİ
Nuriye Gülmen, KHK’larla ihraçlara karşı tek başına başlattığı eylemin bugün geldiği noktadan tüm direnişçilerin gurur duyduğunu söylüyor:“9 Kasım’da (2016) ben tek başıma çıkmıştım sokağa. Mutlaka birilerinin yanıma geleceğini biliyordum. Öyle de oldu. Yalnızdım diyemem yalnız değildim. Ama şimdi çok daha güçlüyüz. Açlık grevlerimiz çok büyük bir etki yarattı. Şimdi daha örgütlü bir direniş var.İlk günden bu yana çok fazla şey ürettik. Bir gazete çıkartıyoruz, bir televizyonumuz var. Direnişçileri birleştirmeyi hedefleyen bir Direniş Meclisimiz var. Direniş bu kadar uzun sürdüğü için bir örgütlülük yarattı.
Biz ilk alana çıktığımızda insanlar KHK ile işlerinden atıldıklarını söylemeye çekiniyorlardı. Ciddi bir tecrit sebebi halk arasında. Bu tecrit çaresizlik duygusu yarattı. KHK’lar konusundaki korkuyu kıran direniş oldu. Meşruiyeti kazandık. Bugün yüksek sesle ve meşru biçimde KHK’lıyım denebiliyorsa bu direnişler sayesinde. En çok bunun gururunu taşıyoruz.
150 bine yakın insan atıldı. Bu adaletsizliği engellemenin tek yolu hep birlikte bir şeyler yapmak. Kendi direnişimiz dışında insanları bir araya getirecek işler yapmaya çalışıyoruz, dayanışma konseri de bunun içindi. Böyle sonuçlarla karşılaşıyoruz ama yapacağız. İnanın daha büyük konserin planı kafamızda oluştu. Yasakları aşacak, yasaklanmasında oluşacak tepkiden korkacakları, daha çok insanı katacağımız bir konseri planlamaya başladık.
SOSYAL MEDYADAN TEPKİLER YETMEZ
Bizim gibi devrimci demokrat insanlar da atıldılar daha dindar muhafazakar insanlar da atıldılar. Şimdiye kadar hayatlarında hiç karşılaşmadıkları bir şey. Tabi ki tepkilerimiz farklı oldu. Ama sonuçta çok farklı hayat pratikleri ve dünya görüşleri olan insanlar aynı uygulamaya maruz kaldılar. Şimdi ortak bir yerden ‘KHK’ların hukuksuz olduğunu’ söylüyorlar bu kıymetli bir şey ama bunun yarattığı adaletsizlikleri sadece sosyal medyada dile getirmekle değil daha güçlü şeyler yapmak gerekiyor. Bunun için bir araya gelmeli.”
NURİYE GÜLMEN KİMDİR?
Akademisyen ve aktivist Nuriye Gülmen, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından OHAL kapsamında çıkartılan 679 sayılı kanun hükmünde kararname ile çalıştığı üniversiteden Fethullah Gülen Cemaati üyesi olduğu iddia edilerek ihraç edildi.Ankara Yüksel Caddesi’ndeki İnsan Hakları Anıtı önünde 9 Kasım 2016’da ‘İşimi Geri İstiyorum’ sloganıyla tek başına eylem başlattı.Gülmen’in başlattığı eylemin kitleselleşmeye başlaması üzerine peş peşe yasaklar ve gözaltı süreçleri başladı. Gülmen ve akademisyen arkadaşı Semih Özakça açlık grevine girdiler. Tepkinin büyümesi üzerine ikili tutuklandı ancak açlık grevini sürdürdüler. 324 gün boyunca açlık grevine devam ettiler. Sağlık sorunlarının artması üzerine aylar sonra tahliye edildiler. Gülmen ve Özakça, OHAL komisyonunun başvurularını reddetmesinin ardından 26 Ocak 2018’de açlık grevine son verdi. Gülmen 34 kiloya düşmüştü.OHAL Komisyonu’nun ret kararı Gülmen tarafından yargıya taşındı ancak yargı da işe iade talebini reddetti. Dosyası şu an bir üst mahkemede incelenmeyi bekliyor.