Hikayeyi baştan anlatmalıyım. Demirören Ailesi çeşme akarken testiyi doldurma çabasının gereği olarak medyaya adım attı. Erdoğan Demirören, AKP döneminden önce de vardı, yani onun sayesinde büyümüş bir işadamı değildi.
Ama bundan sonra var olmanın biatla mümkün olacağını ilk görenlerdendi. Milliyet Yayın Grubu’nu satın aldı ve Erdoğan’a altın tepside sundu. Açıkça ‘sizin için aldım, ne emredersiniz?’ dedi. AKP Liderinin acelesi vardı ve Akif Beki’yi dümene geçirmek istiyordu. Aile içindeki kimi üyeler (Elbette bu Yıldırım değil); “istediğini yapalım ama biz yapalım. Vasi tayin edilmiş konumuna düşmeyelim” çizgisindeydi. Çalışanların Beki’ye olan tepkisini de kullanarak talebi usulünce geri çevirdiler.
Zaman içinde bu formülün tutmayacağı ortaya çıktı. Gazetecilik heyecanına kapılanlar ailenin başını derde sokuyordu. Can Dündar ve Hasan Cemal gibi gazetecilerle yollar ayrıldı. En son ‘İmralı tutanakları’ manşetinden dolayı Yayın Yönetmeni Derya Sazak’ın kellesini sundular. Başbakan Erdoğan, baba Demirören’i ağlatacak kadar hakaretler ettiği kamuoyuna yansıdı. Sazak’ın yerine sürpriz biçimde Ankara Temsilcisi Fikret Bila getirildi. Bila ‘ulusolcu, gazeteci ve askerci’ biliniyordu ve AKP’ye kan uyuşmazlığı yaşayacağı düşünülüyordu. Ancak yaklaşık üç yıl Milliyet’i ‘sorunsuz’ idare etti. Gazetenin içinin boşaltılması ve havuzlaşması zamana yayıldı. İŞİD saflarında savaşırken ölüp Türkiye’ye getirilen militanlar için ‘şehit’ ifadesini kullanacak kadrolar köşe başlarına yerleşince Bila misyonunu tamamlayarak çekildi. İstifasından bir ay sonra Hürriyet’te köşe yazmaya başladı.
Bir müddet sonra aynı senaryo Hürriyet’te sahnelendi. Ben buna Nihat Erim sendromu diyorum. Nihat Erim bir kişi değil modeldir, darbe sonrası koltuğa oturtulan ara türü temsil eder. Erim, CHP milletvekiliydi, sivildi. Darbeyi perdelemek için ihtiyaç duyulan bütün özelliklere haizdi. 12 Mart 1971 Muhtırasından sonra işbaşına getirilen ara rejim hükümetinin başbakanıydı. Var olan darbeyi yokmuş gibi göstermekle yükümlüydü. Ondan sonraki bütün darbelerde ara rejim işbirlikçileri hep onun açtığı yoldan yürüdü.
Fikret Bila da benzer vasıflardan dolayı tercih edilen isim oldu. O da AKP lideri Tayyip Erdoğan’ın basında yaptığı iki önemli darbenin ardından genel yayın yönetmeni koltuğuna oturup ara dönemi yönetti. İki yakın arkadaşı, Erdoğan’ın hoşuna gitmeyen iki haberden dolayı kovulunca, onların yerine geçip Milliyet ve Hürriyet’in havuz medyasına entegrasyon sürecine nezaret etti.
Derya Sazak gibi Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin de Erdoğan’ın hoşuna gitmeyen bir haberden dolayı görevden alındı. Hande Fırat’ın kaleme aldığı ‘Karargah rahatsız’ başlıklı haber beklenen tasfiye sürecini hızlandırdı. Aydın Doğan ve kurmayları bunun önceden planlanmış doğal bir süreç olduğunu öne sürdü. Önceden planlandığı kısmı doğruydu. Damat Mehmet Ali Yalçındağ’ın diğer damat Berat Albayrak’la yazışmalarında Sedat Ergin’e operasyon düşünüldüğü sızmıştı.
Demirören’den sonra Aydın Doğan’ın da teslim bayrağını çekerken kaleyi Fikret Bila’ya teslim etmesi manidardı. Haberden dolayı kovulan bir yayın yönetmeninin koltuğuna oturmak ise nahoş bir durumdu. Hele Bülent Ecevit’le kendini özdeşleştiren bir gazeteci için. Zira Ecevit, CHP’li Nihat Erim’in darbecilerle iş tutup ara dönem hükümeti kurmasını sindiremeyip genel sekreterlikten istifa etmişti.
Fikret Bila, Ankara’daki basıncın kaynağını ve gücünü gösteren bir barometreydi. Askerler güçlüyken onların sözcüsü gibiydi. Hatta Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki baskın kliğin izini Bila’yı takip ederek sürebilirdiniz. Güç dengesi Erdoğan’a kayınca saf değiştirdi denemez; belki gösterge olarak işini iyi yaptı diyebiliriz. Bugünlerde T24 sitesinde yazıları yayınlanıyor. Yakında oraya yayın yönetmeni olursa şaşırmayacağım. Siteye son zamanlarda bir haller oluyor. Haberlerin niteliği yanında dili de başkalaştı. Bazıları ‘Hürriyetle Milliyet’in boşalttığı alanı doldurmak istiyor’ diye düşünüyor olsa bile ben havuzlaşma sürecinin başlangıcı olma emareleri seziyorum. Umarım ilk gruptakiler haklı çıkar. Lakin Bila’nın varlığı endişelenmeyi gerektirir bir durum.
Son yazılarından birindeki şu cümleleri okuyun; “Cumhurbaşkanı Erdoğan bu sözleri, Türkiye’de Türklerle Kürtler arasında vatandaşlık hukuku açısından bir ayrım olmadığını vurgulamak için iyi niyetle söylemiş olsa bile, Türkiye’nin ulusal birliğine karşı olan terör örgütleri ve kesimler tarafından istismar edilebilir.” Ben yazının bütününden muhalif görünümlü işbirlikçi havası seziyorum. Ve bu türler yandaşlardan bile tehlikeli. Erimgiller, kendilerini ‘kötünün iyisi’ olarak sunar, lakin sonunda darbecilerin amacını gerçekleştirdikleri için ‘açıkça kötü’ olandan daha kötüdürler. İyi taklidi yapan kötü, savunma mekanizmalarını felç eder zira.
Bila’ya bakınca Hürriyet ve Milliyet’in dişlerini söküp Erdoğan’a sunulmasına hizmet eden bir Nihat Erim fotoğrafı karşımda duruyor. Doğan Akın’ın kendini kollamasında fayda var.