Gelin beraber fantastik bir akıl yürütmesi yapalım.
Yıllar yıllar sonra.
Hepimizin mevta olduğu, torunlarımızın hatta onların torunlarının birer yetiştin olarak yaşadığı bir dönem. Köprünün altından çok sular geçmiş. Giden gitmiş. Dünya’da dengeler değişmiş, Türkiye değişmiş. Her yerde inenler olmuş, çıkanlar olmuş. İnsanlık bugünle kıyas edilmeyecek, aklımıza bile gelmeyecek bambaşka gündemleri ve siyasetleri konuşuyor. Büyük savaşlar yaşanmış, yeni dengeler oluşmuş. Yeni ülkeler çıkmış, bazıları kaybolmuş.
Ve dünyanın değişik yerlerinde yaşayan bizim torunların torunları, bize bir saygının ve vefanın gereği olarak 2015-2020 yılları arasında Türkiye’de yaşanan insanlığa karşı işlenen suçların tanınması ve devletin özür dilemesi için mücadele veriyor. Neredeyse bütün dünya da bunu resmî olarak tanımış. Ege’de boğulan 4 aylık bebeği, Meriç’te evlatlarıyla kaybolan anneleri, cezaevinde öldürülen insanları, hastaları, savaşta öldürülenleri kısacası bugün birebir şahit olduğumuz bütün zulümleri aklınıza getirin. Bugün seyredip kalbinizin dayanmadığı yarısında kapattığımız bütün videoları. Sosyal ölüme terk edilen insanların mücadelesini. Bebekleri…Evlerinden yurtlarından kovulanları. Bugünkü zalim siyasetçilerin hırsları ve hanedanlıklarını devam ettirmek için kıydıkları bütün canları…
Ve o zamanın Türkiye idarecileri aralarında belki de sizin bizim akrabalarımızın olduğu kimseler çıkıp diyorlar ki hayır yaşananların bu şekilde adlandırılmasına izin vermeyiz.
Bütün dünya kabul etmiş etmesine de esas muhatap kabul etmedikçe vicdanlar soğumuyor.
“Devletimizin prestiji adına kabul edemeyiz” diyorlar. “Bizim milletimiz bu tür şeyler yapmaz” diyorlar. “Kaldı ki işinden olanların büyük kısmı daha sonra işlerine döndü” diyorlar. “Mallarına el konulanlar büyük oranda geri aldı” diyorlar. “Hayatını kaybedenler için bilmem ne tarihinde hükümet başkanı bir konuşmasında yaşanan ortak acıları dile getirdi, ölenlere başsağlığı diledi” diyorlar.
Sözün özü, yüz yıl sonra başa gelenler ki aralarında belki de akrabalarımız olacak dediğim gibi, hiç ilgileri olmasa da, isimlerini tarih kitaplarından okumuş dahi olsalar sırf devlet politikası diye Tayyip Erdoğan’ı, Bilal’i, Berat’ı, Emine’yi, Hakan Fidan’ı, Hulusi Akar’ı ve ne kadar kirli ve hırsız varsa bunları savunacak.
Karışık bir dönemdi deyip kapatacak. “Olan oldu” diyecek. “Bunlar bizi uluslararası arenada zor durumda bırakmak için yapılan maksatlı işler” diyecek. “Bakın” diyecek “O zaman bu acıları yaşayanlardan şunun torunu şimdi bakan oldu” diyecek.
Hiç vicdanınız kabul eder mi ki bizlerden yıllar sonra insanlar bu zamanın siyasetçilerini savunsunlar. Hepimizin nefret ettiği eli kanlı adamları artık tarihsel bir figür sayıp yaşananlar ile ilgili kararı tarihin vermesi gerektiğini savunup üzerini örtsünler.
Hatta tartışmalar yaşansın “Ama onlar da” diye başlayan. “Devlet ya ne yapsaydı, kendisini korumasaydı mı?” desinler. “Kurunun yanında yaş da yanmış olabilir” desinler. “Hayatını kaybedenler 560 değil de sadece 85” desinler. “Suça karışanlardan bazıları zaten yargılandı, müebbet alan bile oldu” desinler.
Ne resmetmek istediğimi anladınız…
Bugün ve dün, bize yıllarca yüz yıl önceki siyasetçilerin yani bugünkülerin başka bir versiyonlarının yaptıklarını savunmak öğretildi. Çok da normaldi, hepimiz aynı tornadan geçtik.
Yıllar sonra torunlarınızın Erdoğanları bir şekilde savunmasına gönlünüz razı olur mu?
Peki neden bir asır önceki aynı tip siyasetçileri savunayım ki ben? Devletin güvenliği, bekası diye Anadolu’nun her tarafında köylerde dünyadan habersiz yaşayan kadın ve çocuklara dahi dokunan, hayatlarının sona ermesine sebep olan katil bir rejimin yaptıklarını savunayım? Yerlerinden yurtlarından çıkarılan insanları görmezden geleyim. Mallarına el konulan insanları demek ki bir suçları varmış ki bunlar yaşanmış parantezine alayım.
En komiği de aslında bir asır önce devleti yıkan adamları savunmayı öğrettiler. Bugün profiline “cennet mekan Abdülhamit Han Hazretlerini” koyan adam onu hal eden adamları savunmak için kendisini yırtıyor.
İşte bu yüzden zaten bütün hamasi diskurlar tehlikeli ve ahmakça.
Adına şu denmiş, bu denmiş ben çok önemsemiyorum. Bazılarının bütün derdi “Soykırım” kelimesi, tamam soykırım denmesin “Büyük Trajedi” densin. Sanki kabul edecek sorun ortadan kalkacak. Hayır. Mesele insanlık onuru. Yüzbinlerce insanın hatırası…Bu bütün bir konsensüsle kabul edildikten sonra gerisi ikincil bir ayrıntı.
Elbette dünya siyaseti kirli. Türkiye S-400 değil F-35 alsa, Suriye’nin doğusuna değil de batısına girse bugün Amerikan meclisinde Ermeni yasa tasarısı geçmeyecekti bunu hepimiz biliyoruz. Erdoğan’ın “Açarım kapıları, salarım Suriyelileri üzerinize” misali, seni de böyle cezalandırırızın başka bir versiyonu yaşandı. Büyük bir trajedi meze yapıldı. Son tahlilde şöyle de bakılabilir, İşte Amerikan Meclisi de ‘soykırım’ dedi, dünya da yıkılmadı. Yıllarca harcanan enerji ve para ne kadar boşu boşunaymış görüldü.
Bence en temel mesele yüz yıl önce hayatını kaybeden masum insanların acısını hissetmek, kabul etmek ve bugün onlar adına bir mücadele veren torunlarına saygı duymak. Talat’mış, Enver’miş, Cemal’miş çok komik geliyor bana. Sen sağlam bir demokrasiye sahip medeni bir devlet olsan zaten defalarca bu sorununu çözerdin. Almanya akla gelen ilk örnek..
Bu cumhuriyet olmamış bir cumhuriyet. Bugün geldiğimiz nokta cumhuriyetin büyük bir başarısızlık öyküsüdür. Daha dakika bir yanlış iliklenen düğmeleri neredeyse bir asır geçti hala yerine oturtamadık. Bugün Kürt sorunu varsa sebebi birinci günde, kurucu iradede.. Bugün dini alet eden bir dikta varsa sebebi yıllarca yaşanan zorba laiklikte ve elbetteki kurucu iradenin din algısında. Sana ne benim ezanımın hangi dilde okunacağından tutun onlarca şey sayılabilir. Ve en komiği hala bir umut olarak görülen insanların en az dinci yobazlar kadar peşinden gittiği anakronik tekerlemeler…