Ülkede adalet, tasını tarağını toplayıp bilinmeyen diyarlara göç edeli çok oldu. Hukuk dersen ırzına geçilip tecavüzcüsüyle zorla evlendirileli sesi soluğu zaten kesik…
Mahalle serserileri polis, gerçek darbeci haydutlar asker, yeni yetme eşkiyalar savcı ve dahi saray soytarıları hakim olalı artık ne anayasaya ihtiyaç var ne de herhangi bir kanuna… Mahkeme salonu kılığına bürünmüş tiyatrolarda, Shakespeare dramlarını aratmayacak sahneler sergileniyor.
Sanki bir engizisyon mahkemesine dönüşmüş koca ülke. İşkence artık adiyattan, sana suç isnat eden bunu ispatlayacağına senden bekliyor suçsuzluğunu kanıtlamanı…
Olur da araya yumruğu senden kuvvetli bir mahalle kabadayısı dahil olup “Hoop, bi’ dakka! Akıllı ol bakalım.” diye karizmanı çizdiğinde hemen istediği adam dışarıda, kimsenin gıkı çıkmıyor ama bir de garibansan; bebek, kadın, hasta, yaşlı hiç önemli değil, sittin sene içerdesin, sesini duyan yok çünkü…
Bir de sağda solda üzerinde baskı unsuru olarak kullanılan muhalifler var ki olur da kazara serbest kalmalarına hükmedilse hemen gece yarıları koşturulup daha zindandaki eşyalarını bile toparlayamadan tekrar “tutukluluğuna” hükmedilip kendi mahkemelerinin kararlarını bile değiştiriyorlar apar topar.
Ya da “Salalım bir bakalım adam olmuş mu, korkutabilmiş miyiz acaba?” diye çıkardıkları Ahmet Altan gibiler var ki sadece bakışlarıyla dağ deviren bu yiğitler kaya gibi hala dimdik durunca çareyi her türlü hukuksuzluğu bile isteye göze alarak tekrar içeri atmakta buluyorlar.
Engizisyon ve de hukuksuzluğun karşısında dimdik durmak demişken Tommaso Campanella geldi aklıma. Engisizyonun en güçlü olduğu yıllarda sadece fikirlerinden dolayı yargılanmış ve daha 24 yaşındayken tanışmıştı zindanlarla. Şair, filozof ve siyaset uzmanıydı.
Engizisyonun Galileo’ya yaptığı zulüm üzerine Galileo’nun Savunması’nı yazınca zindan yolları tekrar görünmüştü. Girip çıktı birkaç defa zindana. Ülkesi İspanyol işgali altındaydı, her vatansever gibi o da bağımsızlık için uğraşınca “Hain ve darbeci” suçlamasıyla bu sefer 27 yıl işkence dolu bir karanlık dönem başladı onun için.
“50 hapishaneye girip çıktım. 7 kez ürpertici işkencelere uğradım. Son işkence 40 gün sürdü. Bedenimi iplerle sımsıkı sarıp kan revan içinde bıraktılar. Ellerimi arkaya bağlayıp sivri bir kazığın üstünde sallandırdılar. 40 saat sonra beni öldü sanıp bıraktılar. Hiçbir şeyle sarsamadılar, alt edemediler beni, bir tek söz bile alamadılar ağzımdan. Tam 6 ay süren bir hastalıktan bir mucizeyle kurtulduktan sonra bir çukura attılar beni. 15 ay kaldım orada…”
Bu sözler bizzat Campanella’ya ait. Gördüğü işkenceleri böyle özetlemiş kısaca. Bu kazığa oturtma yüzünden kaba etlerinin tüm damarları yırtıldığından yaralarından günlerce kan fışkırmış. Bildiklerini anlatmasını istediklerinde ise verdiği cevap tarihe geçmiş: Bildiklerimi öğrenmek için sizin içtiğiniz şarabın 10 misli kandil yağı harcadım.
1604’te kaçmaya çalışıp yakalanınca 4 yıl boyunca ayakları zincirlenip bir hücreye kapatıldı. Artık bir penceresi bile yoktu. İşte karanlık ve zulüm içinde “Herkesin eşit yaşadığı, adaletin ve ahlaki değerlerin hakim olduğu, bilge ve liyakatli insanlar tarafından yönetilen, bütün bilim dallarında ilerlemiş bir toplumun anlatıldığı ütopya eseri Güneş Ülkesi”ni yazdı.
27 yılın sonunda özgürlüğüne kavuştuğunda düşmanları hala peşini bırakmamış ve onu öldürmek için suikast bile düzenlemişlerdi. 71 yıllık hayatının 35 senesi zindanlarda geçmesine rağmen asla ümidini kaybetmedi ve zulme karşı hep dimdik durdu. “Ben doğacak yeni sabahların çan sesiyim.” derken kendinden sonra gelecek nice mazlumun da önünde bir ışık oldu.
İnanıyorum ki Ahmet Altan ve onunla aynı kaderi paylaşan pek çok masum da günü geldiğinde kendilerini zindanlara mahkum eden o biçare zavallıların arasından parlak bir güneş gibi doğacak ve zulüm diyarlarından yepyeni güneş ülkelerine pervaz edip uçacaklar. Yazımı Campanella’nın bir şiiriyle bitireyim:
Mutlu bir altın çağ olduysa eskiden
Niçin bir kez daha olmasın
Her şey dönüp dolaşıp
Gelmiyor mu eski yerine
Düşündüğüm öğütlediğim gibi benim
Paylaşsaydı insanlar
Yararları, mutluluğu ve ahlakı
Cennet olurdu dünya
Uyanık temiz sevgiler gelirdi diyorum
Azgın kör sevgiler yerine
Yalan dolan bilgisizlik yerine
Gerçek bilgi gelirdi
Ve kardeşlik zorbalığın yerine
fsemih.yilmaz@gmail.com