Türkiye’de yargılandığı davada Almanya’daki adresinden istenmesine karar verilen ve hakkında beşinci yakalama kararı çıkarılan sanatçı Ferhat Tunç, sürgünde bulunduğu Almanya’nın Köln kentinde bir basın toplantısı düzenledi. Tunçu: ” Türkiye; sanatın evrensel ilkeleriyle arasına mesafe koymayan, halk için üreten, ötekileştirilenlerin sesi olan, iktidarlara eleştirel yaklaşan, pozitif bilimi savunan, tekçi anlayışa karşı çoğulcu demokrasiyi benimseyen benim gibi sanatçılar için özgür ve güvenli bir ülke olmaktan çıkmış durumda.”
“SOKAK KEDİLERİNİ BİLE ÖZLÜYORUM”
Almanya’nın yabancısı bir ülke olmadığını belirten Tunç, “Buna rağmen kendimi sürgünde hissediyorum. Çünkü istemediğim bir hayata zorlanıyorum. Benim hayatım var, ben kırk yıldır Türkiye’de yaşıyorum. İnanın, kendi evimin bahçesinde karnını doyurduğum o sokak kedilerini bile özlüyorum. Her şeyini özlüyorum, Dersim’in doğasını özlüyorum. Yağmurlu havasını özlüyorum, çamurunu özlüyorum.” ifadelerini kullandı.Yaşadığı sürgünle ilgili, “Bu bir insanın yaşayabileceği en büyük zulümdür.” diyen sanatçı, sözlerine şöyle devam etti:
İnsanları bırakın siyaset yapmayı kendi düşüncelerini bile sosyal medya üzerinden açıklamaktan çekinir duruma gelmişler. Bu durumu hiç kimse, hiçbirimiz hak etmiyorum. Birileri kendilerini çok vatansever görerek bizi vatan haini ilan ediyor. Hiçbirimiz vatan haini değiliz, o ülkeyi seviyoruz. Bütün halkları seviyoruz. O halklarla birlikte yaşamak gibi bir amacımız var. Keşke bu ülke kendi tarihinden dersler çıkarmış olabilseydi. Kendi sanatçısını düşmanlaştırarak bir şekilde bir hayata zorlamasaydı diyor insan. Bir an önce hakkımızda açılmış bütün davaların düşmesini istiyoruz. Bunun hiçbir haklı yanı yok.
‘NEDİM ŞENER İKDİTARDIN TETİKÇİLİĞİNE SOYUNMUŞ BİR İNSAN”
Bir gazetecinin sosyal medyada Nedim Şenerle ilgili tartışması ile ilgili sorusuna ise Tun, “Nedim Şener’le kişisel bir problemim yok.” diyerek şöyle yanıtladı:
Nedim Şener son zamanlarda iktidarın tetikçiliğine soyunmuş bir insan. Cezaevine girdiğinde de biz onu desteklemiştik. Bu insan gazetecidir, neden gazeteci kimliğinden dolayı cezaevine atıyorsunuz diye destek sunduğumuz bir insan. Bugün bir düşmanlıkla saldırıyor.
“AĞITLARLA BÜYÜMÜŞ BİR SANATÇIYIM”
Tunç, yaptığı basın toplantısında özetle şu görüşlerini dile getirdi:
Kürt ve Alevi şehri olan Dersim’de, şimdiki adıyla Tunceli’de doğdum. 1937-38’de Dersim’de Kürt kimliği ve Alevi inancı nedeniyle büyük bir katliam yaşandı. Kafileler halinde aileler ülkenin batısına sürgün edilip, kız çocukları evlatlık verildi. Bu katliamda resmi olmayan rakamlara göre 50 bine aşkın insanımız katledildi. Katliam, sürgün, yoksulluk ve yıkımlarla viran edilmiş bu coğrafyanın yaşadığı travma hâlâ canlı ve günceldir.İşte ben Dersim’in bu trajik tarihine yakılan ağıtlarla büyümüş bir sanatçıyım. Sanatçı kimliğimin beslendiği ana damarlardan biridir, Dersim.
“ZOR ZAMANLAR İNCE ŞARKILAR”
40 yıllık sanat hayatıma 25 albüm sığdırdım. Dünyanın birçok ülkesinde konserler verdim. 2010 yılında Freemuse Dünya Özgür Müzik Ödülü’ne layık görüldüm. Tarihsel ve güncel konu ve gelişmeleri aktaran makalelerimden oluşan, ‘Zor zamanlar ince şarkılar’ adıyla bir kitabım çıktı.Sadece bir sanatçı olarak değil, aynı zamanda bir insan hakları aktivisti, yazar ve siyaset alanında da sorumluluk almış biri olarak Türkiye’de barışın ve özgürlüklerin takipçisi oldum.
“YA HAPSEDİLİYOR YA SÜRGÜNE ÇIKMAK ZORUNDA BIRAKILIYOR”
Türkiye; sanatın evrensel ilkeleriyle arasına mesafe koymayan, halk için üreten, ötekileştirilenlerin sesi olan, iktidarlara eleştirel yaklaşan, pozitif bilimi savunan, tekçi anlayışa karşı çoğulcu demokrasiyi benimseyen benim gibi sanatçılar için özgür ve güvenli bir ülke olmaktan çıkmış durumda. Bugün gazeteciler, siyasetçilerle birlikte sanatçılar da yargılanıyor, hapsediliyor ve sürgüne çıkmak zorunda bırakılıyor. İçeride veya dışarıda hayat iktidar gibi düşünmeyen her insana zindan edilmiştir. İnsanlar konuşmaktan, sosyal medyadan fikirlerini açıklamaktan endişe duyuyor. Savaş, ekonomik kriz ve adaletsizliğin çarkında toplum adeta can çekişiyor. Aileler toplu halde intihar ediyor.
“40’LARIN ALMANYASI GİBİ”
Maalesef bu acı tablo yıllarca tamir edilmeyecek travmalara yol açacaktır. Şu anki Türkiye durumu her yönüyle ne acı ki 1940’lı yılların Almanya’sını, faşizm cenderesini andırıyor. Kötülüğün kutsallaştığı ve zirveleştiği toplumsal bir cinnet halinin akıl tutulması yaşanıyor şu an ülkemde.
“HAKKIMDA AÇILAN DAVA SAYISI 7 OLDU”
Hakkımda açılan hâlihazırda dava sayısı 7 oldu. Bunların 3’ü, cumhurbaşkanı ve eski başbakan hakkında yaptığım eleştirilerin “hakaret” sayılmasıyla ilgilidir. Eski yıllara ait paylaşımlarımı karıştırıp yeni yeni davalar üretiliyor. Bu davalarda sanatsal faaliyetlerim “kin ve düşmanlığı yayma” olarak gösteriliyor. Bir diğer dava ise “yasa dışı örgüt üyeliği” iddiasıyla 20 yıl hapis talebiyle açıldı. Örgüt üyeliğine sözüm ona delil diye sunulan ise hâlâ tüzel varlığını sürdüren Demokratik Toplum Kongresine katılmış olmam. IŞİD’e karşı koalisyon güçleri ve Kürt savaşçıları övdüğüm için 2 yıl hapis cezası aldığım dava da “terör örgütü propagandası” iddiası taşıyor. Halihazırda açılmış bu davalarla birlikte hakkımda sayısız yakalama kararı var.
“DERSİM’DEN UZAKTA SÜRGÜNDEYİM”
Hakkımda açılmış bu davalar ve aldığım hapis cezası nedeniyle ülkemi terk etmek zorunda kalmış bir sanatçı olarak karşınızdayım. 8 aydan beri evimden, sevdiklerimden ve en önemlisi de sahip olduğum değerlerin kenti olan Dersim’den uzakta, sürgündeyim. Cezaevine girmektense sürgünde yaşamak istememin bu haklı nedenlere dayandığını belirtmeliyim.
“TÜRKİYE’DE KALSAYDIM HAPİSTE OLACAKTIM”
Türkiye’de kalsaydım hapiste olacaktım ve hakkımda açılan bu davaların sonuçlanmasıyla birlikte yıllarca hapis yatmak zorunda kalacaktım. Bu tehdit nedeniyle bütün hayatımı geride bırakarak hiç istemediğim halde ülkemden uzaktayım.Düşündüklerim, söylediklerim ‘suç’ sayıldı. Sanatçıdan, topluma karşı sorumluluğunu unutmasını, iktidarın sesi olmasını isteyen gizli bir elin yönlendirmesiyle, iktidar cephesinin siyasetçisinden gazetecisine, savcısından valisine kadar bir güruhun saldırısıyla yüz yüzeyim. Kamusal alanı çiftliği gibi kullanan hükümetin şakşakçısı, kiralık kalemleri ve trollerinin lincine her gün maruz kalıyorum. Amaçları teslim olmam ve susmamdır.Şimdiye kadar halkın neşesi ve tasası için yaşadım, sanatçılığımı da bu minvalde sürdürdüm; gerek sanatçı kimliğime, gerek kendi kişisel tarihime, insanlığıma ihanet etmemi istediler; etmedim ve etmiyeceğim, gördüğünüz gibi sürgündeyim.
“KANDİL VE ROJAVA’YA ÇÖZÜM SÜRECİNDE GİTTİM”
Çözüm Süreci döneminde Kandil ve oradan da Suriye’nin Rojava bölgesine ziyaretlerimiz oldu. Oralara birçok gazeteciyle birlikte vardık ve bu ziyaretler gizli saklı yapılmış değildi.Bu ziyaretlerimdeki gözlemlerimi ise aynı zamanda yazarı olduğum Özgür Gündem gazetesinde, Bianet’te yazı dizisine dönüştürerek kamuoyuyla paylaşmıştım. Yani gizli saklı bir ziyaret olmadığı gibi, döner dönmez de barışın nasıl kalıcı olacağına dair fikirlerimi, gözlemlerimle birlikte kaleme almıştım.Bu ziyaretlerim bugüne kadar sorun olarak görülmediği gibi, herhangi bir soruşturmaya da konu olmamıştır. Çözüm sürecinin tüm nimetlerinden faydalanıp bizi alkışlayan yandaş anlayış bugün bu çabamı kriminalize edip kendilerine rant devşirme peşinde.
“ÜLKEYİ HERKES İÇİN CEHENNEME DÖNÜŞTÜRDÜLER”
Bu olup bitenleri bireysel bulmadığım için konuşuyorum. Coğrafyamızın en büyük derdi savaşlardır ve savaşın karşısında duranlar hedef alınıyor. Hayatının her zerresini barış mücadelesiyle geçirmiş bir sanatçıyı “terörist” ilan edecek kadar akılsız, vicdansız ve faşistler! “Vatan haini” ithamlarıyla yaşadığımız ülkeyi kendileri gibi düşünmeyen herkes için cehenneme dönüştürdüler. İktidarın savaş politikalarına karşı çıkmayı suç sayan bir yargı süreci başlattılar. Mahkemeler adeta iktidar partisinin bürosu gibi çalışıyor.Kadınlardan gençlere, akademisyenlerden gazetecilere, sanatçılardan sağlıkçılara kadar; barış isteyen ve dahası iktidarın yanında saf tutmayan herkes korkunç bir tehdit altında. Çünkü tek adam rejiminin pekişmesi için adeta Türkiye’nin çivisi çıkmıştır. Evrensel hukuk ve değerlerin zerresi kalmamıştır. Maalesef bu karanlık rejim medeni dünyanın ihale ve ticaret aşkından da beslenmektedir. Umarım, insan hakları daha çok ticarete tercih edilmez. Avrupa’dan ve dünyadan beklentim bu yönde.
“DİYALOG İÇİN GEÇ DEĞİL”
İktidar, adeta “Kürt sorunu nasıl çözülmez”i gösteriyor hepimize. Oysa çatışmalarda yitirdiğimiz gençlerimizle birlikte toplumsal çürümenin, intiharların, ekonomik çöküşün en önemli sebebi Kürt sorunu ve onu savaşla çözmeye çalışan zihniyettir. İktidara da bu vesileyle sesleniyorum; bir an önce evrensel değerleri hayata geçirmenin, diyalog ve müzakere geçişin vaktidir.Muhalefete ise sesimizi kısmanın değil, en gür haliyle çıkarmanın zamanı olduğunu, özgürlük ve adalet için daha çok çalışmayı ve mücadeleyi hatırlatıyorum.
TUNÇ’A DESTEK
Sanatçı Ferhat Tunç’un basın toplantısında uzun süredir Almanya’da yaşayan HDP Diyarbakır eski Milletvekili Sibet Yiğitalp, Almanya Kürt Toplumu Başkanı Ali Ertan ve AABK Genel Başkanı Hüseyin Mat yalnız bırakmadı.