Halkların Demokratik Partisi’den (HDP) istifa eden Mardin milletvekili Mehmet Ali Aslan, HDP içinde yaşanan tartışmaları, Ahmet Davutoğlu’nun Gelecek Partisi’ne geçeceği iddialarını cevapladı. Aslan, Demirtaş gündemi belirleyecek söylemlerde bulunduğunu, iktidarın ise; savunma pozisyonuna girip kendisini ispat etmeye çalıştığına dikkat çekerek; “Ama, Demirtaş’tan sonra tam tersi oldu. İktidarın ortaya attığı her şeyde biz savunma pozisyonuna giriyor.” dedi.
Aslan, Kronos HABER sitesinin şöyle cevaplandırdı:
Türkiye siyasetinin önemli gündem maddelerinden biri yeni parti hazırlıkları, buradan başlamak isterim. Ahmet Davutoğlu’nun Gelecek Partisini, parti programını nasıl yorumluyorsunuz?
Ahmet Davutoğlu’nun parti kurma hazırlıklarını hızlandırdığı süreç benim partimden istifa etme dönemine denk geldi. Bu da o partiye geçeceğime ilişkin iddialara neden oldu.
Evet. Ayrıca soracaktım ama sırası gelmişken sorayım; Davutoğlu’nun partisine geçecek misiniz?
Hayır. Benim zaten üç sayfalık gerekçelerim vardı. Hatta 30 sayfaya sığacak gerekçelerim var. İstifa etme gerekçem tamamen o istifa metninde yer verdiğim gerekçelerden ibarettir. Yoksa her hangi bir yere geçmek için istifa etmedim. Partiden ayrılma sürecine ayrıca değineceğim. Şimdi Davutoğlu’nun parti programına ilişkin sorunuzu yanıtlayayım. Baktım ve başarılı buldum. Anadilde eğitimden tutun da KHK’lilere EYT’lilere kadar, kadın, doğa, çocuk, ekonomiye kadar çok başarılı bir program. Bu programa diyeceğimiz bir şey yoktur. Bu tür oluşumları tıkanan Türkiye siyaseti için olumlu buluyorum. Babacan’ın da Davutoğlu’nun da belki ileride çıkması muhtemel yeni oluşumlarında tıkanmış Türkiye siyasetine bir nefes olacağını düşünüyorum.
“İleride çıkması muhtemel yeni oluşumlar” dediniz. AKP dışında başka hangi partilerden böyle çıkışlar olabilir?
Türkiye’de sadece iktidar partisi değil, muhalefette tıkanmıştır. Artık ihtiyaçtan ziyade bir zorunluluk haline gelmişse bu sadece iktidar için değil muhalefet partileri içinde geçerlidir. Son beş yıl içinde ne iktidar iktidarlık görevini yapmıştır, ne de muhalefet muhalefetlik görevini yapmıştır.
Bu “son beş yıl” içine HDP’yi de koyuyor musunuz? HDP muhalefet görevini yerine getiremedi mi?
Açık söyleyeyim, 2015’de çok iyi bir trend yakaladı. Demirtaş ve kadroları mevcutken en etkin muhalefeti yapan HDP idi. Demirtaş, Baluken ve diğer milletvekili arkadaşlar yakalandıktan sonra maalesef HDP üzerine düşeni yapamamıştır.
Mesela, ne yapması gerekiyordu da yapmadı?
Mesela, gündemi belirleyen olacağımıza hep gündemi takip eden olduk. İktidarın ortaya attığı konuları tartıştık, onun peşine takıldık. Açıkçası hep savunmaya geçmiş görüntüsü verdik. Oysaki Demirtaş döneminde tam tersiydi. Demirtaş gündemi belirleyecek söylemlerde bulunuyordu ve iktidar savunma pozisyonuna girip kendisini ispat etmeye çalışıyordu. Demirtaş’tan sonra tam tersi oldu. İktidarın ortaya attığı her şeyde biz savunma pozisyonuna giriyorduk. Örneğin, bu son kayyum atamalarında iktidar; “Bunlar terörist olduğu için görevden aldık” diyor. Bizimkiler kalkıp daha etkin bir cevap vereceğine; “Hayır, biz terörist değiliz” savunmasına geçtiler.
Daha etkin ne yapılması gerekiyordu?
Mesela, iktidarın yaptıkları, iktidarın hukuksuzlukları üzerinden siyaset yapılabilirdi. İktidarın hukuku yok saydığı söylenebilirdi.
Bunlar ifade edilmedi mi?
Demek ki o kadar etkin olmamış. Biz maalesef savunma pozisyonuna girmek durumunda kaldık. İktidar başından beri; “Kayyum atayacağız” demişti. Kendisi ikrar ediyordu. Madem bu belli, sen neden kalkıp binbir güçlükle kazandığımız milletvekillerimizi belediye başkanı adayı gösteriyorsun? 20 milyon Kürt var diyoruz yeri gelince. 10 milyonu HDP’yi destekliyor. O 10 milyonun içinde başkan olma donanımında niteliğinde kimse yok muydu da sandalye sayımızı düşürüyorsun? Hem vekilimizi kaybettik hem belediyelerimizi kaybettik. 40 yıllık siyasi tecrübesi olan bir parti için bunu bir yere sığdıramıyorum.
HDP’nin yanlışını tam anlayamadım açıkçası. Sadece aday gösterdiği isimlerin yanlışlığını mı ifade ediyor, bunun için mi eleştiriyorsunuz?
Bu sadece bir örnektir. İktidar sürekli kayyum atayacağını söylüyordu. Bunu bildiğimiz halde Diyarbakır ve Van’da neden başka adayı olarak vekillerimizi gösterdik.
Kars’ta da aynı şekilde Ayhan Bilgen başkan adayı oldu ve başarılı oldu. Fark nedir? Nesi yanlış?
Çok güzel. Hemen aradaki farkı söyleyeyim. Kars’ta Ayhan Bilgen gibi biri belirleyici oldu. Lazımdı. İhtiyaçtı.
Adnan Selçuk Mızraklı Diyarbakır’da bir ihtiyaç değil miydi? Lazım değil miydi?
Ben kişilerini konuşmuyorum. Bizim Diyarbakır’da kaybetme olasılığımız mı vardı? Başka adaylar gösterilse kayıp mı edecektik? Hayır. Biz Kars’ı Ayhan Bilgen sayesinde alabilirdik. Kars zaten bizim değildi. Kars’ta Ayhan Bilgen’in pozitif etkileri sonucu kazanıldı. Ama Diyarbakır ve Van zaten HDP-BDP geleneğinin kazandığı bir yer. Dolayısıyla milletvekili arkadaşları harcamaya gerek yoktu. Vekillik koltukları harcandı. Başkanlıkları da ellerinden alındı. Bizim açımızdan kötü oldu. Yanlış bir taktik idi. Vekillerimizi harcamayalım demiş, isim önermiştim.
Kimi ya da kimleri önermiştiniz?
Sayın Tahir Elçi’nin eşi Türkan Elçi’yi önermiştim.
Peki, bu parti içinde nasıl bir karşılık bulmuştu?
Kamuoyunda Leyla Zana ve Türkan Elçi’nin ismi epeyce öne çıkmıştı. Hatta bir kamuoyu araştırma şirketinin yoklamasında da bu iki isim öndeydi. Buradan yola çıkarak söylemiştim. Gündem oluşturmak için değildi. Halkın içinde konuşulanlardan yola çıkarak; “Güzel bir çıkış olabilir” diye söylemiştim.
“İDEOLOJİMİZ HİZMETE YANSISA, KAYYIM ATANAMAZ HALK DA ARKAMIDA DURURDU”
Sonrasında partisinde kopuş süreciniz nasıl gelişti? İstifa metininizde; “Parti merkezinde ortaya konan ayrıştırıcı ve ötekileştirici tutum”, “HDP dış baskılardan değil, genel merkezde dolaşan iç entrikalardan dolayı halkın desteğini kaybetmiş ve zayıflamıştır”, “Hizipçi bir takım gruplar” gibi ifadeleriniz var. Bunları açar mısınız? Bu hizipçi gruplardan kastınız kimlerdir?
Bir somut örnek daha vereyim, birçok yerde eğilim yoklaması yapılmıştı ve birinci gelenlere değil ikinci, üçüncü gelenlere veya hiç temayül yoklamasına girmeyenlere yer verildi. Bu halkta kırılmalara neden oldu. Biz bunun özeleştirisini veremezsek başarılı olamayız. Dargeçit’te halk temayül yoklaması istiyordu. Beni arıyorlardı. Bağımsız adaylar çıkacak, oylar bölünecek de deniliyordu. Bunu partiden iki arkadaşa söylememe rağmen tepkileri şu oldu; “Biz karar verdik. Yanlışsa da bizim doğrumuzdur.” Bunu halkın talepleri doğrultusunda nereye oturtacaksın? Ve biz Dargeçit’i kaybettik. Buna benzer birçok yer aynı nedenle kaybedildi. Ağrı’da il başkanları ve il yönetimi; “Halk, mevcut yönetimle sorunlar olduğunu söylüyor” demiş. Yine orada da “Sus, sesini çıkarma” politikası uygulandı ve Ağrı kaybedildikten sonra il başkanı bunları açıklayınca istifa etmek zorunda kaldı. Bunlar birkaç örnektir. Birçok yerde maalesef bu yanlış pratikler sergilendi. Bu da 36-37 belediye kaybetmemize sebep oldu. Baskı da vardı, baskı her zaman vardı. Ama baskı var diyerek halkın meşru taleplerini görmezden gelemeyiz. Baskıyla biz yüzde 40 belediyemizi kaybetmezdik.
Tek neden temayül yoklaması mı?
Hayır. Bizim 102 belediyemiz vardı. 102 belediyenin kaplamış olduğu alan ve nüfus birçok Avrupa ülkesinden büyüktür. Avrupa ülkelerini kast ediyorum; 102 belediye demek iki, üç taneden devlet demektir. Biz kâğıt üzerinde yazılanları iktidar olduğumuz belediyelerde uygulayabilseydik, bizim bugün ne baraj sorunumuz olurdu ne de bırakın doğuda belediye kaybetmeyi batıda belediye kazanacaktık. Fatih Mehmet Maçoğlu’na ajan dediler, proje dediler ama bakın Hakkâri’nin köyündeki insanlar, Avrupa’dakiler bile onu pratiklerinden tanıdı. Tanıyınca kazandı. Kazanınca önce proje vesaire dediler, sonra da tebrik ettiler. Eğer Maçoğlu gibi biri 3-4 bin nüfusluk bir belediyeden bütün Türkiye’ye sesini duyurmuş ve sonrasında bir ilin belediyesini kazanmışsa, bu bizim başımızı önümüze koyup özeleştiri vermemiz gereken bir durumdur. HDP’nin adaylıkları için 5 Aralık son tarihti. Başvurmamıştım. 12 Aralık’a uzattılar. Birçok Kürt Sivil Toplum Kuruluşu tarafından arandım ve aday olmam için ısrar ettiler. Son güne kadar ısrarı sürdürdüler. En sonunda başvurumu yaptım. Bireyselleştirmek istemiyorum ama demiştim ki, ben bir ilde beş yıl başkanlık yapsam sonra ülkenin cumhurbaşkanı adayı olurum. Çünkü hem ilkeler, hem paradigma, halklara eşit ve adil hizmette pradigmaya bağlı kalıp pratize edeceğime inanıyorum, yapacağım. En zor dönemde üç yıl vekillik yaptım ve bu dediklerimi kısmen yaptığımı zannediyorum. Çünkü halktan gelen tepkiler o yönde.
Bakın, rahmetli Erbakan Hoca’dan tutun şimdiki Cumhurbaşkanı’na kadar hepsi belediyelerle iktidara gelmiştir. Konya Belediyesi Türkiye’nin fotoğrafıydı. AK Parti’yi de iktidara taşıyan belediyeler olmuştur. İktidar için dönüm noktası belediyelerdi.
Ama uzun süredir merkezden atamalarla yerel yönetimlerin sürdürüldüğü, kayyum atamalarının olduğu bir süreç yaşanıyor.
İki-üç yıllık bir süreden bahsetmiyorum. Size 90’lı yıllardan beri gelen bir süreç var diyorum. O zaman Refah Belediyeleri kendilerini nasıl halka anlattılar? O zaman sosyal medya yoktu. Biz de 95’ten bu yana yerel yönetimlerde iktidarız. İktidar olduğumuz belediyelerde kendi paradigmamızı yansıtabilseydik, ideolojimiz hizmete yansısaydı bugün inanıyorum ki kayyumu atayacak cesareti bulamazlardı. Halk da sonuna kadar arkamızda dururdu. 2015’ten önce bırakın bir belediyeye kayyum atamayı, bir meclis üyesine bile ilişemiyorlardı.
“SOKAĞA ÇIKMA YASAKLARI HDP’Yİ ZAYIFLATTI”
Peki, 2015’ten sonra ne oldu da böyle bir durumla karşı karşıya kalındı?
Sokağa çıkma yasaklarının büyük oranda etkisi oldu. 80 milletvekiliyle Meclis’e girmiştik. İktidarı hükümetten düşürmüştük. Dolayısıyla o sokağa çıkma yasaklarındaki pratikler iktidarın elini çokça güçlendirdi, bizim elimizi çokça zayıflattı. Biz buna engel olmak için elimizden geleni yaptık. Kimsenin burnu kanamasın diye canlı kalkan olduk. Havuz medyası bunu farklı yansıtıyordu. Biz de kendimizi yeterince iyi anlatamadık elbette. Şunu da söyleyeyim, bazı yorumlarda; “En zor zamanda bırakıp gittiniz” deniyor. Bir kıyas yapılacak olursa bu dönem bizim dönemimize göre devede kulak değildi. Ben vekiliken dört kez gözaltına alındım. Vekillik öncesi de sonrası da bir soruşturma dosyam yok. Ama vekillikten var. Dört kez evim basıldı. Şu an arkadaşların böyle bir durumu yok, olmasın da. Ama çıkıp bizi değersizleştirmez, itibarsızlaştıramazlar. Partiden istifa ettim, doğru. Gerekçemde partideki kliklerin partiyi halktan uzaklaştırdığı, partiyi paradigmadan uzaklaştırdığı ile ilgilidir. Kimliğimi HDP’ye girince edinmedim. Düne kadar kahraman ertesi gün hain ilan edebiliyorlar. Böyle bir mantık olabilir mi?
Sizi kim hain ilan etti?
Mardin İl Örgütü’nün açıklaması ki ellerine tutuşturulmuş belli. Muhtemelen genel merkez onlara böyle bir mail attı. Onlarda kalkıp bu istifanın sistemin karalama aygıtının bir parçası olduğunu söylediler. Bunu görünce hem güldüm, hem üzüldüm. Yazıklar olsun. Bu açıklamayı yapanlar gelsinler benimle karşılıklı yayına çıksınlar. Kim en zor zamanda nerede yer almış söylesinler. Gündem Rojava’yken, Demirtaş’ın sağlığıyken, cezaevindeki tutukluların hak ihlalleriyken, kayyumlarken kalkıp kendilerince beni itibarsızlaştırmaya, bana laf yetiştirmeye çalışıyorlar. O açıklamayı yapanlar Rojava için bir tane açıklama yapma cesaretini gösterememiştir. Demirtaş’a niye sahip çıkmıyorlar? Demirtaş, Kürt siyasal hareketinde sadece partiyi değil, 6,5 milyon oyu aileleriyle birlikte hesapladığınız zaman 13-15 milyon insan eder ve Demirtaş bu iradeyi temsil ediyordu. Bu devasa toplumu, halkı temsil eden bir irade olarak Demirtaş’a sahip çıkmamız gerekiyordu. Yoksa çok sevildiği, başarılı olduğu için değil. Cezaevinde yatan herkes için bizim eylem yapmamız lazımdır ama Demirtaş o cezaevinde yatan insanları da temsil ediyor, onların da iradesidir. Dolayısıyla, kasıt mı dersiniz, yanlış mı dersiniz, hata mı dersiniz ne derseniz deyin, biz o noktada eksik kaldık. Halk da bunun farkındadır. Toplum bunu kabul etmemektedir. Demirtaş’ın sözlerini ara ara paylaşıyorum diye Alican Önlü; “Demirtaş’ın adını ağzına alma” diye mesaj attı. Hala gönüllerimizde başkan olan Demirtaş’ın bir mesajını paylaşınca böyle bir mesaj geliyor. Bir partinin örgütlenmeden sorumlu olan genel başkan yardımcısının HDP’deki varlığı HDP’yi küçültür. Nitekim HDP’nin oyu azalmıştır. İktidar yüzünden bir şey yapamıyoruz deyip bu işin içinde çıkacak ve bir köşeye mi çekileceğiz. HDP içindeki klikleri kast ediyorum.
“HDP içindeki klikleri kast ediyorum” derken kim ya da kimlerden bahsediyorsunuz? Partinin başındakiler diyorsunuz. Örneğin, Pervin Buldan, Sezai Temelli’yi hedef alıyor bu sözleriniz?
İsim vermeyeceğim. Hasip Kaplan da benden çok önce benzer bir şey söylemişti. Kim olduklarını söyleyeyim, kim HDP’nin paradigması doğrultusunda kendi bulunduğu pozisyonu hizmet ettirmiyorsa, kendi pozisyonunu kendi çıkarlarına işletiyorsa o kişilerdir. Size bir örnek daha vereceğim. En son genel kongre için halkın istekleri nedir diye bizi görevlendirdiler. Söyleyeceklerimde zerre yanlış bilgi yoktur. Beş il gezdim, en az 3 bin insanla görüştüm. Demirtaş’ın ismi dışında bir isim duymadım. Bir Allah’ın kulu başka bir isim demez mi? Demedi. Bütün milletvekili arkadaşlarımız, Merkez Yürütme üyesi arkadaşlarımız, Parti Meclis üyesi arkadaşlarımız, il ve ilçe eş başkanlarımız hepsi bu yaşadığımı yaşamıştır. Salonda da gençler Demirtaş için imza topluyormuş ve orada engellendiler.
Parti yönetimi tarafından mı?
Valla oradaki görevliler tarafından. Leyla Halit orada bir konuşma yapmıştı ve konuşmasında; “Sizde eş başkanlık olmasına karşı neden Selahattin Demirtaş’ı yeniden seçmiyorsunuz” demişti. Bütün salon ayakta alkışlamıştı. Bu üç yıl içinde çok zor şeylerle de karşılaştım. Keşke görmeseydim dediğim şeyler de oldu. Kan kaybından kucağımızda ölen çocuklar oldu… Partide makam, mevki sahibi olan birinin eski bir milletvekiline bunları söylemeye hakkı yoktur. Bunu düzeltmeleri için üst düzey bir parti yetkilisiyle görüştüm, geçiştirdiler. Kendimi yalnız hissetmiyorum. HDP’ye girerken de çok saldırıya maruz kaldım. En zor dönemde Meclis’te en çok grup konuşması olan benim. Ben 80 milyonun gözü önünde o Meclis kürsüsünde iktidarın hukuksuzluklarını, haksızlıklarını yüzlerine vuruyorsam kusura bakmasınlar bizim değerlerimizle bir yere gelenlere karşı da çıkarım eleştirimi yaparım, hakkı savunurum.
“Genel Merkez’de Demirtaş’a karşı bir tepki olduğu hissediliyor”
Siz parti içinde Demirtaş’a yönelik bir tepki olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Genel Merkez’de öyle hissediliyor. Bir akredite mi, tavır mı ne derseniz artık, olduğu hissediliyor.
Demirtaş’ın açıklamalarında partisiyle bir sorun yaşadığına yönelik bir beyan bulunmuyor, sorun olmadığı görülüyor. Örneğin, adaylık konusunda da kendisi adaylık istemediğini beyan etmişti.
Artık o kadar özele inmeyeceğim. Eleştirilerim, mevcut HDP yapısına değildir. Eleştirilerim, şu anda yönetimi elinde bulunduran bir guruba, bir kliğe yöneliktir. Bunu halkımız iyi bilsin istiyorum. Hakkımda bir dosya hazırladıklarını söylemişler; “Zaten ihraç edecektik” demişler. Peki, düşmana benzeşmek ne demek acaba? İktidar da, “Geçmişte şunu yapmışsın gel şimdi hesap ver” demiyor mu? Kendilerince senin yaptığın bir konuşmayı “örgüt propagandası” diyerek iddianame başlatıyor. Şu an düştükleri pozisyon budur.
Peki, hakkınızda böyle bir dosya hazırlamaya niçin gereksinim duyduklarına ilişkin ne dersiniz?
Ara ara özeleştiri olarak paylaşımlar yapıyordum. Örneğin, istifa etmeden bir hafta önce Roboski davasını satanlar kimdi, HDP’nin hukuk komisyonu kimdi, bir disiplin soruşturması başlattınız mı diye bir paylaşım yaptım. Eğer bu yüzdense ben iftihar duyuyorum.
HDP neden Roboski’yi gündeme getirdiğiniz için hakkınızda bir dosya hazırlasın? Raboski’yi takip eden partilerden biri…
Dışarıda savunuyoruz, kendi içimizde neden savunmuyoruz.
HDP içinde Roboski’ye yaklaşım nedir?
HDP’nin bununla ilgili bir hukuk komisyonu var. Ayhan Bilgen bu nedenle başkanvekilliğinden istifa ediyorum demişti. Sonra istifa etmedi. İkna mı edildi, ne oldu bilmiyorum.
Neyi ima ediyorsunuz?
O kadar da içinde değilim. Yalnızca tweetini hatırlıyorum.
Biraz önceki ifadeniz; “Parti dışarıda savunuyor içeride savunmuyor” idi. Dolayısıyla Ayhan Bilgen’in bir tweetine indirgeyebileceğiniz bir şeyden bahsetmiyoruz zannediyorum. Sorumu tekrar ediyorum, parti içerisinde Roboski’ye yaklaşım nedir?
Şudur; hukuk komisyonudur. Bu davaya bu komisyon bakıyordu. Veli Encü, komisyondakiler kimlerdir açıklayın demişti. Komisyon davanın neden düştüğünü, kim ya da kimlerin ihmali olduğunu vesaire araştıracaktı. O zaman sormuştum, bu komisyon ne bulgulara ulaştı. Dolayısıyla içeride savunulmuyordan kastım bu komisyon nedir çıkın açıklayındır. Halk bunu merak ediyor. Ne yapmış bu komisyon açıklansın.
Hâlâ soruma yanıt alamadım. “HDP Roboski’yi savunmuyor” ifadenizi destekleyecek somut bir bilginiz varsa onu söyleyebilir misiniz?
Kendi içinde bunu aydınlatma zorunluluğu var. Bunu kamuoyuna izah etmek zorundadır. Bu komisyon kuruldu mu? Kurulduysa ne aşamadadır? Hiçbir şey bilmiyoruz.
Peki, siz sordunuz mu? Parti içinde bunu gündemleştirmediniz mi?
Bize hiç bilgi verilmedi.
Siz bizzat sordunuz mu?
Sosyal medyada sormuştum.
Bu kadar önemsediğiniz bir konuyu parti içinde değil sosyal medyadan mı sordunuz?
Birebir parti yetkililerle görüşme olanağı olmadığı durumlarda sosyal medyada uygun bir dille ifade etmişizdir. Parti içinde konuşma olanağı kalmadığı için.
Peki, sizin istifanız ve bu eleştirileriniz üzerine siyasettin gündemindeki yeni partileri, yeni ittifakları da sormak isterim. HDP’den de kopuşlar yaşanabileceğini düşünüyor musunuz? Başka bir parti çıkar mı? Bu tartışmalar bunun işareti midir?
Öyle görünüyor ki zaten birçok istifa olmuş. Bana ulaşıp bildiren çok oldu. 15-20 isim geldi. Bunlar sadece bana mesaj atanladır.
Bu istifalar hangi düzeyde gerçekleşiyor?
Üyelik düzeyinde. Eski vekil adayları, eski il yöneticileri, eski ilçe başkanları gibi insanlar istifa etmiş, ediyor. En son genel merkezden biri haberdar etti; “Seninle ilgili dosyaya seninle alakası olmayan şeyler de koyacaklar. Amaçları seni susturmak, itibarsızlaştırmak. Her şeye hazırlıklı ol” dedi. Bunu özellikle yazmanızı istiyorum. İstifamdan sonra sustum ama onlar Batman, Mardin il yöneticilerinin ellerine bir kâğıt tutuşturup, “Milletvekili yapmadığımız için” vesaire dediler. Bu yakışmaz. Gerekçem bireysel değil, yapısaldır, halksaldır. Bunları bıraksınlar da benim gerekçelerime yanıt versinler. Bana şimdi halka karşılığı yok diyorlar ama Cumhuriyet tarihinde ilk kez Araplar’dan çok fazla oy aldık ve bunda benim varlığım etkili oldu. Midyat’ta ilk kez yüzde 50 oy almıştık.
Peki, istifanız üzerine Davutoğlu’nun partisine geçtiğinize ilişkin bir iddia dile getirilmişti. Yalanladınız. Ardından geçen zaman içinde sizinle her hangi bir iletişim kuruldu mu veya siz kurdunuz mu? En azından bir dirsek teması söz konusu mudur?
İstifa döneminde de şu anda da amcamın beynine tümör bulundu, onun sağlığı için uğraşıyorum. Yine isim vermeyeceğim ama istifadan sonra arayanlar oldu.
Davutoğlu’ndan mı Babacan’dan mı arayan oldu?
Bilgi vermek istemiyorum. Her ikisine de başarılar diliyorum. Nötr olarak yerimi muhafaza ediyorum. Kendi çizgimdeyim.
Peki, HDP’nin içinden kopuş veya istifaların artmasını bekliyor musunuz?
Eğer HDP’de ciddi bir reform olmazsa evet. Yeni yapılanma diyorlar, hikâye. Estetik anlamda Rönesans bir harekete ihtiyaç var, yapısal anlamda da bir reforma ihtiyaç var. Eski neşe, eski enerji yok. En zor dönemde, cenazelerin olduğu dönemde bile Demirtaş dengeyi korurdu. Belli bir düzeyde espri yapmasını bilen nadide bir başkandı. Demokratik, meşru eylemler geliştirilebilir. Halk bunu bekliyor. Gerçekten Türkiye’de iktidar da muhalefet de siyaseten tıkanmış durumdadır.
Yeni bir muhalefet partisine ihtiyaç var mı diyorsunuz.
Herkes kendi ölüsüne ağlıyor. Her parti kendi ölüsüne ağlıyor. Halkın temel sorunlarından ziyade kendi ideolojik bakışlarıyla halka bakıyor. Bu tıkanmadır. Bir ekmek, doğalgaz, su zammı sadece CHP’yi, MHP’yi, AKP’yi değil, HDP’yi de ilgilendiren bir şeydir. Hasankeyf’te de etkisiz kaldık. Gezi’yi çok kutsallaştırdılar ama Hasankeyf için aynı şey olmadı. Kayyumlar için yapılan Hasankeyf için neden yapılmıyor? Kayyumlar illa gidecek ama Hasankeyf bugün giderse yarın tekrar yok!
Bir de son olarak Ahmet Davutoğlu’nun partisinden teklif alırsanız sıcak bakar mısınız?
Görüş alışverişinde bulunmak isteyenler oldu. Halk için, bölge için, Ortadoğu için herkesle edindiğim tecrübeler neticesinde herkesle görüşürüm. En zor durumda vekillik yapmışız ve bir daha ne ülkenin doğusunda ne batısı kimse aynı acıları yaşamasın diye edindiğim acı tecrübeleri paylaşırım. Paylaşmam da lazım. Çünkü ilmin zekâtı paylaşmaktır denir. Dolayısıyla o tecrübelerimin bir sorumluluğu var. Şu an HDP’den arkadaşlarımla da görüşüyoruz. Fikirlerimi çıkar yine beyan ederim. Yeter ki halkımızın selameti için oldu. Bunun için kimseye bir rezerv koymuyorum. Ben halkımızın selameti için katkımı sunarım. EYLEM YILMAZ-KRONOS