“16 Ağustos
“3 Eylül
Cevizli ilerisindeyiz.
Gece saat 12de çadırlarımızı sökerek Pertek’ten hareket ettik. Sabaha kadar yol yürüdük. Nihayet saat 7de bir su kenarında konakladık. Fakat derenin içi insan leşleriyle dolu olduğundan, susuzluktan öldük. O kadar yürümüşüz ki ayakta duracak kuvvetim yok. Ya Rab sen kurtar bizi buralardan…”
Ajandada yer alan bu fotoğraftaki kişinin Yusuf Kenan Akım olduğu tahmin ediliyor
“5 Eylül
Bu gece Hozat’ta kaldık yine. X— onu rüyamda gördüm. Toprak üstünde yatmaya o kadar alışmışız ki, görüyorsunuz rüya bile görüyoruz.
Bugün başefendi ile birlikte Hozat’ta hamama girdik. Birkaç gündür çok harab olmuştuk. Hamamda bütün yorgunluğumuz çıktı.”
“7 Eylül
Sabah erkenden ormandan hareket ettik, bir köye geldik. Bütün asker köyü talan etti. Bal peteklerine girmişler, çoğunun yüzünü, burnunu ve her tarafını arılar sokarak şişirmiş. Hasta bir vaziyetteler. İkindiye doğru bir dağ eteğinde çantalarımızı bıraktırdılar ve dağa tırmandırdılar. Sabaha kadar da sıradağ tepelerini bekledik. Hepimiz uykusuzuz. Dere içinden koyun sürüsü ve insan kümeleri görülüyor. Sabahı bekliyoruz. Çok susuz kaldık.”
“9 Eylül
Ah bugün İzmir’de olsaydım. Halbuki dağ başında Kürtlerle uğraşıyoruz.
Hep o…. X
Bugün de dağları ormanları tarayarak ovaya geldik. Bizim bölük Şam Uşaklarının başı olan Şeytan Ali’nin kafasını ve bir çok daha insan öldürerek hepsinin kafasını getirdi. Şimdi bizim bölük çok gözde, bütün zabıtlar kahraman bölük diyorlar. Ali Galip Paşa bizim bölüğün gözlerinden öptüğünü telefonla söyledi. Geceyi Ovacık’ın bir saat ilerisinde geçirdik. Yine çok yorgunuz….”
“10 Eylül
Bugün dağlar ormanlar tarandı. Bizim bölük, azılılardan birisinin kellesini getirdi. Başka bir bölük de Seyithan’ın kafasını getirdi. Bizim bölükte Ruşen isminde er var. Bütün kafaları o kesiyor.
Buralarda çok sefil kaldık…”
“11 Eylül
Bugün de dağları tarıyoruz. İnsan leşlerinden derelere girilmiyor. Burası o kadar soğuk ki adeta donuyoruz. Gece herkes of anam diye ağlıyor. Dünyanın en büyük cefasını biz çekiyoruz. Bu günlerimde hep seni düşünüyorum X, hep seni.”
“12 Eylül
Bu sabah erkenden kalktık. Yine dağlarda tarama harekâtı yapıyoruz. Her gün kafa kesmekle uğraşıyoruz…..yan yazı: Bugün arkadaşlar yağ bulmuşlar, pirinç aldık, güzel bir pilav yapıp arkadaşlarla yedik.”
2. yan yazı: Artık insanlıktan çıktık, çok perişan olduk.”
“15 Eylül
Yan yazı:
Bu gün Söğütlü köyünü taradık. Şüpheli insanları topladık. Koç Uşağının ele başısı olan İbrahim ağayı bugün dere içinde kurşunla öldürdük…”
Tarihçi Zeynep Türkyılmaz Agos Gazetesi’nden yayınlanan günlükle ilgili şu tespitleri yapıyor:
“Dersim Soykırımı’nı şu ana kadar göremediğimiz bir açıdan anlatan bu vurucu satırlar, Atatürk Kitaplığı’nın yakın zamanda internet üzerinden kullanıma açtığı dijital kaynaklar arasında bulunan, 1938 yılına ait bir hatırattan alınma. Zorunlu askerliğini yapmakta olan bir asker tarafından, bizim kuşağın Ece Ajandası diye bildiği, eski adıyla Ece muhtıra defterine 27 Temmuz ile 25 Eylül arasında Osmanlıca yazılmış notlardan sadece birisi. Bazen bir, bazense birkaç farklı seferde çabucak karalanan, ancak her gün düzenli olarak tutulan bu hatırat, Dersim’de yaşanan vahşeti ilk defa emir komuta zinciri içindeki uygulayıcılarının perspektifinden, araya zaman girmeden, sıcağı sıcağına anlatıyor.
9 Ocak günü yazılan, “Çok canım sıkılıyor biraz sokağa çıktım,” sözleriyle başlıyor bu günlük notlar. Ondan önceki birkaç sayfa yırtılmış gibi görünüyor, ancak kim tarafından ve ne sebeple yırtıldığı muğlak. Kesin olmasa da isminin Yusuf Kenan Akım olduğunu tahmin ettiğimiz bu Samsunlu gencin ne mesleğini, ne eğitimini ne de neyi sevip sevmediğini biliyoruz. Annesi babası kardeşleri ve birkaç iyi arkadaşı olduğunu öğreniyoruz notlardan. Hatıralar askere gitmeyi beklerken geçirdiği, boş zamanın bol olduğu bir dönemde başlıyor. Ara sıra sinemaya ve konsere gittiğini, roman okuduğunu, arkadaşlarına, akrabalarına ille de sevgilisi Nedime’ye bol bol mektup ve kart gönderdiğini biliyoruz. Kendine dair son derece az detay barındıran bu hatırata, yazarının Nedime adlı bir kadına olan yoğun, şüpheci ve bazen de saplantılı aşk, damgasını vuruyor. Hemen her gün en az bir kez, ‘Nedimem’, bazen de kod adıyla ‘X’, ya da ‘hain’ diye seslendiği sevgilisine özlemini, hasretini, kızgınlığını, öfkesini, ve şüphesini not ediyor. Belki de bu hatıratın başından sonuna kadar, hiçbir koşulda unutulmayan, değişmeyen tek şey Nedime’ye duyduğu yoğun hisleri ifade etme ihtiyacı ve ondan gelen ya da gelmeyen cevabın yarattığı ruh halinin kaydı. YAZININ TAMAMI İÇİN TIKLAYIN