İngiltere’de bugün seçim var.Ülke, 3.5 yıldır Avrupa Birliği’nden (AB) çıkışı hayata geçiremeyince siyaset bir kez daha tıkandı ve Boris Johnson seçime gitti.
Palavracı.
Gazeteler, 40’ın üzerinde yalanını tespit etmiş.
BBC’ye göre, partisinin seçim vaatlerinin yüzde 90’ı yanıltıcı.
Britanya’da gazeteciler şaşkın, “Böyle sistematik ve utanmadan yalan söyleyen bu da yanına kalan bir kişiyi daha önce görmedik.”
Ben gördüm.
Ve nedenini de söyleyeyim: Halk umursamıyor.
**
Sadece kendini düşünen, bir dediği diğerini tutmayan, basını düşman ilan eden iktidarlar dönemini yaşıyoruz.
Gazeteci, hastanede yerde yatan bir İngiliz çocuğun fotoğrafını göstermek istiyor Boris Johnson’a.
Ne yapsa beğenirsiniz, telefonu kaptığı gibi cebine atıyor. Bu da yanına kalıyor.
**
Demokrasilerde denge, denetim, hesap verilebilirlik çok çok önemli.
Bunun için de oturmuş bir siyasal sistem, bağımsız yargı ve medya olmazsa olmaz.
Son dönemde gözlemlediğim çarpıcı gerçek ise şu:
Halk umursayacak, halkta bir karşılığı olacak.
Halk umursamıyorsa gazetecilik çaresiz kalıyor.
**
İngiltere’de herhangi bir gündemde mutlaka ana muhalefetin gölge bakanları da çıkar BBC’de tezlerini ortaya koyar. Cebinden dünyanın en muteber kamu kanalını fonlayan halk da izler.
Medyanın kamuoyunu oluşturma gücünü asla küçümsemiyorum.
Kamuoyu oluşturuyor fakat son tahlilde kamuoyu tercihlerinde tek belirleyici değil.
Halk, bildiğini okuyor.
Umursuyor veya umursamıyor.
Kritik dönemeçlerde, iktidarın temel yanlışlarına değil, kendi çıkarlarına odaklanıyor.
**
İngiltere, tartışmalı bir referandumla AB’den çıkma kararı (Brexit) aldı.
Boris Johnson diyor ki, ne pahasına olursa olsun bunu yapacağım.
Karşısındaki hiçbir partinin tutumu bu kadar net değil, AB’de kalmayı savunanlar dahil.
Öyle olduğu için de bugünkü seçim, adeta ikinci bir referanduma dönmüş durumda.
Mevcut başbakana evini, işini emanet etmeyecek olanlar, sırf Brexit konusundaki kararlılığından dolayı oy verecek.
Boris Johnson’ın tek başına iktidara gelme ihtimali güç görülse de, halka alternatif sunamayan parçalı muhalefetten istifade eden bir üstünlüğü var.
**
Halk, başbakanın yalanlarını, güvenilmezliğini, yanar döner tavrını umursamıyor.
Umursadığı şey başka ve sandığa o kararlılıkla gidiyor.
**
Haliyle dünyayı kasıp kavuran bu popülist dalgada gazeteciliğe düşen mühim bir misyon var:
Gazeteci bir hafızadır elbette. Lakin tek başına bir sicil memuru olmamalı.
Tıpkı, politikacılar ve ardındaki karar mekanizmaları gibi tarihe etki etmeli, edebilmeli.
Tarih yapan ve yazan olmalı.
**
Halk umursamıyor.
Doğru.
Umursaması için ne yapmalıyız?
Soru bu ve epey zamandır buna kafa yoruyorum.
Çıkışı bulan, tarih yazar.