Av. MEHMET TAHSİN-TR724.COM
Hırsız, soyduğu evin balkonundan atlayıp kaçacakken ayağı kayar, düşer ve kolu kırılır. Kadı Karakuş’un karşısına dikilir ve hırsızlık için girdiği evin sahibinden şikâyetçi olur. “Kadı Efendi, ben bu adamın evine hırsızlık için penceresinden girmiştim. Başıma bunlar geldi; şikayetçiyim!” der.
Kadı, ev sahibini çağırıp sorguya çeker; o da “Efendim, suç benim değil, boyacının… Ben pencereyi boyattım ama boyacı fazla boya kullanmış, o yüzden kayganlaşmış.” diyerek suçu boyacının üstüne yıkar.
Bu defa boyacı derdest edilip getirilir ve sorgulanır. Adamcağız bir mazeret bulamayınca, Karakuş onun idamına karar verir.
Görevliler zavallı boyacıyı alıp idam sehpasına götürürler; ne var ki, boyacının boyu uzun olduğu için idam sehpası çok kısa kalır ve idam bir türlü gerçekleştirilemez. Durumu Kadı Karakuş’a haber verirler. O da “Gidin kısa boylu bir boyacı bulun ve onu asın!” der.Yok canım olmaz böyle şey demeyin, olur.
2015 yılı sonlarına doğru bazı sosyal medya trolleri “Zaman Gazetesi’ne el konulacak” dediğinde kimse inanmamıştı. Bir gazeteye el konulduğu ihtilal dönemlerinde bile görülmüş değil. 12 Eylül darbecileri bile bazı gazeteleri beğenmediği haberleri bahane ederek sadece kısa bir süre kapatmışlardı. Hiçbirinin aklına el koymak gelmemişti. Üstelik aynı darbeci generaller döneminde yapılan anayasaya “Kanuna uygun şekilde basın işletmesi olarak kurulan basımevi ve eklentileri ile basın araçları, suç aleti olduğu gerekçesiyle zapt ve müsadere edilemez veya işletilmekten alıkonulamaz.” şeklinde madde bile konuldu.
Vakıa o zaman kadar bazı medya gruplarına, patronlarının bankacılık sektöründeki alengirli faaliyetleri nedeniyle el konulmuştu. Çünkü Türkiye’de bankacılık kanunları çok acımasız. En küçük bir falso halinde banka sahiplerinin ve yakınlarının her şeyine el konulabiliyor. Zaman Gazetesi ortakları için böyle bir şey ihtimal dışıydı. Ne bankacılık işleri vardı ne de üçüncü şahıslara borcu. Böyle olmasına rağmen, iktidarın anayasayı çiğneyecek kadar gözünün döneceğine kimse ihtimal vermedi.
Maalesef olmaz denilen oldu. 4 Mart 2016’da Zaman’a el konuldu. Yüzlerce polis eşliğinde merkez binaya gelen kayyımlar, Tahsin Kaplan, Metin İlhan ve Sezai Şengönül, birkaç gün içinde üst yönetimin tamamının işten çıkardı.
Sonrasını biliyorsunuz. Havuz Medyasından topladıkları kaşarlarla iktidarın tam da istediği gibi bir gazete çıkarmaya başladılar. Ama bir gün önce 650 bin satan gazete bir gün sonra 6 bin satınca şirket kısa sürede batma noktasına geldi. Bir nevi bilerek batırıldı.
Tabi burada kalmadı. Önce basmadıkları ve dağıtmadıkları gazete için eski abonelerden milyonlarca lira parayı zorla tahsil ettiler. Sonra gazete çalışanlarına ne gerekçeyle olduğu açıklamayan ödeme emirleri gönderdiler.
“DELİL YOKSA UYDUR!”
Ardından delil bulmak ümidiyle el koydukları Zaman’ın şirket yapısında, yürürlükteki kanunlara göre suç teşkil eden bir şey elbette bulamayınca bu defa da son dönemde çokça rastladığımız “delil yoksa uydur” yöntemine geçtiler.
Önce uydurma bir vergi denetimi yapıldı. Serpil ERDEM ve Mehmet MARAŞ isimli müfettişler “uydurma gerekçelerle” geçmiş döneme ilişkin astronomik vergi cezaları kestiler. Doğal olarak kayyımlar bu cezalara itiraz etmeyip kesinleşmesini sağladılar. Her bir yöneticiye ayrı ayrı ortalama 250 milyon lira, toplamda 1 milyar lirayı geçen vergi cezaları kesildi ve ardından malvarlıkları haczedildi. Çünkü amaç vergi cezası üzerinden tüm malvarlıklarına çökmekti. Hatta hissedarların çocuklarının üzerine kayıtlı gayrimenkuller dahi “yasaya aykırı işlem yaparak” tapu sicilinden babasının üzerine geçirtip satışını yaptılar.
Bu ekip, Zaman’ın yayıncı şirketi Feza Gazetecilik AŞ’nin 1 Eylül 2016 tarihli KHK ile kapatılmasına kadar şirketi yönetti. Zaten 1 Eylül sonrasında da kayyım yetkileri tamamen TMSF’ye geçti.
KAYYIMLARIN SON MARİFETİ
Şirketlerin devlete olan borçlarından şirket yöneticileri şahsi mal varlıklarıyla sorumludur. Zaten Zaman’ın eski yöneticilerine de olmayan bir vergi borcu çıkararak bu bahaneyle el koymuşlardı. Halbuki 3 Mart 2016 itibariyle Zaman’ın devlete tek kuruş borcu yoktu ve bütün vergiler, sigorta primleri vs. son kuruşuna kadar ödenmişti.
İşte çok iyi şirket yöneticisi oldukları iddia edilen bu kayyımlar, göreve geldikten sonra ödemeleri gereken SGK primlerini ödememişler. İyi ya bundan şahsi olarak sorumludurlar diyebilirsiniz. Öyle olmamış.
Zaten iktidar bu kayyımlar aleyhine dava açılmasını önlemek için yasal düzenleme yapmış ve kayyımlara bir nevi “elinizi korkak alıştırmayın, talan edebildiğiniz kadar edin” mesajı vermişti.
Geçtiğimiz haftalarda Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), ödenmeyen primler için sorumlu olması gereken kayyımlara değil de konuyla hiç ilgisi olmayan eski yöneticilere haciz işlemi başlatmış. Tıpkı Kadı Karakuş’un “boyacı uzun boylu çıktı, kısa boylu bir boyacıyı bulup asın” demesi gibi. Madem devletin atadığı kayyımlar ödemedi, o zaman eski yöneticileri bulun onlar ödesin dediler!
SGK’nın bu parayı talep ederken dayanağı da elbette bir KHK.
(3) Kapatılan gazete ve dergiler, yayınevi ve dağıtım kanalları ile özel radyo ve televizyon kuruluşlarına ait olan taşınırlar ve her türlü mal varlığı, alacak ve haklar, belge ve evrak Hazineye bedelsiz olarak devredilmiş sayılır, bunlara ait taşınmazlar tapuda resen Hazine adına her türlü kısıtlama ve taşınmaz yükünden ari olarak tescil edilir. Bunların her türlü borçlarından dolayı hiçbir şekilde Hazineden bir hak ve talepte bulunulamaz. Devre ilişkin işlemler ilgili tüm kurumlardan gerekli yardımı almak suretiyle Maliye Bakanlığı tarafından yerine getirilir. (668 sayılı KHK m.2/3)
Bu KHK ile el konulan kurumların malvarlıkları hazineye devrediliyor. Bu kurumların (varsa) devlete veya üçüncü şahıslara olan borçları bu malvarlıkları içinden ödenmesi gerekirken, alacaklılar hazineden hiçbir hak talep edemiyor. Zaten hissedarların uydurma bahanelerle her şeyine el konulup eşe dosta peşkeş çekilmiş. Geriye borçla hiç ilgisi olmayan eski yöneticilerin malına mülküne, emekli maaşına göz koyulmuş!
Devlet zoruyla el konulan mal ve alacakları sahiplenen TMSF, borçlara gelince topu başkasına atarak, el konulan şirketleri ne kadar mükemmel yönettiklerinin reklamını yapıyor. Talan ettikleri şirketlere ait rakamları çarpıtarak kendilerini başarılı gösteriyor. TMSF başkanı Muhittin Gülal bu aralar, başkalarının dişiyle tırnağıyla kazandığı sermayenin üzerine oturmuş, başarılı iş adamı pozları veriyor.
Şunu kimse unutmasın: Yapılan her şey kayıt altında. Hangi şirkete hangi savcı kayyım atanmasını talep etti, hangi hâkim kayyım atadı, hangi kayyım şirketi talan etti… Sadece bugün halen TMSF’nin yönetiminde bulunan 838 şirket değil, el koyup kapattıkları şirketler için de aynı şey söz konusu. Bu talancıları koruma altına almak ve yargılanmaktan kurtarmak için değil yasa çıkarmak anayasa bile çıkarsalar faydası yok.
Büyük usta Fatih Kısaparmak ne güzel söylemiş:
Utanmadan haram lokma yutanlar
Duymasa da Mısır’daki sultanlar
Hortum saltanatı yıkılır elbet