Üstâdımız Bedîüzzamân Saîd Nûrsî Hazretleri elleri kelepçeli bir şekilde yola çıkarılır, namâz vakti gelince “namaz kılmak istediğini kelepçelerin çıkarılmasını” istemesine rağmen âhesterevlik edilir, bir süre sonra kelepçeleri çözülmüş halde kendisini gören, şaşıran jandarmalara “olsa olsa namazın kerametidir” der ve namâzına devâm eder.
Namâza olan sevgisi ve düşkünlüğü bir kerâmete dönmüş, kelepçeleri çözüp atmıştır.
Hakîki imânla namâz sevgisi bütün kayıtları söküp atar, namâz kılmak isteyeni hiçbir varlık durduramaz çünkü yardımcısı Allâh’tır.
Rabbimiz “namâz aşığı” kuluna namâz için bütün yolları açar.
Niyetimizin sıhhati ve bir seccâde ile heryer bize mescit oluverir.
Mahkemede namâz vakti sıkışınca “namâz kılmak” istediğini söyler, hâkim izin vermez, Üstâd Hazretleri hiç aldırmaz, seccâdesini yere atar ve namâza durur.
Bağırıp, çağırıp mahkemeyi ta’til eden hâkime “Biz namâz için yaşıyoruz” der.
O’na göre, dünyâda en önemli hakîkât imân ve imândan sonra namâzdır.
Evet, bizler namâz için yaşıyoruz, imân ve namâzın hakîkatleri için.
Büyüğümüz’den bir-iki kere dinlemek nasîb oldu, hepimiz duymuşuzdur, uçakta namâz kılmasına müsâde edilmediği halde kalkıp koridorda namâzını kılmış, hosteslerin ve daha sonra pilotun tehdidine aldırmadan namâzına devâm etmiş, pilot “şimdi uçağı indirip sizi polise teslim ederim” deyince de “indirebilirsiniz” diye cevap vermiştir.
Yine Amerika’ya girerken havaalanında seccâdesini yere atıp, cübbesini giyip namâzını güzel güzel edâ ettiğini anlatmaktadır.
Hem Üstâdımız, hem Büyüğümüz namâzda ruhsâtlara değil azimete tâliptir.
Başka konuları tartışabilir, konuşabiliriz fakat bizler namâz hususunda ruhsâtları araştırıp gevşemeye değil, azimetle, ciddiyetle namâza devâma me’mur ve mükellefiz.
Bunları niye mi yazdım ?
Bugünlerde cebr-i hicret etmiş, düzeni bozulmuş, hayâtın acımasız yüzüyle insafsızca ve tekrâr yüzleşmek zorunda kalmış, ağır şartlarda çalışan birkaç arkadaşım arayarak yada yüzyüze görüşmelerimizde namâz husûsunda bir-iki soru sordular.
Yabancı bir memleketteyiz her yerde câmi yok, lavabo, abdest ve namâz çok zor oluyor acaba namazlarımızı “cem” edebilir miyiz ? Yâhut “arabada oturarak” kılabilir miyiz ?
Bu vesîleyle ve üzüntüyle belirteyimki bir süredir okuma, dinleme gibi alışkanlıklarımızda sorun yaşıyoruz.
Okuyamayıp, dinlemeyince maâlesef hayatımızda bir kısım eksikler baş gösteriyor.
Devrin, dehrin hadiseleri, dünyanın ağır çarkı bizi ezerken “Allâh korusun” birde amelimizde problem yaşamaya başlarsak bittiğimiz günün resmidir.
Bizler inandığımız gibi yaşayacağız yoksa yaşadığımız gibi inanırız.
Bizler “Namâz için yaşıyoruz” ve “Namâz dînin direği, ibâdetin ana omurgasıdır.”
Hiçbir şeyden tâviz vermeye niyetimiz yok, olmamalı.
Hele hele namâzdan aslâ ama aslâ tâviz veremeyiz, vermemeliyiz.
Büyüğümüz “Miraç Enginlikli İbâdet Namâz” isimli kitabında uyarı mahiyetinde “Namâza musallat olan hastalıklar” ana başlığı altında dört noktaya vurgu yapıyor ;
- Şeytân’ın vesvese vermesi
- Şeytân’ın namâzda hırsızlaması
- Namâzda tembellik
- İbâdete karşı yorgunluk
İşte bize musallat olan dört belâ, bunları tekrâr tekrâr okumak, anlamak, engellemek gerektiği gibi, bence “Namâz” kitabını onlarca defâ bıkmadan yılmadan okumak lâzım.
Bakınız Hocamız “Namâzda tembellik” için neler söylüyor ;
“İnsan, namaz ibadeti ile tıpkı günebakan çiçeklerinin güneşe bakarak gelişimlerini tamamlamaları gibi gelişmesini tamamlayabilir. Günde beş defa Rabbine teveccüh ederek, pörsüyen duygularını, solan şuurunu yeniden canlandırabilir. Zindeliğini yeniden kazanıp O’na olan ahd ü peymânını yenileyebilir.”
Bizleri herdem yeniden canlandıran, günde beş vakit Rabbimiz’in huzuru ile hayâttar olmaya vesîle olan namâz mü’minin mirâcıdır.
“Bu yönüyle namaz, Allah’ın bizlere en büyük bir lütfudur.”
Her gün beş vakit, yepyeni dirilmeler yaşamak için namâza muhtâcız.
“Öte yandan namaz kılan ve Rabbinin huzurunda manen dolan bir insan, atılacağı ticarî hayatında da mahzurlu şeylerden olabildiğine kaçınır.”
Evet, namâz bir zırhtır bizi menhiyâttan, günâhlardan muhâfaza eder.
“Özellikle gün ortasında kıldığı öğle ve ikindi namazları, insanın murakabe ve muhasebe hislerini coşturur; o mekanizmayı harekete geçirir ve insanı yanlışa düşmekten korur.”
Günün en hareketli en problemli saatlerinde Rabbimiz’e dönüp onunla ahd ü peymânımızı yenilemek ne kadar önemli.
“Akşam, yatsı, teheccüt ve sabah namazları ise;
“Nâçar kaldığın yerde
Nâgâh açar ol perde
Derman olur her derde…”
(İbrahim Hakkı) dizeleriyle anlatılmak istenen esrarın tecellî merkezleridir.”
Gevşeyen gerilimimizi devâmlı surette namâz ile onarmalıyız.
Hele geceler, hele geceler.
Kulun Rabbine kimsenin olmadığı alanda, en yakın olduğu an, vuslât-huzûr ânı, Berzâh Meş’alesi yakma vakti, harem dairesi ve ikrâma açık geceler.
Gecenin sonlarında kullarına yönelip “isteyin vereyim, isteyin avfedeyim” diyen Rabbimiz’den istememek gafletin en büyüğü değil midir ?
Dâvâ-i Nübüvvet’in edâsında “gece ibâdeti” elimizdeki en önemli teveccüh-ü ilâhi vesîlesi değil midir ?
“Gece ibâdeti olmayanın gündüz hizmeti olur mu ?” der ve üzerinde defaâtle durur Büyüğümüz.
Sevgiliyle buluşma zamânı olan gecelerimize çok ama çok dikkat etmeliyiz.
“Ayrıca namaz, Müslüman’ın günlük hayatını düzen ve intizam altına alan cebrî bir faktördür.”
Bozulan düzenimizi ayarımızı bir daha namâzla düzenler ve kendimizi tekrâr hizmet, tekrâr ibâdete ayarlayabilirız.
“Namazdaki bu esasları bilemeyen ve sezemeyen insanlar huzursuzluk girdabına kapılır ve bunalımdan bunalıma sürüklenir giderler.”
İşte mü’minin stres, anguaz ve bunalımlarının temel sebebi.
Mâlumdur Muhammed Ali Clay’e babası der ki “Oğlum eğer birgün işlerin ters giderse bil ki namâzlarında sorun vardır, namâzını kontrol et.”
Ve Bütün bunlardan sonra, Büyüğümüz bizleri tedirgin eden, ürküten, korkutan şu ifadeyi kullanıyor ;
“Hâsılı, işlerinin çokluğundan namaza vakit bulamayanlar, ilâhî gerçeklere gözleri kapalı olanlardır.”
Evet, maâlesef bahâne iş çokluğu yada yabancı ortam değil, ilâhi emirlere gözü kapalı olma yoluna girmek ve bizi kuşatmaya başlayan gaflettir. (Allah korusun)
“İmandaki zafiyet, iman esaslarına inanılması gerektiği ölçüde inanmama ve ……. namaz hakikatini kavrayamama, maalesef insanımızı bu türlü düşünceler içine sokabilmektedir.”
Dönüp kendimize iyice bakmalı ” namâzı cem ile kılma düşüncesi, arabada oturarak kılma arzusu ve benzerlerinin bizlere yakışmadığını ” görmeli ve hicâb ile gereğini yapmalıyız.
Hakkında gevşemek için ruhsât aranabilecek en son şey namâz olmalı.
Afvınıza sığınarak, önemine binâen bir daha hatırlatıyorum, biz namâz için yaşıyoruz ve namâz için bu zulme dücâr olduk.
Tekrâr namâza dönmeli, tekrâr kendimizi yenilemeli, ve tekrâr Rabbimiz’in huzûruna burnumuzu sürte sürte giderek “ben geldim Rabbim, senin âsi kulun” demeliyiz.
Namâzı hafifletmek için yol-yöntem aramak yerine namâzımızı çoğaltmalı, her geçen gün ibâdetimizi biraz daha artırmalı ve bu hususta kesinlikle takvâ dâiresinde azimet ile hareket etmeliyiz.
Bizlere yakışan budur.
Namâzda ne gevşemeye, nede gevşeyenlere aslâ müsâmaha etmemeli, keyfe mâ yeşâ ruhsât ve fetvâlarla namâzın (hâşâ) savsaklanmasına yardımcı olmamalıyız.
Bütün bu tembellikten, atâletten, felâketten kurtulmanın yolu Büyüğümüz’e göre şurada saklıdır “kurtuluş yolu, yakîn derecesinde bir iman ve onun hayata yansıtılmasıdır.”
Rabbimiz yardımcımız olsun.
mansurturgutk@gmail.com