Almam demiş. Zaten alamazsın o ayrı hikaye onu konuşmak bile akla ziyan da bugün herhangi bir Avrupa ülkesinden herhangi bir ödül için koşa koşa gideceğini tahmin etmek zor değil.
Karısı dahil kendi kurdukları ya da bizim paralarla besledikleri üfürükten derneklerden kıytırık ödüller almak için nasıl organizasyonlar yaptırdıkları, özel elbiseler diktirip törenlere katıldıkları arşivlerde duruyor.
Dünkü komedinin ortaya koyduğu çok acı üç tablo var.
Birincisi, üniversite öğrencilerinin soru sorduğu yıkama-yağlama seansında Erdoğan’ın adının Nobel Barış Ödülü ile yan yana anılması. Şakasına sorulduysa hiç komik olmayan, ciddi ciddi sorulduysa epey komik olan bu durum, üniversitelerden bilinenden çok daha fazla mal yetiştiğinin bir göstergesi. Sunucunun nasıl şekilden şekile girip sorular sorduğunu görünce “Şu CNN nasıl bir yer ki eski sahibi – yeni sahibi, ayrılanı – kalanı, bir tane düzgün insan çıkmaz mı bir kurumdan?” diye insan sormadan edemiyor. Eli kanlı, iktidarını sürdürmek için kan dökmekten hiç çekinmemiş, (bakınız 7 Haziran – 1 Kasım arasına, bakınız 15 Temmuz hadisesine, bütün sınır dışı operasyonlara) bütün dünyada diktatör olarak artık tescillenen, uluslararası zirvelere katılmayı büyük maharet gören, kendi vatandaşlarını kadın-çocuk demeden hapislerde çürüten, sokaklarda dövdüren ahlaksız bir adamdan başka bir şey değil. Bunu kendisi de bildiği için “almam” derken kendisi de gülüyor.
İkinci acı olay, yok Orhan Pamuk demeyeceğim; Pamuk ülkede her şeyin ırzına geçilirken çıkarmadığı sesle büyük bir hayal kırıklığı, Erdoğan’ın ona terörist demesiyle hiç hak etmediği bir paye ve hiç hak etmediği bir mağduriyet yaşaması cezaevindeki aydınlara büyük bir hakaret olur. İkincisi şu ki, tartışmalı Nobel ödülüne tepki koyarken bile vıcık vıcık hamaset, ‘buradan ne elde edebiliriz’ basitliği ve kurnaz tüccar misali ‘ne koparırız’ hesabı. “Sözümüz geçen ülkelere, boykot edin” dedik diyor da bizim sözümüz üzerine boykot eden yok. Gitmeyenler zaten konunun muhatabı olup daha ödül açıklandığında tepki koyan Balkan ülkeleri. Kimsenin ciddiye almadığı, saygınlığı kalmayan bir ülke ve lideri. Aynen NATO toplantısına giderken “şunlar şunlar olmazsa toplantıdaki kararları veto ederiz” deyip YPG’nin adını ağzına alamaması gibi. “Aptal olma, alırım aklını” diye yazan mektubu sindirip mektubu yazanın ayağına gitmesi gibi. Putin’in pimapenli, japon sobalı müştemilatta bunu ağırlayıp meseleleri dikte etmesi gibi.
Ama bana göre en ama en acı olay şu: Dünkü Nobel Barış ödülü sorusu gerçekten de anlamlı olabilirdi. Türkiye’yi askeri vesayetten kurtarmış, ülkeyi AB’ye sokmuş ya da AB’ye girebilecek seviyeye getirmiş, Cumhuriyet kurulduğundan beri süregelen Kürt sorununu barışçıl bir şekilde çözmüş, Suriye meselesinde daha fazla kan dökülmesini engellemiş, İslam’la demokrasinin aynı anda var olabileceğini ispat etmiş bir ülkenin saygın lideri olarak bir zamanlar dergi kapaklarında yer aldığı gibi çok efsanevi bir lider olarak tarihe geçebilir, bu topraklara bir insan evladının yapmış olabileceği en büyük katkıyı yapmış olarak hayırla yad edilen bir adam olabilirdi. Bunu yapabilecek imkanı da vardı. Tarih altın tepside bu fırsatları sundu ama o altın tepsinin kendisini tercih etti. Hem ülkeye ihanet etti hem de mensubu olduğunu iddia ettiği dinine, milletine, her şeye. Bir zavallı gibi defolup gidecek. Türkiye’de olursa mezarına işemesinler diye önlemler alınacak. Bütün sülalesi Saddam’ın kızları, Kaddafi’nin oğlanları gibi muamele görecek. Damatlarından sapık olanının akıbetinin Saddam’ın damatları gibi olması şaşırtmaz.