Seneler önce idi, bir grup arkadaşımızla skoda arabayla Isparta’ya kadar süren bir gezi yapmıştınız. Dönüşünüzde sen gelip bana şunları anlatmıştın: “Salihli (veya Turgutlu) yakınlarında akşam vakti arabamızın benzini bitti.
Bir kenara çekilip arabanın içinde konuşuyorduk. Yanımızdan çok hızlı bir taksi geçti. Bizi farketmiş olmalı ki, geri geri yanımıza gelip, ‘Hayrola gençler, bir şey mi oldu?’ diye soran beyefendiye benzinimizin bittiğini söyledik. Bize, ‘Öyleyse ne bekliyorsunuz, bir müddet sonra benzinlikler kapanır, ortada kalırsınız gelin ben sizi bir benzinliğe ulaştırayım. Bir bidon alıp buraya benzin getirin’ dedi. Bir hocamızla ikimiz bir bidon alıp taksiye bindik. Kapanmak üzere olan bir benzinliğe geldik. Biz taksiden indik, o da bir işi için İzmir-Karşıyaka’ya gitti. Benzini doldurduk yola çıktık. Elimizde dolu bidon yürüyoruz. Bir yere geldik, tepelerden bir sürü köpek havlayarak üzerimize geldiler. İyice yaklaşıp pardesülerimizden ısırmaya başladılar. Son derece korktuk ben ‘Allahım! Bizi köpeklere mi yedireceksin? Biz Senin için yollardayız!…’ mânâsına şeyler düşünüyorum…. Tam bu sırada hoca arkadaşımız başladı, Büyük Cevşen’de geçen Üveysel Karanî Hazretlerinin münacatını okumaya! Ama nasıl feryad ediyor! Bir müddet sonra köpeklerin her biri bir tarafa doğru bağırıp kaçmaya başladılar… (Bu Münacaat meâlen şöyle: Allahım Sen benim Rabbimsin, ben ise kulum… Sen Yaratan’sın, be n yaratılanım. Sen Rezzak’sın, ben rızıklardan istifade edenim. Sen Mâliksin, ben memlûk’üm. Sen Aziz’sin, ben zelilim. Sen Ğanî’sin ben fakirim. Sen Hayy’sın, ben meyyitim. Sen Bâkî’sin, ben fâniyim. Sen Kerim’sin, ben leîm: kötüyüm. Sen Muhsin’sin ben musî’yim: Fenâyım. Sen Gafursun, ben günahkârım. Sen Azim’sin, ben hakirim. Sen Kavî’sin ben zayıfım. Sen Mu’tî: Verensin, ben isteyen dilenciyim. Sen Emin’sin ben korku içinde olanım. Sen Cevad: Cömertsin, ben miskin’im. Sen Mucîb: dualara İcabet edensin, ben dua edenim. Sen Sâfî: Şifâ verensin, ben hastayım; günahlarımı mağfiret edip bağışla. Hastalıklarıma şifa ver yâ Allah. Yâ Kâfî! Yâ Rab! Yâ Muâfî: fiyet veren. Beni, babamı, annemi Hizmet-i Kur’aniye ve İmaniyede sâdık kardeşlerimi Üstadım Said Nursi’yi (r.a.)… afvet. Beni bütün günahlarımdan dolayı afvet… Bütün hastalıklarımdan dolayı bana âfiyet ver. Benden ve onlardan, rahmetinle razı ol, yâ Erhamerrâhimîn. Velhamdülillahi Rabbilâlemîn.)
“Sonra biz yolumuza devam etmeye başladık. Uzun bir müddet sonra yanımızdan hızlıca bir taksi geçti. Sonra durup geri geri gelmeye başladı. Baktık aynı kişi!.. Karşıyaka’da işini bitirmiş geri dönerken bizi görüp durmuş… ‘A be kardeşim anladık dindarsınız, Allah’a güveniniz fazla da, insan gelip geçen arabalara bir el kaldırmaz mı? Gelin bakalım’ dedi. Bizi arkadaşlarımızın yanına kadar getirdi. Biz hâlâ olayın şokunu atamamıştık. Onun için arkadaşlara o zaman bir şey söylemedik.” demiştin. Şimdi öğrendim ki, sen gitmişsin uzun zamandır mağdur ve mazlum olarak hapiste yatan o hoca arkadaşımız için üşenmemiş ve gidip aleyhinde ifade vermişsin… Bunu duyunca çok üzüldüm. Bütün bu anlatılanlar senden dinledim… Vicdanın nasıl el verdi?
Ben senin yazdıkların ve konuştukların için elimden geldiğinde gözlerimi kulaklarımı kapamaya çalışıyorum. Aleyhinde konuşmayayım, beddua etmeyeyim diye… Her zaman rüyalarımda bile eski zamanlar gibi seni gülümseyerek göreyim, diye. Buna emin ol…
Bir de hatırlatayım. Bizden ayrılıp gittikten sonra bile muhterem validenin vefatını duyunca, üzerimde çok hakkı olduğu için ve evinizde yemeklerini yedik diye, cenazesine geldim. Kabristanda mezarının başında ikimiz vardık. Mezar kazanlara ücretlerini verip gönderdikten sonra bana dedin ki, “En son annemin vasiyeti şu: Evladım! Hocaefendinin peşinden ayrılma…”
Söylediklerimde belki aynı kelimeleri, bu kadar zamandan sonra mota mot hatırlayamamışdır ama, meâlleri bunlardı… Sırf eski hizmetlerimizin ve eski dostluklarımızın ve o zamanki aşkla ve şevkle koşturmalarımızın hatırı için bunları yazıyorum. Hiçbir kötü düşüncem ve niyetim yok. Sadece belki bir muhasebe ve muhakemeye vesile olur diye yazıyorum. İnşaallah bir gün gelir o güzel günlere döneriz.