Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit’in dünkü beyanatları böyle bir kaygı taşımadıklarını bir kez daha gösterdi.
Bu gerçeği sadece Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) görmüyor; daha doğrusu görmek istemiyor. Görev alanına giren konularda hâlâ ‘iç hukuku bitir, öyle gel’ dayatmasını sürdürüyor. İç hukukun kendi kendini tükettiğinin onlar da farkında. Anayasa Mahkemesi’nin çelişkili kararlarını ve istisnai doğru içtihatlarında nasıl dirençle karşılandığını görmezden geliyorlar. AİHM’nin ihlal kararlarına bile direnen yerel mahkemeleri bilmiyor olamazlar.
Cumhurbaşkanından İçişleri Bakanına bütün yürütme erkinin, yargı kararlarını tanımaz tavrına karşı üç maymunu oynamaya devam ediyorlar. Sokak ağızıyla söyleyecek olursak: salağa yatıyorlar. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “Her şeye Anayasa Mahkemesinin gözüyle bakıyor değilim, kimse kusura bakmasın” diyerek AYM kararlarına rağmen iş yapmayı sürdüreceğini ilan ediyor. Aslında bir şey söylemeseler de icraatları her şeyi anlatıyor.
Eski Korgeneral Metin İyidil’in beraat ve tahliyesine karar veren Ankara Bölge Adliye Mahkemesi (diğer adıyla istinaf mahkemesi) 20. Ceza Dairesi üyeleri görevden alındı. İyidil, istinaf görevi yapan diğer bir mahkemenin kararıyla tutuklandı. Oysa söz konusu kararı bozabilecek yegane merci artık Yargıtay. Daha önce de ilk derece mahkemelerinde verilen tahliye kararları benzer şekillerde bozulmuş üyeler hakkında işlem yapılmıştı. En yakın bildiğimiz örnek, 21 gazetecinin tahliyesine karar veren mahkeme heyeti ve savcının 3 Nisan 2017’de açığa alınmasıydı. Amnesty Türkiye Başkanı Taner Kılıç, gazeteci Ayşenur Parıldak ve HDP eski Genel Başkanı Selahattin Demirtaş da hakkında tahliye kararları uygulanmayan diğer isimler. Hakimler Savcılar Kurulu, mahkemelere kitapçık gönderip, ‘tahliyeleri bize sorun’ dahi dedi. Sanık lehine karar verdiğinde uygulanmayan üstüne de cezalandırılan yargıçların resmi geçidi sürerken, iç hukuku tüketme dayatması sizce de aptalca değil mi?
İyidil’in tahliyesi hakkında konuşan Erdoğan, hiç lafı eğip bükmeden şunları söyledi: “Bu yargı camiamız için gerçekten çok çok üzücü bir adım olmuştur ve tabii bunların hepsinin talimatlarını da verdik.” Daha ne desin, yargının talimatla çalıştığını daha nasıl anlatsın! Kırk elekten geçirip temyiz mahkemesine atadıkları yargıçlar bir kararla ‘FETÖ’cü oluverdi. Hep söylüyorum, Erdoğan’ın elinden dokunduğu kişiyi teröriste dönüştüren sihirli değneği almadan kimse güvende değil. Doğu Perinçek’i bile ‘FETÖ’cü ilen etse şaşırmayacağım.
Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit’in açıklamaları Erdoğan’ınkinden aşağı kalmıyor. Kurucular Kurulu’nda Erdoğan’ın da yer aldığı Birlik Vakfı Başkanı Mehmet Alacacı’nın Yargıtay’daki bir dosya için kendisine gönderdiği notu çöpe attığını söyleyen Cirit, “Bana, siyasi partilerden, sivil toplum kuruluşlarından bazı davalarla ilgili not gelir. Benim yaptığım tek şey, o kağıtları yırtıp çöpe atmaktır. Dün gazetedeki köşenizde bana gönderilen bir notun örneği vardı. O gelen not da geldiği gibi çöpe atılmıştır” dedi.
Başkan, devam eden bir yargılama hakkında kendisine müdahale talep eden not geldiğini hatta bir seferle sınırlı olmadığını ifşa ediyor. Normal bir ülkede anında kamuoyu ayağa kalkar ve o yargıç koltuğunu kaybederdi. ‘Sen nasıl bir açık kapı, nasıl bir intiba bırakmışsın ki insanlar sana böyle tekliflerle gelebiliyor?’ Sorusuna cevap vermek zorunda kalırdı. Daha önce gelenlerle birlikte söz konusu yargıya müdahale talepleri hakkında neden işlem yapmadığı sorgusunda terlerdi. Ortada Türk Ceza Kanunu 288’e göre apaçık bir suç var ve Cirit suçun belgesini (belgelerini) çöpe atarak daha büyük bir suç işliyor. Bir polisin cinayet ihbarını çöpe atması kadar vahim bir durum. Kaldı ki nasıl emin olacağız hepsini çöpe attığından?
“Biz, bir taraftan ‘Yargı bağımsız’ diyoruz, yargıda yarın daha güzel şeyler olacağını söylüyoruz. Ertesi gün bu kişiler serbest bıraktırılıyor. Böyle bir şey olabilir mi?” sözleriyle beraat kararını eleştiren Cirit, hem ihsası reyde bulunuyor hem de yargı bağımsızlığına siyasiler kadar büyük darbe vuruyor.
Cirit; “AİHM’deki hâkimler tabii bizi anlayamıyorlar. Özellikle FETÖ terör davası ile ilgili hak ihlalleri konusunda aramızda birkaç mesele vardı. Bazı şeyleri anlatamıyoruz.”diye yakınıyor. Elbette ortalama zeka ve hukuk formasyonuna sahip birinin bu uygulamaları anlaması zor. Anlasalar şaşardım ama buna rağmen ‘iç hukuk da iç hukuk’ demeleri tuhaf. Nasrettin Hoca’nın ‘ya tutarsa’ hesabına benziyor biraz. ‘Göle mayayı çalın belki tutar’ diyorlar. Daha büyük sorun düşük ihtimal de olsa, maya tuttuğunda çıkıyor. Bunu görmek zorundalar…