Arap dünyası, Erdoğan ve Libya Başbakanı es-Serrac arasında oluşan ittifaktan rahatsız. Sebepler muhtelif, Erdoğan’ın hesapları ise riskli. DW’den Kersten Knipp’in haberi.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Perşembe günü 2019 Yılı Değerlendirme Toplantısı’nda yaptığı konuşmada Türkiye’nin Libya ile yaptığı anlaşma kapsamında bu yıl içinde doğal gaz arama ve sondaj faaliyetlerine hızlı bir şekilde başlayacaklarını duyurdu. Erdoğan’ın açıklamasında işaret ettiği anlaşma ise Ankara ile Libya’daki Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümeti arasında Kasım 2018’de imzalanan Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat. Bu anlaşmaya göre Doğu Akdeniz’de birkaç yıl önce bulunan doğal gaz alanları sadece Libya’nın değil, Türkiye’nin de deniz sınırı bölgesine girmiş oluyor. Türkiye böylece doğal gaz alanlarının paylaşımındaki hak iddiasını garanti altına almaya çalışıyor.
Türkiye’nin diplomaside zorlandığı günler
Ancak bu anlaşma, Türkiye’nin diplomatik açıdan zor günler yaşadığı bir dönemde imzalandı. Özellikle de Suriye’nin kuzeyine düzenlediği operasyondan bu yana ABD ile ilişkileri sıkıntında. Trablus yönetimi ile yaptığı anlaşma Rusya ile ilişkilerini de güçleştiriyor. Zira Türkiye ve Rusya, Libya’daki iç savaşta birbiri ile çatışan, birbirinin zıt grupları destekliyor. Türkiye Trablus’un yanında yer alırken Rusya da Hafter’e destek veriyor.
Türkiye’nin bölgedeki komşularıyla da arası pek iyi değil. Suudi Arabistan’la arası Müslüman Kardeşler konusunda farklı pozisyonları ve ayrıca rejim karşıtı Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan’ın İstanbul Konsolosluğunda öldürülmesi nedeniyle bozuk. Türkiye’nin Müslüman Kardeşlere yakın durması ve aynı zamanda Doğu Akdeniz’deki doğal gaz tartışması yaşadığı Mısır’la da ilişkilerini zorluyor. Mısır, İsrail, Yunanistan ve Kıbrıs’la birlikte Doğu Akdeniz’den çıkan gazın Türkiye’yi bypass ederek Avrupa’ya taşınmasını amaçlayan EastMed adlı doğal gaz boru hattı anlaşmasına imza atan ülkelerden de biri.
Libya kartı
Türkiye’nin doğal gaz tartışmasındaki tek güvencesi ise Libya’daki Trablus hükümeti. Deniz yetki alanlarıyla ilgili anlaşma karşılığında Ankara, General Halife Hafter’e bağlı birliklerin baskısı altındaki Fayiz es-Serrac başbakanlığındaki Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne destek veriyor.
Libya Ulusal Ordusu adlı silahlı birliklerin başındaki General Halife Hafter ise kendini 2014 yılındaki seçimlerin galibi olarak gören, ancak uluslararası toplum tarafından tanınmayan Tobruk merkezli Temsilciler Meclisi yöneteminin yanında. Buna karşın es-Serrac ise çok sayıda Batılı ülke ve Birleşmiş Milletler tarafından tanınan ülkenin meşru başbakanı olarak kabul ediliyor. Ancak sorun şu ki; Ulusal Mutabakat Hükümeti meşru olarak görünse de Hafter birliklerine karşı uluslararası askeri destek pek alamıyor. Es-Serrac yönetimine siyasi müttefikleri Türkiye ve Katar yardım teklifinde bulunuyor.
Katar’ın Suudi Arabistan’ın başını çektiği çok sayıda ülke tarafından ekonomik abluka altına alınmasından bu yana Doha ve Ankara arasındaki ilişkiler giderek yakınlaşıyor. İki ülkeyi yakınlaştıran bir başka faktör de Katar’ın Müslüman Kardeşlere destek vermesi. Katar’ın persfektifinden de Libya, Suudi Arabistan’a karşı dolaylı olarak önlemler almasına ve Riyad’ın planlarını baltalamasına yardımcı olabilecek bir ülke. Katar ayrıca kendisine uygulanan ekonomik boykotun faturasını karşıtları için kabartmaya da çalışıyor.
Riyad’dan eleştiriler
Libya’ya verdiği destek nedeniyle Türkiye’den rahatsız olan Suudi hükümeti de tepkisini birkaç gün önce Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığından yapılan bir kınama açıklamasıyla dile getirdi. Riyad, Türkiye’nin Libya’da gerginliği tırmandırdığını savunarak bunun BM Güvenlik Konseyi’nin kararlarını da ihlal ettiğini savundu.
Suudi yönetimi açıklamasında “Türkiye’nin yarattığı gerginliğin Libya’nın istikrarı ve güvenliği, aynı zamanda Arap dünyası ve bölgesel güvenliği açısından bir tehdit oluşturduğu” savunuldu. Riyad, Türkiye’nin bir Arap ülkesinin iç işlerine müdahale ederek uluslararası ilkeleri ve uluslararası ittifakı açıkça ihlal ettiği görüşünde.
Müslüman Kardeşlerin rolü
Türkiye’nin sorun yaşadığı bir diğer Arap ülkesi de Mısır. Kahire’nin Libya’da Türk askeri birliklerine şiddetli karşı çıkmasının başlıca sebeplerinden birinin Ankara’nın Müslüman Kardeşlere verdiği destek olduğunu vurgulayan Konrad Adenauer Vakfı’nın Tunus temsilciliğinden Canan Atılgan da Türkiye ve Mısır arasındaki ideolojik gerginliğin güvenlik politikasının da bir bileşeni olduğunu söylüyor. Atılgan, “Libya’daki güvenliğin askeri açıdan güvence altında olması, Mısır’ın çıkarları açısından önemli. Özellikle de İslamcıların, Müslüman Kardeşlerin ve diğer dinci aşırıların ülkeye sızmaması ve ülkenin sınırlarının korunması açısından” diye sözlerini sürdürüyor.
Yeni Osmanlıcılık?
Dolaylı ya da doğrudan Kahire’deki hükümetin kontrolü altındaki Mısır medyası da Türkiye’nin Libya’daki askeri varlığını sert bir şekilde eleştiriyor. Ehram adlı Mısır gazetesinde yer alan yorumda Türkiye, Yeni Osmanlıcılıkla suçlanıyor. Yorumda, “Türk hükümetinin girişimlerinin bir parçası da bölgede, eskiden Osmanlı İmparatorluğu’na ait bölgelerde nüfuzunu genişletmek… Erdoğan, Libya’daki girişimiyle uluslararası muhalefet karşısında büyük bir risk yaratıyor. Erdoğan, sadece diplomatik olarak değil, askeri direnişle de karşılaşacağını hesap etmeli” deniliyor.
Libya’daki vekalet savaşı
Türkiye’nin desteklediği es-Serrac hükümeti, Libya’daki güç mücadelesinde yenilgiye uğrarsa Erdoğan da Akdeniz’deki doğal gaz pokerinde kaybetmiş olacak. Çünkü yapılan anlaşmalar sadece es-Serrac’ın iktidarı süresinde geçerliliğini koruyacak. Hafter’in zafere ulaşması durumunda yapacağı ilk icraatlardan biri kuşkusuz Türkiye ile imzalanan anlaşmayı geçersiz ilan etmek olacak. Bu Hafter için, Tobruk merkezli yönetimin anlaşmaya taraf olmaması nedeniyle pek de zor olmayacak. Ayrıca böylece Trablus ve Ankara arasındaki anlaşmayla ilgili uluslararası hukuk açısından da büyük çekinceler oluşacak.
Washington merkezli Ortadoğu Politikaları Ensitüsü’nden Türkiye uzmanı Soner Çağaptay da Foreign Policy dergisine yazdığı makalede, “Her şey, Libya’da olacaklara bağlı” diyor ve ekliyor: “Eğer hükümet düşerse, Akdeniz anlaşması da düşer. Bu nedenle de Libya, giderek daha fazla ve ciddi bir şekilde bir vekalet savaşının sahnesine dönüşmüş durumda.”Kersten Knipp© Deutsche Welle Türkçe