“Suçu kanıtlanana kadar kişi masumdur” kadim kaidesi, kapsam dışı maalesef.
Tutukladıkları anda iş bitiyor.
**
Dünya üzerinde tüm egemenler için geçerli bir kaide daha var:
Güçlü değilseniz, kendinizi savunacak paranız yoksa yargı önünde hakkınızı arayamıyorsunuz.
Para yoksa avukat da yok adalet de.
Hatta…
Mekanizma, garibanların aleyhinde işleyebiliyor.
**
Hâkim ve savcıların hukuka dönmesi kolaydır, bir gecede olur bu.
Bir bakarsınız, mahkemeler akşamdan sabaha, kitaba bakıp karar vermeye başlamış.
Gazetecilik hakeza:
Bir bakmışsınız, TV’ler bir anda özgürleşmiş, muhabirler çatır çatır haber yapıyor.
Bu mümkün.
Sicilleri berbat olsa da…
Yargı camiası bir gecede hukuka, basın camiası bir gecede gazeteciliğe dönebilir.
Siyaset de böyledir:
Bir parmak şıklatmasıyla parlamento çatır çatır çalışmaya başlayabilir, “milletin egemenliğini” hatırlayabilir tekrar.
Mümkündür.
Sadece, zamanı gelmemiştir henüz.
**
Şu günlerde 28 Şubat hatırlatmaları yapılıyor, “o dönemi arar olduk” diye.
Benim dikkatimi ise şu çekti:
Emin Çölaşan bir restoranda karşılaştığı Muharrem Sarıkaya’ya demiş ki, “Eskiden ağır cezada (görüşlerimizi beğenmesek de) oturaklı, yıllarını mahkemelerde geçirmiş hukuk adamı hâkimler otururdu. Verdiği ceza ağırımıza gitmezdi. ‘Adam haklı, biz de ağır yazdık, kötü geçirdik’ derdik. Hukuk içinde kalan, vicdanıyla kanunu uygulayan o hâkimler yok artık.”
Kayyım meselesi yine gündem.
Şehir Üniversitesi, Bilim ve Sanat Vakfı.
Saray bunlar üzerinden Davutoğlu’nun canını yakmaya çalışıyor, başarıyor da.
Sicili berbat: 2014-2016 sürecinin en azından kağıt üstünde bir numaralı siyasi sorumlusu bir başbakan!
Samimiyet testi yapacak, insanların kalbini yarıp içine bakacak hâl yok.
O çevrenin yazıp konuştuklarına bakarak şunu söyleyebiliriz:
Olan biteni seyrediyorlar fakat görmüyorlar.
Bakar körler!
Yaşattıklarından dolayı empati yapmamışlar ki empatiyi hak etsinler.
Ayriyeten,
Başlarına gelenler için kahrolacağımız yok.
Üzülürüz sadece.
İnsanız sonuçta.
**
Neticede kıstas belli, tekrar keşfe ne hacet:
Yarın,
AKP’li veya farklı mahalleden biri, işkence altında ölürse ve bunun için kılımı kıpırdatmazsam, yüzüme tükürün yani.
Yarın,
Her kim olursa olsun hamile veya lohusa bir kadın cezaevine atılırsa ve ben buna sessiz kalırsam lanetleyin.
Tek tek örnek vermeye lüzum yok, en temel hukuk kuralları uygulanmazsa ve ben buna kayıtsız kalırsam, taşlayın.
**
Dünün zalimlerinin “yaşattıklarını” yaşamaları başkadır. İnsan hakları başka. Kimliğe göre eğilip bükülmez.
“Mağduriyet çatısı” altında buluşmak bir şeydir belki…
Ve fakat, objektif değildir.
Mühim olan, evrensel değerlere yükselmektir.
İnsanlık devrine girerek başlayabiliriz.