Fethullah Gülen Hocaefendi, Almanya’nın muteber gazetelerinden Die Welt’e mülakat verdi. Türkiye’de Hizmet Hareketi mensuplarına yönelik hukuksuzluklara dikkati çeken Hocaefendi, “Bizim okullarımız eğitim alanında öyle bir vizyonu takip ediyor ki Erdoğan’ın içerisine düştüğü otoriterlikle bağdaşamaz.” dedi.
Hocafendi, Erdoğan’ın Suriye ve Libya politikasına ve Hizmet Hareketi’nin geleceğine dair düşüncelerini de anlattı.Almanya’nın muteber gazetelerinden Die Welt’ten Alain Jourdain, Fethullah Gülen Hocaefendi ile mülakat yaptı. Jourdain daha ziyade Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) lideri ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dış politikasıyla matuf sorular yöneltti.Gazetede yayımlanan mülakatın tam metni şöyle:
“Erdoğan’ın sonu Hitler veya Stalin gibi olacak”
Vaiz Fethullah Gülen bir zamanlar Türkiye Cumhurbaşkanı ile yakın müttefiklik içerisindeydi. Bugün ise Erdoğan kendisini 15 Temmuz 2016 darbe teşebüsünü yapmakla suçluyor. Gülen ise sürgünde yaşıyor.
Gülen mülakatımızda Türkiye Cumhurbaşkanı’nın eksilerini anlatıyor.
Türkiye’nin bir numaralı “devlet düşmanı” Fethullah Gülen uzun yıllardır Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşıyor. Yaptığımız mülakat kendisinin Pensilvanya’daki evinde polis güvenliği altında gerçekleşiyor.
Türkiye hükümetinin “tehlike” olarak gördüğü 78 yaşındaki Gülen sağlık açısından bitkin durumda. Ankara, ABD Hükümeti’nden Gülen’in iadesini talep ediyor, ancak bu talep bugüne kadar olumlu karşılık bulmadı.
Türkiye hükümeti, vaiz ve Hizmet Hareketinin 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin arkasında olduğunu iddia ediyor. Gülen ise bu iddiayı red ediyor. Çaresiz bir şekilde destekçilerinin Birleşmiş Milletler odalarında dahi takip edildiklerini seyretmek zorunda kalıyor.
Erdoğan Sizden niçin bu kadar nefret ediyor? Siz bir zamanlar müttefiktiniz.
Hizmet Hareketi hiç bir zaman kendisiyle yakın bir ilişki içerisinde olmadı. Erdoğan bizim demokrasi anlayışımızı paylaşıyor gibi görünmüştü. Hepsi bu kadar. Aynı şeyler için mücadele veriyordu. Ancak gücü eline alınca bambaşka bir yüzünü gösterdi. Bizim okullarımız eğitim alanında öyle bir vizyonu takip ediyor ki kendisinin içerisine düştüğü otoriterlikle bağdaşamaz.
Örneğin biz Kürt vatandaşların dillerini türkçe diliyle birlikte kullanma haklarınının korunmasını destekliyoruz. Kendisi beni düşmanı olarak görüyor, ben kendisini hiçbir zaman düşman olarak görmedim.
Ben kendisinden sadece verdiği sözleri tutmasını rica ettim. Kendisinin temel düşmanı kendisidir. Kendisini dünyanın en akıllı insanı olarak görüyor, ancak gerçekte duygular, kıskançlık, nefret ve intikam ile yönlendirilmekte. Hükümeti paranoya içerisine batmış durumda. Ablam kaçak yaşamak zorunda, benimle aynı soyismi taşıyan kişiler tutuklanıyor.
Eğer Sizi doğru anladıysak, görüş farklarınızın temeli Kürt meselesinde yatıyor.
Erdoğan benimle aynı dünya görüşünü paylaşmıyor. Eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal başbakan olduğu dönemle bu sorunu, hükümetine Kürt, sosyal demokrat ve farklı siyasi kesimlerden bakanları dahil ederek, kısmen çözmüştü. Ben daha çok özgürlüklerin sağlanması gerektiğini ve Kürtçenin okullarda serbest bırakılmasının doğru olduğunu düşünüyorum.
Bunun için daha çok merkezden yönetilmeyen bir devlete ihtiyaç var. Eğer bir gün bir reform olacaksa vatandaşlara daha çok özgürlük sağlayan ABD Anayasası’nı esas almayı tavsiye ederdim.
Sizin özgürlükle alakalı karşı konsept tasarınız nedir? Erdoğan kadınların yerinin mutfak olduğunu düşünüyor. Bu da Sizin aranızın açılmasına sebep olan konulardan biri mi?
Ben şahsen ataerkil bir modelden yana değilim. Zira bu İslâmiyet’in tarihteki başlangıçlarına göre bir geri adımdır.
Kadınlar toplumun her yerinde dahil olabilmeleri lazımdır. Bir kadın hakime veya pilot olmak istiyorsa, kendisini hiç birşeyin tutmaması gerekir.
Erdoğan uluslararası ve coğrafi sahnede de yer almayı arzuluyor. 2019 yılının sonunda Suriye’de gerçekleştirmiş olduğu askeri müdahaleyi nasıl yorumluyorsunuz?
O gündem değiştirme hareketiydi. İnsanların ilgilerini Türkiye’deki iç sorunlardan başka yöne çevirmek istedi. Ayrıca bu, kendisini Müslüman dünyasında güçlü adam olarak lanse etmek için yeni bir fırsattı.
Ancak Suriye’deki sonucu net şekilde görüyoruz. Gerçekçi olmayan bir kalkışmayı destekleyerek katil oldu. Kendisinin tüm olanlarda büyük sorumluluğu var. Binlerce ölü, milyonlarca mülteci, tüm bu korkunç olaylarda.
Eli büyük ölçüde kanlı. Eski bakanlarından biri Suriye krizindeki çıkış yolunun ne olduğunu bana sormuştu. Bende bir anlaşma sağlanması gerektiğini ve böylece adım adım demokrasiye ulaşmanın gerektiğini söylemiştim.
Suriye’de adım adım demokrasiye doğru giden bir süreci desteklemek gerektiğini, hatta ihtiyaç duyulursa Esed’e de bir veya iki dönem Başkan olarak kalmasında destek sağlanabileceğini belirtmiştim.
Ancak bu durumda her toplumsal kesimin, azınlık olsun, çoğunluk olsun, parlamentoda temsilcisinin olması gerektiğini söylemiştim.
Amma velâkin benim tavsiyemi duymazdan geldiler.
Erdoğan’ın Libya’daki duruma müdahale etmesi de bir hata mı?
Libya’da her zaman çeşitli bölgeler arasında gerilimler vardı. Burada da Erdoğan belirli gruplara destek vermesi hasebiyle olumsuz bir rol üstlenmiş durumda.
Erdoğan dünya da İslami topluluğun lideri olma teşebbüsünde, fakat Sünniler arasında çatışmaya yol açan müdahalelerde bulunan bir kişi nasıl böyle bir konumu üstlenebilir ki?
Gittikçe kendi çelişkilerinde daha da batıyor. Hitler ve Stalin örneklerinde olduğu gibi, tüm narsist tiranlar kötü bir son bulur. Hepsinin hükümdarlığı öfkede sonuçlanır. Onlarla aynı kaderi yaşayacak.
Erdoğan, NATO’dan ayrılmak tehditleri ile Batı’ya baskı kurmaya devam ediyor. Bunu gerçekten yapacağını tahmin ediyor musunuz?
Erdoğan, Rusya ve Şangay organizasyonuna işbirliği için yaklaşıyor gibi. Fakat bu bir blöf. Bir nevi şantaj denemesi esasında. Batıdan vazgeçemez.
Kendi güvencesi için ona ihtiyacı var. Bu üslubu kendi takipçilerini ikna etmek için kullanıyor. Benim şahsi fikrim, Türkiye’nin NATO ve Avrupa ile ilişkilerini ayakta tutması gerektiği yönünde.
Ne var ki Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) üyeliği gündeminin iyice ortadan kalktığı görülmekte. Bundan dolayı üzgün müsünüz?
Şu an, böyle totaliter bir hükümet ile nasıl AB üyesi olunur, bunu pek mümkün görmüyorum. Kendini şiddet, nefret ve intikam ile iktidarda tutan birilerinden birşey beklenmez.
Fransa ve Almanya gibi ülkeler zaviyesinde Türkiye tüm inandırıcılığını yitirdi. Bizim hareketimiz her zaman AB ile yakınlaşma yönünde mücadele gösterecektir, çünkü onlardan öğrenip istifade edebiliriz.
Erdoğan, Müslüman Kardeşlere yakınlaşıyor gibi gözüküyor. Ne dersiniz?
O bir makyavelist. Eğer Müslüman Kardeşlere yakınlık gösteriyorsa yalnızca bir hesaptan ötürüdür. Eğer onların etkisi azalırsa onları da terk edip bırakacaktır.
Hareketinizin ileriye yönelik rolünü nasıl görüyorsunuz?
Hizmet Hareketi gelecekte de insani bir vakıf olmaya devam edecek. Çünkü bu bizim öncelikli gayemiz. Maalesef bu durum bu olumsuz bağlamda zorlaştırılıyor.
Biz çok küçük bir hareketiz, fakat buna rağmen sosyal harmoni, karşılıklı saygı, hoşgörü ve çeşitlilik konseptimizi savunmaya devam edeceğiz.
Benim inancım, insani evrensel değerler birbirimizi dini ayrışmaların ötesinde bir araya getirebilir.
Yakın zamanda bir hastanede tedavi oldum. Orada bir Müslüman hastaya yüksek saygı ile muamele eden Hristiyan ve Yahudi doktorlar ile karşılaştım.
Allah insanlara amelleri üzere muamele eder, suretlerine göre değil.
Bu mülakat Welt’in partner medyası olan ve Fransızca yayımlanan İsviçre pazar günü gazetesi “Le Matin Dimance” için yapılmıştır.