Gergerlioğlu: Dindarların dünkü mazlum sıfatları değişti, zalim yüzlerini görmüş olduk. Eğer yiğit bir anlayışla zulme karşı dursalardı, onca Kur’an kursuna da imam hatibe de gerek kalmaz, toplum, ‘iktidarın din maskeli zulmüne boğun eğmediler’ derdi.
YAVUZ GENÇ-KRONOSNEWS
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, farklı çevrelerin ‘hakkaniyet’i üzerinde uzlaştığı bir insan hakları savunucusu. Hak ihlalinin olduğu her yerde onu görmek artık kimseyi şaşırtmıyor. Son üç yıldır toplumda adeta ‘yaşayan ölü’ sınıfına dâhil edilen KHK mağdurlarının da sesi konumunda, KHK’lı bir doktor olarak. Meclis’teki odasında onlarca mağdurun sesini duymak, ya da bir mağdurla karşılaşmak mümkün.
Gergerlioğlu muhafazakar camianın tam ortasından siyaset sahnesine çıkan bir isim aynı zamanda. İktidar eliyle yönetimi tasfiye edilmeden önce muhafazakar insanların kurduğu en önemli sivil toplum kuruluşu olarak görülen Mazlumder’ın başkanlığını yürüttü. Camiayı çok yakından tanıyor, eksiklerini, korkularını iyi biliyor. Bu yüzden eleştirilerini yaparken nokta atışları yapabiliyor.
Gergelioğlu’na göre son birkaç yılda İslami kesim ‘tam bir hayal kırıklığı’. Geçmişte hak, hukuk ve adalet gibi kavramları dilinden düşürmeyenlerin bugün güce ve iktidara yaslandığını, dindar camianın yapılanlara sessiz kalarak ortak olduğunu kaydeden Gergerlioğlu, ‘Dindar camia neyi kaybetti?’ sorusuna da “Samimiyet kaybı yaşadı. Kendi iddialarındaki samimiyetsizliği gösterdiler” cevabını veriyor. Hemen ardından iç çekerek ekliyor: “Dünkü mazlum sıfatları değişti, zalim yüzlerini görmüş olduk.”
Ömer Faruk Gergerlioğlu’na göre bu dönemde en büyük yarayı ‘İslam’ aldı. İnsanların yapılanlara bakıp dinden uzaklaştığını savunan Gergerlioğlu, iktidar ve İslami camia kurumlarının sadece ‘maskelerinin İslam’ olduğunu savunuyor: “Kendilerini dine yaslamış görünüyorlar ama aslında dini kirletiyorlar.”
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yla girdikleri polemik hatırlatılınca, “Karakterini şahsiyetini bildiğimiz bir insan” diyor. Soylu’ya ‘her devrin adamı’ benzetmesi yapan Gergerlioğlu çok tartışılacak bir açıklama yapıyor: “Yarın öbür gün Brütüs olmaya en yüksek aday bir kişi kendisi Süleyman Soylu açıkçası. Yarın öbür gün devir değiştiğinde o devrin şartlarına göre oynayacak bir kişilik maalesef.”
Söz Gergerlioğlu’nda…
İslami camiadan gelen bir isimsiniz. Sizce kendine ”ben dindarım’ diyen kesim 15 Temmuz ve sonrasında nasıl bir sınav verdi?
Kötü bir sınav verdi. Gerçekten üzücü bir sınavdı. Ben yıllardır, başörtüsü eylemleri sırasında da İslami kesimin insan hakları konusunda çok zayıf bir noktada olduğunu hep görüyordum. Kendisine yapılan zulme itiraz eder ama başkasına yapılan onun gündeminde değildir. Biz diyorduk ki bu bir insan hakları mücadelesidir. Biz başörtüsüne zulmü telin ederken başka dinlere yönelik zulümleri de telin ederiz. Ben Müslümanım, eşimin başı örtülü ama başı açık birinin başı zorla örtülürse ona da karşı çıkarım. Bu bir insan hakları perspektifidir. O zamanlar da bu konunun zayıf olduğunu görüyorduk.
Kurumsal tepkiyi mi kast ediyorsnuz?
Kurumsal anlamda da bireysel anlamda da. Önemli bir kesimi sınıfta kaldı. O eski alışkanlığını devam ettirdi, hakka hukuka göre değil siyasete, siyasi kimliğe göre karar verdi. Yandaş olmasına göre karar verdi. Benim adamım demesine göre karar verdi. Gelinen nokta maalesef büyük bir hayal kırıklığı. Dün hak hukuk adalet, herkese adalet sloganları atardık biz.
Bir dönem İslami camianın dilinde demokrasi, insan hakları, adalet gibi kavramlar vardı ve toplumun önemli bir kesimini de samimi olduklarına ikna etmişlerdi sanki.
Evet öyle ama bugün artık yok maalesef. Hukuk, adalet vardı ama şu an bunları dile getirenler terörist diye yaftalanıyor.
O dönemin muhalif isimleri ne oldu peki?
O muhaliflerin çoğu iktidarın payandası oldu. Veyahut iktidarın aygıtları oldular maalesef. Çok azı çatlak ses çıkardı. Çok üzücüdür bu.
Kişisel hayal kırıklığınız var mı?
İlla isim vermek gereksiz. Bazılarının isimlerini anmak bile gereksiz. Biz başörtüsü mücadelesinde yıllarca andığımız, yıllarca kol kola mücadele ettiğimiz isimler oldu. O zaman da hak hukuk adalet diyorduk bugün de diyoruz. Ama onlarda yüz seksen derece farklılık oldu. Dünkü mazlum sıfatları değişti, zalim yüzlerini görmüş olduk. Böyle çok kişi var beni hayal kırıklığına uğratan ama isim vererek kişisel polemik olsun da istemem. Çok kişi oldu açıkçası. Kurumlardan da öyle. O kurumların bir kısmı değişim dönüşüm geçirdi, tasfiyeler oldu. İktidara çatlak ses çıkaranlar tasfiye edildi. Kurumlar iktidarın borazanı haline getirildi.
MASKESİ İSLAM AMA GAYRİAHLAKİ, GAYRİHUKUKİ, GAYRİİSLAMİ…
Son Bilim ve Sanat Vakfı (BİSAV) hadisesi için neler söylersiniz? İslami kesimin önemli pek çok kurumu vakfa kayyum atanmasına tepki gösterdi.
Bu da samimiyetsizlik. Bu memlekette yıllardır her kesime yönelik zulümler yaşandı. OHAL döneminde inanılmaz zalimlikler yaşandı. İslami camia bunları görmemeyi, büyük bir altın madalya takılmayı hak edecek kadar görmedi, görmemeyi başardı. Nasıl görmedi, nasıl vicdanları sızlamadı. İronik manada altın madalyayı hak ettiklerini söylüyorum. Bütün olanları görmemeyi başardılar. Şimdi kalkmış kendi mahallesinde haksızlık yapıldığı zaman ayağa kalkıyor. Bu çok gayriahlaki bir durum. Biz bu kadar hayal kırıklığına uğratmalarına rağmen BİSAV’a yapılanın da haksızlık olduğunu söylüyoruz. Oh iyi olmuş, görsünler günlerini demiyorum. Haksızlık haksızlıktır, kimden gelirse gelsin, kime yapılırsa yapılsın. Yapılan haksızlıktır ama ona tepki gösterenleri de eleştirmek bizim en tabii hakkımızdır. Koca bir topluma karşı susuyorlardı, kendilerine göre siyasi gerekçeleri vardı. Bu siyasi gerekçelerin insani ve siyasi bir dayanağı yok aslında. Kendilerini dine yaslamış görünüyorlar ama aslında dini kirletiyorlar. Onlar yüzünden dinden soğuyan, dinden uzaklaşan çok bir toplum kesimi oldu. İktidar ve onun yandaş kuruluşları, yaptıklarının dine çok büyük bir zarar olduğunun farkında bile değiller. Ben bundan dolayı da çok büyük üzüntü içindeyim. Maskesi İslam olan ama gayriahlaki, gayrihukuki, gayriislami filleri nedeniyle İslam’a zarar veren bir ortamdan çok rahatsız oluyorum.
Ahmet Şık’ın “Benim dinin ve bayrağın arkasına saklayacak bir suçum ve günahım yoktur” şeklinde bir cümlesi olmuştu. Katılıyor musunuz bu söze?
Öyle tabi. Onun arkasına da saklanıyorlar ama daha çok onu kullanıyorlar. Dindir, bayraktır. Bu tür milliyetçi ögelere karşı İslami camia mesafeliydi eskiden. Zamanında milli görüş mitinglerinde İstiklal Marşı okunacağı sırada insanlar ayağa kalkmazdı, milli motiflere karşı çok da sıcak bir tavır yoktu.
Camia dönüştürüldü mü diyorsunuz?
Milliyetçi bir noktaya çok yoğun bir şekilde getirildi. Milliyetçi bir gazlamaya çok kapılmayan bir camia, iktidarın etkisiyle elinde bayrak, ‘Ne mutlu Türküm diyene’ sloganlarıyla Türkiye’deki birçok meseleyi sümen altı etmeye çalışıyor. Kürt meselesinde mesela, dindar Kürtleri korkunç bir hayal kırıklığına uğrattılar, Türk dindarlar veyahut Türkleşmiş Kürt dindarlar. Korkunç bir hayal kırıklığıydı bu. Daha düne kadar Müslümanlar kardeştir, nedir bu ayrımcılık filan diyorlardı. Çözüm sürecine baktığımızda ‘bunlar Kürt meselesini çok iyi anlamış’ diye düşündüğünüz insanlar bakıyorsunuz tamamen MHP’lileşmiş, milliyetçileşmiş, Türkçüleşmiş bir anlayışa evrilmiş. Adeta genetik, asli yapılarına dönmüşler. Belli ki bu dönüş biraz insanın dinle gidermeye çalıştığı bir genetik yapı meselesi. İnsanlar üzerine din kılıfı geçirilmiş asli genetik yapılarına dönmüş. Türklüğü çok önemli bir değer olarak kabul etmiş.
İktidara öylesine sarılmıştı ki iktidar nereye dönse onar da oraya dönüyor. Resmen eklemlenmiş. İktidarın yaptığını zerre sorgulamayan bir anlayış. Bu durum insan haklarına, dine, barış arayışlarına çok büyük zarar verdi. Yaptıklarının aslında çok büyük bir yıkım olduğunun farkında bile değiller. Başlarını kuma gömmüş deve kuşu gibiler. BİSAV’a sahip çıkmayı marifet zannediyor. Hala daha iktidarın biraz yaramaz olduğunu, ehlileştirilebileceğini düşünüyorlar. Akıllarınca iktidarda ufak bir bozulma var, orayı da ufak bir uyarıyla düzeltiyorlar. Biz o iktidarın çoktan ümitsiz vaka olduğunu biliyoruz. Kendileri bunu bilmedikleri, ya da bilip de umursamadıkları için yıllarca hukuksuzluğu savundular, görmezden geldiler. İnsanlar büyük bir yıkım yaşadı, umurlarında olmadı. Aslında çok büyük bir fırsat vardı.
Neydi o fırsat?
Madem İslami bir rüzgâr estirmek istiyorsun, bu İslami kılıflı iktidarın foyasını ortaya döküp bir rüzgâr estirebilirdin. İnsanlar namaz kılsın, şu bu. Sen adaletli bir tavır sergileseydin insanlar kendiliğinden dine ısınırdı. İnsanlar ‘bak işte görüyor musun Müslüman maskeli bir adamın yaptığı zulme bir başka Müslüman karşı çıkıyor, demek ki gerçek İslam budur’ diye düşünüp İslam’a sarılabilirdi, dine ısınabilirdi. Çok basit ve yiğit bir anlayışla zulme karşı dursaydın, onca Kur’an kursuna da imam hatibe de eyleme de gerek kalmazdı. Toplum, ‘İslami ciddi bir muhalefet varmış, iktidarın din maskeli zulmüne boğun eğmediler’ derdi. İstediğin kadar şimdi uğraş, kayıp gitti elinden her şey.
Neyi kaybetti İslami camia bu süreçte?
Samimiyet kaybı yaşadı. Kendi iddialarındaki samimiyetsizliği gösterdiler. Hak hukuk adalet demokrasi, dün diyordun bugün iktidara gedin, bugün de söylemen gerekiyordu. Maalesef samimiyetsiz olduğun ortaya çıktı. İki alternatif vardı; ya hakka endeksli olacaktı ya da güce. Güç eline geçince tüm o değerlerini terk ettin. Büyük bir tercih meselesiyle, büyük bir hayal kırıklığı yaşattı.
“ZULÜM GÖRDÜKLERİ HALDE TERCİHLERİ DÜNYA OLUYOR”
İslami camiada veya Ak Parti içerisinde insanlar konuştuğunuzda ne diyorlar? Birebir sohbetlerde ne söylüyorlar?
Tablo net aslında: Vicdanı olanın iktidar uygulamalarından uzaklaşması lazım. Uzaklaşanlar da var nitekim. Ama ben şunu görüyorum: Dünyayı tercih ediyorlar. Birebir konuştuğumuzda ‘evet yanlışlar var’ deniyor. E o zaman tavrını göster. Bak ben eleştiriyorum. Aynı saflardaydık, başörtüsü mücadelesini beraber verdik bak diyorum. Mazlumder başkanıydım, çevremdeydiniz, yanımdaydınız. Aynı saflardaydık. Ama şu anda siz zulme göz yumuyorsunuz, boyun eğiyorsunuz. Ya evet birtakım yanlışlıklar var diyorlar ama tercihleri yine iktidardan yana oluyor. Daha ağır bir şey çıkıyor ortaya: Zulmü gördükleri halde tercihleri dünya.
Dünyadan kastınız ne?
Çıkarlar. Değerler, uhrevi amaçlar değil. Saltanat, para, mevki, mal, mülk, lüks hayat, koltuklar. Bu anlayış, boşuna Brütüs demedim Soylu’ya, onun gibi çok Brütüsler var. Yarın öbür gün Erdoğan düşüşe geçerse onu ilk terk edenler bu anlayıştakiler olacaktır. Bakacak artık bu dünyevi çıkarlar yok. Başka çıkar yerleri arayacak. İslami camia açısından siyasetten bağımsız, çok genel bir tartışma konusu aslında.
Tartışıyorlar mı kendi aralarında?
Tartışıyorlar. Kapalı kulislerde ‘artık iyice çığırından çıktık’ dediklerini duyuyorum. Ama çoğu da inanılmaz şekilde embedded. Yanlış olduğunu bildikleri halde ‘dış güçler, Türkiye düşerse İslam dünyası kaybeder, en büyük düşmanımız Batıdır’ diye kemikleşme operasyonu yapılıyor. ‘Evet hatamız var ama, aman çatlak ses çıkmasın’ deniyor. ‘Büyük şeytanlar var, onlara karşı kol kırılır yen içinde kalır’ diyerek susuyorlar. Bunun motor gücü de dünyevi çıkarlar. Eleştirerek niye beş kuruşsuz kalsın, ihalesiz kalsın, dışlansın. Bunları niye yapsın? Maalesef kriter güç.
“KÖTÜLÜĞÜ İSLAMİ GÖRÜNTÜYLE YAPTILAR”
Erdoğan’ın iktidarı kaybetmesi halinde sizce İslami kesim Ak Parti sonrasına hazır mı?
İslami kesim derken, şu an dalkavukluk yapan kesimi mi kastediyorsunuz?
Evet.
Şu anda buna hazır değiller. Ne yaşanacağının da farkında değiller. Altlarındaki zemin çok önemli bir oranda kayıyor. İktidar ve STK’lar hiçbir dönemde dine bu kadar zarar vermediler. CHP’yi dindarlar olarak eleştirirdik ama bu iktidar ve STK’lar CHP’den çok daha fazla zarar verdiler. Çünkü İslami görüntüyle yaptılar bu kötülüğü. Bundan dolayı o yaslandıkları toplumsal kesimler de eriyor.
Nasıl eriyor?
Artık ülkenin yüzde 70’i muhafazakârdır, şu bu derdik ya bunlar değişiyor. Sosyolojiler değişiyor. Ülke artık daha liberal, daha demokrat, insan haklarına önem veren bir veçhe kazanacak bence. O çok rahat yaslandıkları muhafazakâr camialar yok oluyor. KHK’lılar da çok yoğun bir özeleştiri görüyorum mesela. Din veya birtakım değerlere yönelik ciddi eleştiriler getirdiklerini görüyorum. Adamın dini yaşantısı değişmiş. Bir dindar lider çıkacak ve ben onu kayıtsız kuyutsuz destekleyeceğim diye bir şey yok. Olmayacak da. O STK’ların, iktidarın yaslandığı muhafazakâr camia değişiyor, modernleşiyor. Sorgulamayı öğreniyor, dünyaya açılıyor. Yarın öbür gün İslami camialar yaslandıkları büyük toplulukların rahatlığını bulamayacaklar. İnsanlar da bunun hesabını soracaklar. Sanki her şey çok yolundaymış da BİSAV’da minik bir yanlışlık olmuş, orayı da bir düzeltiverseniz durumu yok. Öyle bir şey olmadığı, ortada büyük bir çöplük olduğu anlaşıldığında muhafazakâr toplum soracak. Sen bunu niye göremedin? Demek ki sebeplerinden biri sensin, artık bize yaslanma diyecek.
Diyecek mi gerçekten sizce?
Bence çok istenen oranda olmasa da önemli bir kesim bunu diyecek. Çünkü toplum değişiyor. Toplumun sağcısı da solcu da değişiyor. Kutuplaşma hali var yine ama yarın öbür gün değişecek. Dün mesela başörtüsüne karşı en düşmanca tavrı gösteren CHP çıkıp, ‘biz yanlış yapmışız’ diyebiliyor. Bunu biz yıllarca onlara söylüyorduk. Gel yanlışından vazgeç diyorduk, kamplaştırma vasıtası olmasın dedik. Çok geç anladılar. İktidar 19. yüzyıl politikalarıyla Türkiye’yi kutuplaşma yoluna soksa da ülke 21., 22. yüzyıla koşuyor. Artık eski toplumu sağlayamazsın. İlkelliğe doğru gitmiyoruz. Denediler de. Twitter’dır, wikipedia’dır. Yasaklamayı, engellemeyi düşündüler ama dönüyor, tutmuyor, geri adım atmak zorunda kalıyorlar. Demek ki 19. yüzyıla geri dönem çabaları tutmayacak. İslami kesim de iktidara yönelik eleştirileri arttıracak, değişim isteyecek, yanlışa vurgu yapacak bence.
“OHAL KOMİSYONU YAPILANLARI DOĞRULAMA MAKAMI”
OHAL Komisyonu nedir, ne işe yarıyor?
OHAL Komisyonu, hukuksuz bir şekilde ihraç edilen kişilerin doğru bir şekilde ihraç edildiğini gösterme amaçlı bir komisyon. Anayasayı çiğneyen OHAL KHK’larını doğrulama amaçlı bir komisyon. Yüzde 91 oranında yapılanların doğru olduğunu kanıtlamak için kurulmuştur. İnsanları aklamak değil amacı. İktidarın yaptığını onaylamak, başka bir şey değil. Yasal zırha da kavuşturulmuş durumunda. Erdoğan’ın emri dışında bir karar almaları durumunda görevden alınabilecek kişiler bunlar. O yüzden yapılanları doğrulama makamı. İyi niyetli görmüyoruz.
Şu ana kadar ne kadar başvuru oldu komisyona?
126 bin 500 civarında başvuru vardı. 28 bin kişi kaldı, 98 bin kişi hakkında karar verildi. Yüzde 91’ine red verildi, yüzde 9’una evet dediler.
Evet alanlar işlerine dönebildiler mi?
Döndüler ama çok gecikerek dönenler oldu, 5-6 ay, 8 ay bekledikten sonra dönenler oldu.
Yani OHAL Komisyonu’ndan olumlu yanıt alsa bile yine gidip bir yerlerde takılıyor, öyle mi?
Olumlu yanıt alsa bile mimlenmiş adam pozisyonunu hiçbir zaman yitirmiyor. İşe başlatılıyor tenzili rütbe yapılıyor. Veyahut akademisyenler başlamıştı başka ile gönderiliyor. İstanbul, Ankara, İzmir olmuyor, başka bir ile gönderiliyor. Atıl görevlere veriliyor. Hiçbir işe yaramayacak, atıl, dipte kalmış. Askeriyeden hiç iade yok. Bazı yerler yok hassas. Yargıda pek yok, poliste pek yok. Öğretmenler nadir başladıkları yere gidebiliyorlar. Önemli bir kısmı tenzili rütbe alarak gidiyor. Mimlenmiş, güvenilmeyecek adam pozisyonunda kalıyor. İade edilmeyenler de İdare Mahkemesi’ne gitmek zorunda, Danıştay, Anayasa Mahkemesi süreç böyle devam edecek. OHAL Komisyonu bu yargı sürecini uzattı.
“KHK’LAR GÜYA BİTTİ AMA BAKANLIK ELİYLE İNSANLAR HÂLÂ ATILIYOR”
Toplam KHK’lı sayısı ne kadar?
134 bin KHK’lı olduğunu biliyoruz. Bir de KHK’lı olmayıp da mağdur olanlar var. 20 bin civarında kapatılan okullardan dolayı çalışma izinleri iptal edilenler. Onlar da KHK’lı gibi. Hiçbir yerde çalışamıyorlar. Şu anda, bunu çok kişi bilmiyor. KHK’lar güya bitti, OHAL dönemi bitti ama bakanlıkların tasarrufuyla atılan insanlar var.
Devam ediyor mu bu?
Devam ediyor. İki yılın sonunda OHAL güya bitti, biz bitmediğine inanıyoruz. Bu da OHAL’in ismi yok, cismi olan bir dönem. Bu dönemde de bakanlıklara bakanlık emriyle ihraç yetkisi verdiler. Onlar da KHK gibi bir mahiyette ihraç ediliyor. KHK’yla ihraç edilmiyor ama KHK yetkisini bakanlığa veriyor. Bakanlık da ihraç ediyor. Mağdur sayısı 200 binlere doğru çıkıyor. Aileleriyle birlikte düşündüğümüzde bir buçuk milyonu buluyor, mağdur ve yakın çevresi.
Kaçırılan insanlarla ilgili çalışmalarınız oldu. Günlerce aylar ortaya çıkmayan insanlar birdenbire ortaya çıktılar. Ne oldu bu insanlara?
Bizim tespit ettiğimiz kaçırılan kişilerin sayısı 28, daha da olduğu söyleniyor. Bilmediklerimiz, kendisini ortaya çıkarmayanların da olduğu söyleniyor. Bu 28 kişinin bir kısmı cezaevinde, sanırım bir kısmı yurtdışında. Bu kişiler durup dururken çeşitli şehirlerde, daha çok da Ankara’da gündüz veya gece, öyle dağ başında da değil şehrin göbeğinde kaçırıldılar. Resmi görevliler tarafından kaçırıldığı iddia edildi. Sonrasında da hiçbir açıklama yapılmadı. Dönemin Beyaz Toroslarının bir benzeri siyah transporterlar.
İçişleri Bakanlığı’na sorduğunuzda bir cevap alabildiniz mi bu kaçırılmalarla ilgili?
Defalarca sorular sorduk. 1,5 yıldır ben soruları soruyorum ama hiçbir cevap yok. Hatta Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nda ‘kaçırılmalar kayıplar alt komisyonu kurulsun’ şeklindeki önerim Ak Parti – MHP oylarıyla engellendi kurulması.
Kaçırıldıktan sonra bulunanlar konuştular mı?
Bu kaçırılan kişiler çok uzun süre sonra ortaya çıktılar. 6- ay 8 ay, 250 gün sonra ortaya çıkanlar oldu. Ortaya çıktıktan sonra da bu kişiler konuşmak istemediler. Uzun süre sorgulandıklarını söyledi bazıları.
Kaçırılan kişilerin aileleri sosyal medyada etkin bir şekilde kamuoyu oluşturmaya çalışıyorlar. Bulunduktan sonra onlar da mı susuyorlar? Sizinle irtibatı koparıyorlar mı?
Susuyorlar. Çünkü susun deniliyor onlara. Eşleri de susun, bir şeyi karıştırmayın, her şeyin üstü kapalı kalsın. Korkuyla eşlerinin bir şey söylemesini istemiyorlar. En son kaçırılan altı kişi bulundu. Bulunanlar o kaçırılma dönemleri hakkında eşlerine tek bir kelime bile etmediler. O dönemi kapattılar, sanki yaşanmadı. Ailelerine ‘sosyal medya hesaplarını kapat, AİHM başvurularını bitir, Birleşmiş Milletler başvurularını bitir, milletvekilleriyle görüşme’ diye telkinlerde bulundular. Ama ciltleri bembeyaz olmuş. Uzun süre güneş ışığı görmedikleri için. Aşırı kilo vermişler. Bazıları 30 kilo kaybetmiş. Ruh halleri değişmiş. Ne yaşadıklarını anlatmıyorlar.
“BARO’LAR İŞKENCELERİ BELGELEDİ”
Ankara Emniyeti’nde işkence yapıldığına dair iddialar ortaya atılmıştı. Özellikle Dışişleri personeline yönelik işkenceler. İşkence yapıldığı doğru mu?
Ankara Barosu bu işkenceleri belgeledi, isimleriyle birlikte. Halfeti Karakolun’daki işkenceleri Şanlıurfa Barosu belgeledi. Ankara Emniyeti’ndeki işkenceler de Ankara Barosu tarafından belgelendi. Çok net raporlar ortaya çıktı. Dünya basını ve insan hakları kuruluşları ilgi gösterdi. Çok önemliydi bu raporlar. Raporlar çıkmadan Emniyet Genel Müdürlüğü yalanladı bu iddiaları Raporlar çıktıktan sonra da yalanladılar. İşkenceleri gündeme getirenleri de fetöcü, falan filan diyerek karalıyorlar.
Ben de onu soracaktım; raporlara cevap vermeyip yaftalama yoluna gitmeleri ne anlama geliyor?
Ellerinde bir damga bir etiket, bunları gündeme getirenlere vurmaya çalışıyorlar. Ama ciddi bir cevap yok ortada. Bu raporda bakın şurada şu yapılmış, şu kişi şöyle diyor. Hayır o doğru değil diyemiyorlar, hayır o kişi yalan söylüyor, öyle bir şey olmadı demiyorlar. Onun yerine sen fetöcüsün, sen şusun, busun diyorlar. Bu kadar da rahatlar.
“SÜLEYMAN SOYLU HER DEVRİN ADAMI”
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yla aranızda bir tartışma olmuştu o günlerde. Sonra ne oldu? Soylu’yla herhangi bir temasınız oldu mu?
İçişleri Bakanı’na bizim parti içinde veya Meclis’te en çok soru soran vekillerden birisiyim. Çok ihlal yapan bir bakanlık. Malum İçişleri Bakanı bu soruları sorduğumuz zaman cevap verme yerine, hemen fetöcüdür diye ithamlarda bulunmaya çalıştı. Sığınabilecekleri tek yer burası. Apaçık bir Baro raporu var, bizim gördüğümüz, duyduğumuz bildiğimiz şeyler var. Onunla bir temasımız olmadı. Karakterini şahsiyetini bildiğimiz bir insan. O yüzden çok kaale de almıyoruz. Aslında bu kişinin yalan yanlış konuşan biri olduğunu çok iyi biliyor. Kamuoyu onun iftiralarına değer de vermiyor. Yarın öbür gün Brütüs olmaya en yüksek aday bir kişi kendisi Süleyman Soylu açıkçası. Her devrin adamı. Bu devir böyleyse bu devirde böyle olacaktır. Yarın öbür gün devir değiştiğinde o devrin şartlarına göre oynayacak bir kişilik maalesef. Onun dediklerini nazarı dikkate almıyoruz. Sıkıştıkları anda herkese vurdukları bir damga. Biz hakkın hakikatin peşindeyiz. Soylu doğru dürüst bir cevap vereceğine bu tür yaftalamalara sığınıyor.
İkinci yargı paketini dört gözle bekleyen KHK’lılar var. Onlarla ilgili bir düzenleme ya da umut ışığı sayılabilecek bir şey olacak mı?
Maalesef umutlarını bitirsinler. Umutla bekleyip hayal kırıklığına uğramak daha kötü. Bana soran herkese, umudunuzu oraya bağlamayın diyorum. Benim gördüğüm KHK’lılar için bırakın bir şey olmasını bu zulmü daha nasıl arttırırız diye hesap yapan bir saray var. Maalesef herkes için bir şey var da KHK’lılar için yok. İkinci yargı paketinde özellikle yok. Bize gelen kokular, duyumlarımız bu yönde. Böyle bir niyet olduğu yönünde bir anlayış olduğu anlaşılıyor.
“ERDOĞAN’IN KREDİSİ DEVAM EDİYOR, DEĞİŞİM HEMEN OLMAZ”
Ak Parti içinden çıkan ve çıkması muhtemel partilerin şansını nasıl görüyorsunuz? Sizce Ak Parti’yi destekleyen muhafazakâr sağ seçmenin tercihi ne yönde olur?
Kaygılar çok fazla. Erdoğan’a bir inanmışlık ve güven var. Basit bir hadise değil, 90’lı yılların başından beri siyasi arenada olan bir şahıs var karşımızda. Usta bir siyasetçi. Halkı çok iyi etkileyebiliyor, kandırabiliyor. Siyaset meselesini iyi öğrenmiş, düştüğü yerden kalkma konusunda tüm alternatifleri deneyen bir insan. İslami camiayı nasıl etkileyeceğini iyi bilen bir insan. Hakkını teslim etmek gerekir. Dindarın bilinçaltındaki korkulara hitap etmesini çok iyi bilen biri. O yüzden çözülme çok hızlı şekilde olmuyor, olmayacak. Çözülme için çok fazla neden var aslında ama Erdoğan çözülme noktalarını belirleyip oralara çok yoğun yüklendiği için çözülme daha yavaş olacak. Gayriahlaki durum, yozlaşma, Suriyeli nefreti var ama buna rağmen Erdoğan kendisine yönelik tepkileri durdurabiliyor. Büyük başarı bu.
Dindar seçmen için Erdoğan’ın kredisi hâlâ devam ediyor diyorsunuz.
Devam ediyor. Bence Erdoğan’a duyulan güven tam anlamıyla bitmiş değil. Kredisi devam ediyor. Türkiye’de çok hızlı olmuyor dönüşümler. Bir seçimde yüzde 50 alıp bir sonraki seçimde yüzde 5’e düşmüyor. Demirel de insanlara nasıl hitap edeceğini, hangi noktalara vurgu yaparak yükseleceğini, neleri kaşıyarak iktidarda kalacağını iyi biliyordu. Bir anda çekip de gitmedi, 40-50 yıl gördük onu. Popülizmin nasıl yapılacağını biliyordu. Erdoğan da öyle. O yüzden başka bir siyasetçi olsaydı çoktan çökmüştü ama Erdoğan’ın siyasi becerisi ve kendisine oy verenleri tanıyıp onun korkularına oynaması en büyük başarısı.
Nereye kadar sürdürebilir peki bunu?
Ben iki yıldan daha ileri gidebileceğini sanmıyorum. Bir iki yıl sonra ben Erdoğan’ın artık yavaş yavaş düşüşe geçeceğini ve 2023’e bile kalmadan büyük düşüş yaşayacağını düşünüyorum. Ne kadar başarılı olsa da erimeyi durdurmayı başarsa da eriyor. Erime noktalarına çok başarılı hamleler yapsa da önüne geçemiyor. Zamanında Goebbels taktikleri vardı. İşte A Haber, gazeteler, televizyonlar ortada… Dış güçler, toplumun bilinçaltı ve sinir uçlarına oynayan hamleler yapıyor. Toplumumuzda komplo teorileri inanılmaz ilgi görüyor. Erdoğan da bunlara oynuyor. Sağcısıyla solcusuyla bizim halkımız da buna teşnedir. Gerçekleri görmemek için sığındıkları bir liman bu.
Erdoğan sıradan bir siyasetçi değil. Kendi yanlış hedefleri için gece gündüz çalışan çok çalışkan bir siyasetçi. Hak neyse onu söylerim. Bu yaptıklarıyla muhalefeti engelleyebiliyor, seçimlerde başarı kazanabiliyor. Kendi nefsi için yapıyor bunu ama. Toplum için değil. Keşke toplumsal sorunların zayıflaması için uğraşsaydı.
Erdoğan’ın zayıflamasıyla etrafında oluşan halkanın dağılacağını düşünüyor musunuz?
Yavaş yavaş dağılacak ama bu çok hızlı olmayacak. Etrafındaki halka da görüyor ki Erdoğan hâlâ gücünü tam kaybetmiş değil. ‘Buradan uzaklaşmayayım işime bakayım’ diye düşünecek çünkü. Erdoğan’ın ayağı tökezlese pat diye düşse gidecek çok kişi var ama daha bir süreç olduğunu düşünüyor. Bir seçimde yüzde 5’e inmez, böyle bir şey olmaz. Kan kaybediyor evet ama düşüş ani olmaz. Kan kaybettiği noktalara yönelik çok yüksek önlemler alıyor Erdoğan. Kendi eksiğine yönelik alternatifleri nasıl oluşturacağına dair çok komplike çalışmalar yapıyor. Danışman heyetleri, anket şirketleri, Saray’ın tüm imkânları bunlar için kullanılıyor. Ne kadar kötü politika olursa olsun bunları çok iyi başardığı için durabiliyor. Yoksa korkunç bir Suriye politikası var, korkunç bir ekonomik kriz var, adaletsizlik var. Halkın bunlara tepki göstermesi lazım. Vatandaşa sorun burnundan soluyor ama çok fazla Erdoğan çalışması, propagandası olduğu için seçimlerde gidip biraz da alternatifsizlikten oyunu yine ona veriyor.