BÜLENT KORUCU
Erdoğan’ın darbesi 15 Temmuz bugünlerde yeniden gündemde. İranlı General Kasım Süleymani’nin ABD tarafından öldürülmesinin ardından onun 15 Temmuz’daki rolü konuşuluyor. Konuşuluyor dediysem öyle abartılı bir şey sanmayın. Asıl darbeyle ülkeyi tamamen teslim alanlar zaten konuşmuyor. Muhalefet rolü verilenlerin bir kısmı korkusundan bir kısmı da işbirlikçiliğinden üç maymunu oynamayı seçti. Normal bir ülkede koparacağı fırtınanın yüzde biri bile yok.
Peki tartışma nasıl başladı? İran bağlantısı tescilli Nurettin Şirin bir televizyon programında “15 Temmuz darbe girişimin akamete uğratılması için kim ne yaptıysa ondan daha fazlasını yapan kişinin adı Kasım Süleymani’dir” diye konuştu.
Kudüs Gücü Komutanınını, Kudüs TV Genel Yayın Yönetmeninin savunması normal gelebilir ama söyledikleri yenilir yutulur cinsten değil. Şirin, belliki Sünni siyasal İslamcıların, sevinmesine öfkelenip frensiz konuşuyor. Onun icraatlarını anlatırken “hayal dahi kuramazsın, böyle bir denklem kuramazsın.” diyecek kadar ileri gidiyor. Şirin’in dikkat çeken diğer ifadesi de Erdoğan’ın herşeyi bildiğini savunması. Erdoğan neyi biliyor ve Süleymani’nin kurduğu denklem nedir?
15 Temmuz gecesi organize biçimde askerle karşı karşıya gelen ve hunharca infazlar yapanların görüntülerinde hep benzer profiller var. Normal halk darbeyi durdurma motivasyonu ile hareket ederken, onlar silahlı ve öldürme amaçlı olduklarını gizlemiyordu. “Üstü çıplak, kolunda bandaj olan benim. Askerin kafasını bizatihi ben kestim. Herhangi birinizin kafasını da keserim” tehditlerini savuran kişi ya da Genelkurmay’ın önünde video çekip paylaşan silahlı sakallı gibi örnekler çoktu. Bir cinayette kullanılınca ortaya çıkan ve Ankara Emniyetinden dağıtılan uzun namlulu silahlar da bu tiplere gitti herhalde.
Bunlar kimilerine göre bir hafta önce Suriye’den getirilen Abdülhamit Han Tugayı cihatçılarıydı. İHH Başkanı Bülent Yıldırım’ın bir meydan konuşmasında övdüğü, onlarla birlikte tanka karşı yürüyen Suriyelilerin ne kadarı silahlıydı, bilemiyoruz. Çünkü olaylarda ölüme sebebiyet verdiği öne sürelen pek çok silahın balistik incelemesi yapılmadı. Tıpkı Akıncı Üssü’nden havalanan ama bombalama yapıp yapmadığı incelenmeyen 11 savaş uçağı gibi.
Ortalama Türkiye Cumhuriyeti vatandaşında rütbesiz askere karşı sempati ve empati duygusu yüksektir. Mecburi askerliğin doğal sonucu diyebiliriz. Herkes o çarktan geçmiştir ve halen silah altında mutlaka bir yakını vardır. Askeri öğrenciler de o gece rütbesiz asker konumundaydı. Pek çok yerde bu empati duygusu kendini gösterirken er ve öğrencilerin linç edildiği yerlerdeki kitle profili ayrışıyordu. Ve bu kişiler köprüde yaşandığı üzre kenara çekilip sivil halka da ateş açıyorlardı.
İkinci sıradışı durum ise ‘siviller’ arasındaki organize dağılımdı. Bu öylesine dikkat çekiciydi ki AKP’liler bile söylüyordu. Şaşkınlığını gizleyemeyen AKP Milletvekili Ravza Kavakçı Kan, TBMM Araştırma Komisyonu’nda: “O geceyi değerlendirdiğimizde, ilginç bir şekilde herkesin olması gereken yerde olduğunu görüyoruz. Yani vatandaşlarımız belli bir yere yığılmıyorlar, herkes köprüye gitmiyor ya da herkes farklı bir yerlere dağılıyor. Bu gerçekten ilginç bir şey, hani Allah’ın lütfu bana göre, ama onun haricinde nasıl oldu onu da bilmiyoruz.” diyecekti. İstanbul Valisi Vasip Şahin ise “Genelde refleks olarak vatandaş çok enteresan bir şekilde, sanki kendi aralarında daha önceden tatbikatını yapmış gibi bir insiyak içerisinde çeşitli noktalara birden müdahale etme noktasında harekete geçtiler,” sözleriyle onu teyit edecekti. Kalabalığı yönlendiren profesyoneller hiç uzak ihtimal değil.
Birilerinin çok önceden hazırlıklı olduğu ifadelere de yansıdı. 34 kişinin hayatını kaybettiği köprü davasında müşteki olan Berat Kulunyarab “İstihbaratçı tanıdığım olduğu için 15 Temmuz 2016 tarihinde darbe kalkışmasınının olacağını biliyordum. Bu nedenle 14 Temmuz 2016 günü otobüsle (Nevşehir’den) İstanbul’a geldim. Ümraniye ilçesinde beklemeye başladım. Kalkışmanın başladığına ilişkin haberler gelince Boğaziçi Köprüsüne doğru harekete geçtim.”şeklinde ifade verdi.
İRAN GAZETELERİ: ERDOĞAN’I BİZ KURTARDIK
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’le Soçi’de mutabakata varınca İran gazeteleri Nurettin Şirin gibi sopanın ucunu göstermiş ve Erdoğan Temmuz 2016’da Batılı ve Arap devletler onu devirme arayışındayken askeri darbeden İran istihbaratının yardımı sayesinde kurtulduğunu unutmuş görünüyor” ifadelerine yer vermişti.
15 Temmuz ilk tepki veren ülkelerden biri İran ve Dışişleri Bakanı Cevat Zarif olmuştu. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Zarif’in sabaha kadar 4-5 defa kendisini arayıp bilgi aldığını söylemişti. İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Sekreteri Şamkani ve Kasım Süleymani’n de destek bildirenlerden olduğu belirtilmişti.
Süleymani’nin Rusya ve Putin’le İran arasındaki santral kişi olduğu düşünülürse başka şüpheler de gündeme gelebilir. Washington National Defense Üniversitesinde ulusal güvenlik stratejileri profesörü olan Ömer Taşpınar, Putin-Erdoğan ilişkisini yorumlarken. “Benim duyduğuma göre Putin, istese Erdoğan’ı zor durumda bırakacak birçok dosyaya sahip. Yolsuzluklardan tutun da 15 Temmuz’un gerçek yüzüne gidebilecek kadar kirli dosyalar var elinde” demişti.
Yıllarca İran’da yaşayan Selahattin Eş Çakırgil, Süleymani’yi anlatırken; “İran’lı yetkilere, ‘Bugün, Ortadoğu’da Tahran, Bağdat, Şam, Beyrut ve San’a gibi 5 başkenti elimizde tutuyoruz..’ diyebilmelerini ve belki de güç zehirlenmesini de ‘hediye’ etti.” yorumu yapıyor. Reza Zarrap ve Selam-Tevhit-Kudüs Soruşturmasını düşününce insanın içine bir kurt düşüyor. Acaba ilan edilmeyen 6. bir başkent var mıdır? Varsa neresidir!