ERHAN BAŞYURT
Yıl 2020… Türkiye ‘paralel evren’de zıt kutuplara doğru ilerlemeye devam ediyor.
Bir taraftan teknolojik gelişmeler, hayatı kolaylaştıran ve renklendiren keşifler. Diğer taraftan düşünceye kelepçe vuran, kitapları yakan, interneti kısıtlayan, haberlere erişimi engelleyen, yazarları tutuklayan bir ülke…
İnternet çağında, ‘Wikipedia yasağı kalktı’ diye sevinen bir halk!
Yazarlarının ‘demir parmaklar’ arkasında yazdığı ‘best-seller’ kitaplarla kendini dünyaya tanıtan ve bunu bir marifet sanan bir iktidar!
***
Selahattin Demirtaş’ın Devran isimli öykü kitabının tiyatroya uyarlanması ve Leylan ismiyle yeni bir romanının yayınlanacak olması Türkiye’de dramatik bir tartışmayı yeniden başlattı.
Demirtaş’ın tiyatro oyununa gidenleri ‘hain’ olarak damgalayanlar, kitaplarının satıldığı kitapevlerini ‘ihbar’ ederek satışı engellemeye çalışanlar…
Basılmamış kitaptan korkanlar, başa çıkamayacağı fikirlerle ancak susturmak ve yasaklamak yoluyla baş etmeye çabalayan ‘fikri sığlar’.
Dünya tarihi acı örnekleri ile dolu.
Ortaçağ’ın karanlığında kilisenin düşüncesine ters düştüğü için yakılan kitaplar, afaroz edilen aydınlar…
Hitler tarafından Yahudiler tarafından yazıldığı için yakılan kitaplar…
Türkiye’de de kitap yasaklama utanç verici bir gelenek!
İfade ve fikir hürriyetinin daraldığı her dönem, bugün olduğu gibi, yasaklanan kitaplar var.
Sol fikirleri içerdiği için, Kürtçe olduğu için, bir siyasi lideri ve düşüncesini eleştirdiği için…
***
Aslında 15 Temmuz sonrası buna yeni bir halka eklendi.
Türkiye, kitap yakan ülkeler kulübüne dahil oldu.
Yayınevlerine el konuldu. Fethullah Gülen imzalı kitaplar toplu olarak yakıldı.
Sayılarının yüzbinleri bulduğu tahmin ediliyor.
Ev baskınlarında kitaplar suç delili olarak toplandı.
30 Ağustos’ta evime baskın yapıldığında da, bir kısım kitaplarıma ‘suç delili’ olarak el konulmuş.
Polis tutanakların bir kopyasını teslim etmediği için bilemiyorum, kitaplığımdaki Öcalan’a ait kitaplar mı, Che’nin Günlüğü mü, Hitler’in Kavgam’ı mı, Gülen’e ait kitaplar mı aleyhime delil olarak toplandı?
O kadar ileri gittiler ki, insanlar kitaplıklarındaki çoğu dini kitapları yaktılar, gömdüler, çöpe attılar…
Bir çok insan da, ‘Çöplükte bulunan bir kitapta parmak iziniz?’ diyerek gözaltına alındı.
***
Türkiye için utanç verici bir dönemden geçiyoruz.
Ahmet Altan bedeni demir parmakların arkasına konulsa da, fikrine zincir vurulamayacağını gösterdi, ’’Dünyayı Bir Daha Göremeyeceğim’’ adını verdiği eserle.
Kitabı onlarca dile çevrildi. Amazon’da bile ‘best-seller’ yani ‘En Çok Satanlar’ listesine girdi. Uluslararası ödüller aldı.
Altan, şüphesiz Türkiye’nin en iyi roman yazarlarından birisi…
Haksız yere hapse atılmadan önce de sonra da bu değişmedi.
Beklenmeyen sürprizi ise siyaset adamı ve hukukçu Selahattin Demirtaş yaptı.
Özgürlüğü tahdit edilince, siyaset yapması engellenince o da sanat yönünü öne çıkardı.
Resimler yaptı. Şiirler yazdı. Öyküler ve son olarak bir roman kaleme aldı…
Mücadelesini sürdürdü.
Çalışmalarını beğenirsiniz ya da beğenmezsiniz, bu azme ‘bila kayd-ü şart’ saygı duyulur, alkış tutulur.
***
Demirtaş’ın yeni romanını Dipnot Yayınları basıyor.
Yayınevine özlenen bir şekilde diğer yayınevleri de açıktan destek verdiler.
Bu bir meslek dayanışması değil, ifade ve fikir hürriyeti dayanışmasıdır.
Medya bunu başarabilse, yüzlerce medya kuruluşunun kapısına KHK ile keyfi kilit vurulmasını önleyebilir, yüzlerce mensubunun demir parmaklar arkasına konmasını engelleyebilirdi…
En beğendiğim destek mesajlarından birini Yordam Yayınları atmış:
‘’Siyasetçi ve yazar Selahattin Demirtaş’ın kitaplarının satışını engellemek için yürütülen kampanyayı ve yasakçı anlayışı kınıyor, ünlü Alman şairi H. Heine’nin sözlerini hatırlatıyoruz: ‘Bugün kitapları yakan, yarın insanları da yakar.’ Yayıncısı @DipnotY‘na başarılar diliyoruz…’’
Son derece haklılar.
Meraklısına, Can Yayınları’ndan çıkan Stefan Sweig’ın ‘Vicdan Zorbalığa Karşı’ eserini okumalarını tavsiye ederim.
Castello’nun ‘hoşgörü’ üzerine eserinin basılmasını dini-faşizme dayalı devlet kuran Calvin tarafından nasıl engellendiğini ve Miguel Servet’in kendi öğretileri ile ters düşen eseri nedeniyle Calvin tarafından canlı canlı yakılarak katledilişini anlatır.
Hitler’in yaktığı kitaplara ve aydınlara tarihten bir gönderme ile halkı aydınlatma çabasıdır bu eser, Hitler’in baskıları nedeniyle ülkesinden göç etmek zorunda kalan bir yazar tarafından…
***
Evet! Kitapları yasaklayanlar, yakanlar, düşünceyi yok etmeye çalışanlar, önce yazarları tutuklar sonra da yakmaya kalkarlar…
Mesele Demirtaş değil, kendisini beğenin veya nefret edin, mesele fikrin namusu ve düşünce hürriyetidir, uyanın ve olanca gücünüzle bu hukuksuz baskıya direnin…