Tatili biraz uzattığımın farkındayım. Ben yokken çöplükte ötmeye başlayan horoz görünümlü yeni kargaların da varlığından haberdarım. Ama bugünden itibaren tüm bu leş kargalarını da geldikleri kendi çöplüklerine göndereceğimden kimsenin kuşkusu olmasın.
Değil bir ay, bir yıl da ayrı kalsanız bu siyasal İslamcı kan emici asalaklar ülkenin şahdamarını emcüklemeyi bırakmadığı ve dahi “Necip Türk Milleti” bu vampirlere sevgi kelebeği gibi yaklaşmaktan vazgeçmediği sürece ülkenin anası ağlamaya devam edecek.
1999 depreminde evini, babasının dükkanını ve de pek çok arkadaş ve yakınını kaybetmiş ve ilk elden depremin tüm acılarını yaşamış biri olarak diyebilirim ki geçen 20 yıldan bir gram ders çıkarılmış değil.
Oy uğruna hasarlı binalarda oturmaya müsaade edilmesi, yıkılması gereken evlerin sıva ve boyalarla kusurlarının kapatılıp millete satılması, kolon keserek dükkan genişleten geri zekalı esnafların sırtını partiye dayadığı için kollanması hiç değişmemiş…
Hala deprem olunca 4.5 G’lik “muhteşem” bağlantı hızına sahip komünikasyon ağı çöküyor, hala depremden depreme ekrana çıkan zat-ı muhteremler kalın gözlüklerinin altından dehşet verici bakışlarıyla işaret parmaklarını sallayarak etrafa korku saçıyor ve hala “Deprem öldürmez, ihmal öldürür.” geyiği kıtalar dolaşıyor.
Fizan’da deprem olsa “İstanbul’u etkiler mi ki acaba?” soruları havuz medyasında korkuyla cevaplanmayı beklerken ayda 31.500 TL maaş alan Kızılay Başkanı sosyal medyada halktan para dileniyor.
70 bin kurban hissesi kesmesi gerekirken 52 binini kesip kalanını ne yaptığını bir türlü açıklayamayan bu kurum başkanı, aylığı 12 bin dolara yalılar kiralayıp her biri ortalama 20-30 bin TL maaş alan 48 yönetim kurulu üyesini beslemekten parayı yetiştirememiş olacak ki daha ilk günden gariban vatandaştan para dilenmeyi kendine yakıştırabiliyordu.
Aynı herif bir de utanmadan bağışlanan 8 milyon TL’yi sanki cebinden veriyor gibi tecavüzcü “Sansar Vakfı”na aktarırken bunu ortaya çıkaran adamlara da çemkirmekten kaçınmıyordu. Bir de Hayrettin Karaman’a bile şapka çıkarttıracak bir şeytanlıkla “Ee, bunun vergisi nasıl olacak?” diye saf saf soran gazeteciye “Vergi kaçırmak başka, vergiden kaçınmak başka.” gibi muhteşem cevaplar vererek idolü zamanın Yezit’ini de güldürüyordu.
“Ulan neredeyse 20 yıldır dünyanın deprem vergisini topladınız, nereye gitti bu paralar?” diye sorgulayan “vatan haini” bir kısım sanatçı ve vatandaş hakkında soruşturmalar başlatılırken bu soruya içerleyip atarlanan pabucumun başkanı da “Biz onları harcanması gereken yerlere harcadık. Bundan sonra bu tür şeylerin hesabını vermeye zamanımız yok.” diyerek ne kadar meşgul ve önemli bir şahsiyet olduğunu hatırlatıyordu.
Yıllar içinde hesapta biriken para 36 Milyar dolar olunca, bunun nasıl harcanıp nerelere peşkeş çekildiğinin hesabını vermenin uzun süreceği doğru. Sahibi cevap veremeyince topa giren köpeği “Sabah” adlı varakpare “103 Milyar TL deprem bölgelerine harcandı.” diye haber yaparken zamanın paradan sorumlu bakanının “Biz o parayla yol yaptık.” dediğini de hatırlatalım. İnsanın aklına “Ne yolmuş arkadaş!” dedirten bu büyük fedakarlığı da elbette ayakta alkışlamak lazım.
İşte bu duble yollardan 30 arabayla deprem mahallini görmeye giden görgüsüz için zamanında cenaze, ezan, bayram ve cuma namazı bekleten yalakaları, insanlık tarihine geçecek bir kararla sırf onun gelişiyle çakışsın diye enkazdan adam çıkarmayı bile erteleyebiliyorlardı.
Akabinde hemen yardım kampanyaları başlatılırken son devrin uyanık girişimcisi “Acur Turşusu” da ekranlarda topladığı 73 Milyon TL’yi bizim SS’e verirken “Ya abi bu kadar para topladık, ne olur hepsini iç edip çalmayın, birazını da depremzedelere ayırın ne olur!” babında sözler sarf ettikten sonra sözün gittiği yeri anlayınca hemen tornistan etmeyi de unutmuyordu.
Bıyığına tükürdüğüm bizim SS de “Hiç merak etme dostum, biz onları gereken yerlere (Aç sırtlan gibi bekleyen partili asalaklara, en yukarıdan en aşağıya kadar kan emici tüm alçaklara) ulaştıracağız.” derken canlı paranın kokusunu almış tüm diğer çakallar da sıraya geçmişti bile.
Tabi bu arada her yardım da kabul edilmedi. Mesela HDP’li belediyelerin yardımları “Şimdi Kürtlerin yardımını alırsak adamların reklamını yaparız.” gerekçesiyle alınmazken aslında hırsız ve yiyici takımı için bu bence büyük fedakarlıktı. Sonuçta çalınıp paylaşılacak malzemeden pay azaltılmasına razı gelmek bu herifler için o kadar kolay değildir.
En son yine bir depremin ardından Samanyolu TV’de düzenlenen bir yardım kampanyasına katıldığı için şimdi içeride çile dolduran insanların varlığını unutmuşa benzeyen “Acur”a ve kampanyaya katılan yardımseverlere de bir hatırlatma yapmayı unutmayalım. Ayağınızı denk alın, en küçük yamuğunuzda adamların sizi içeri tıkması için sağlam deliller verdiniz, haberiniz olsun.
Bu arada deprem sonrası “Erzincan Kürt mü?” diye internetten arama yapıp ona göre yardım yapmayı planlayan tüm beyinsizlere de bir çift lafımız var. Hani sabah amele pazarında iş bekleyen Kemal Sunal’ı bir türlü kamyonete almayan bir dayı var ya işte onun sözü:
“Sen gelme lan ayı!”
@YHepcakar