BU HABERLER İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Cezaevinde kanser olduktan sonra hayatını kaybeden Bingöllü işadamı, BİNGİAD Başkanı Medeni Arifoğlu’nun eşi Nuran Arifoğlu, “Eşim tahliye edildi ama ölüme giden bir sürece soktular onu. Elimize bir cenaze verdiler. Eşim cezaevinde sürüne sürüne öldü” dedi. 35 gün, 4 er, 1 komutan ve 1 gardiyan eşliğinde eşine bakmak zorunda kalan Nuran Arifoğlu’nun anlattıkları, tüyler ürpertici.
SEVİNÇ ÖZARSLAN-BOLD ÖZEL-
Medeni Arifoğlu, Bingöl’ün en önemli iş adamlarından biriydi. Güvenilir kişiliği ile tanınıyor, seviliyor, sayılıyordu. Bingöl’ün ekonomisine yaptığı katkılardan dolayı 2012’de Erdoğan tarafından ödüllendirilmişti. Aynı zamanda mali müşavirdi.15 Temmuz’dan sonra mallarına tedbir konuldu, hapsedildi. Cezaevinde, apandisiti patlayınca bile hak ihlalleriyle karşı karşıya kaldı. Apandisiti patlayınca 3 hafta doktora götürülmüyor. Bir akşam demir kapılara vurup sürüne sürüne revire çıktığını, “Ölüyorum” diyerek yardım istediğini daha sonra eşine anlatıyor.
Cezaevine girdiğinde karaciğer nakli yapılmış bir hasta olan Medeni Arifoğlu’na, Temmuz 2018’de böbrek kanseri teşhisi konuldu ve bundan sonra da yaşadığı ihlaller artarak devam etti. HDP Milletvekili ve insan hakları savunucusu Gergerlioğlu’nun ifadesine göre “Ona özel bir zulüm” yapılıyordu. Hastanelerde mahkum odası yok diye Malatya ile Adana Cezaevi arasında getirilip götürüldü. Bir gün artık çok kötü olduğunda “Beni rahat bırakın, ölmek istiyorum” diyerek bütün tedavileri reddetti.
Üç çocuk sahibi olan Medeni Arifoğlu, eşi ve Gergerlioğlu’nun çabaları sonucunda Mart 2019’da tahliye edildi ama artık yapılacak pek bir şey kalmamıştı. İşadamı Arifoğlu 25 Ocak 2020’de hayatını kaybetti. Bold’a özel röportaj veren eşi Nuran Arifoğlu, “Eşim tahliye edildi ama ölüme giden bir sürece soktular onu. Elimize bir cenaze verdiler. Eşim cezaevinde sürüne sürüne öldü” dedi.35 gün, 4 er, 1 komutan ve 1 gardiyan eşliğinde eşine bakmak zorunda kalan Nuran Arifoğlu’nun anlattıkları:
2012’DE KARACİĞER NAKLİ OLMUŞTU
“Eşim 25 Temmuz 2016’da gözlatına alınıp 3 gün sonra tutuklandı ve Bingöl Cezaevine konuldu. 20 gün sonra Malatya Cezaevine gönderildi. O süreçten bu yana ağır bir şekilde geçti. Cezaevinde hayatını zehir ettiler. Hücreye attılar, hastaneye götürülmedi, defalarca ölümden döndü. Malatya Cezaevinde kaldığı süre zarfında bayağı sağlık sıkıntıları yaşadı. 2012’de karaciğer nakli olmuştu. Onun sıkıntılarını yaşamaya başladı. 2,5 ay sonra tahliye edildi. 3,5 ay sonra sonra tekrar tutuklandı. Sağlık sorunları daha da ağırlaştı. Havaleler geçirdi, aşırı kilo kaybı, bitkin düşme, halsizlik, görüşlere bile zor geliyordu. Rahat değildi, hep hastaydı.
DOKTOR ORGAN NAKLİ KAYBI YAŞAYABİLİR DEDİ
Onun bu durumundan dolayı birçok yerlere başvurmak zorunda kaldım. Çok yardım istedim. Çünkü eşimin içeride bu sağlık sorunlarıyla yaşayamayacağını biliyordum. Malatya Turgut Özal Merkezinde nakil olmuştu. Nakli yapan Sezai Yılmaz bey, böyle bir hastanın cezaevinde yaşayamayacağını, içeride tutulursa organ kaybı yaşayacağına dair rapor vermişti.
Bir gün görüşe gittiğimizde hastaneye yattığını cezaevinde öğrendik. Oraya koştuk. Yanına gidemedik, göremedik. Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun birkaç yazını gördüm. Ona yazdım. Çok kısa sürede bize dönüş yaptı. Durumunu Meclis’te dillendirdi. Batman Milletvekili Mehmet Ali Aslan da Meclis kürsüsünden durumunu anlattı.
GÜNDE 19 İLAÇ KULLANIYORDU
Eşim günde 19 ilaç kullanıyordu. 17 ilaç kullanıyordu, daha sonra iki tane de antidepresan almaya başladı. Durumunun kötüye gittiğini söyledi. 21 günlük yoğun bakımdan sonra tekrar cezaevine götürüldü. Cezaevi artık onun için kabus oldu. Havalandırmaya çıkamamaya, görüşlere çok zor gelmeye başladı. Bu süreç uzunca bir süre böyle devam etti.Temmuz 2018’de hastaneye götürülüyor ve böbreğinde 5 cm’lik bir tümör tespit ediliyor. Kendisine söylenmiyor bu. Her görüşe gittiğimde çok ağrım var, uyuyamıyorum, hastayım diyordu. Biz de çaresiz. Ömer hocadan başka arayacak kimsemiz yoktu. O da elinden geleni yaptı. Kasım 2018’de hastaneye götürüldüğünde tümörün 14 cm olduğu söylenildi.
TÜMÖR 5 AYDA 14 CM OLDU
Adana Balcalı Devlet Hastanesine gönderileceği ve orada böbrek ameliyatı olacağı söylendi. Oraya gitmesine gönlümüz razı olmadı ama ameliyat olacak, rahat edecek diye bir nevi umutlandık. Balcalı’daki doktor, mahkum koğuşumuz yok, ben bu ameliyatı yapamam diyor. O süreçte görüşlere Malatya’dan gidip geldim. Her gittiğimde daha kötüydü. Donuyordu, kaz tüyü bir şişme montu vardı. Onunla uyuyorum diyordu. Çok üşüdüğünü anlatıyordu. O şartlarda yaşayamayacağını kimseye anlatamadım. 50 gün böyle sürdü.Sonra tekrar cezaevine götürüldü. O süreçte eşim, “Ben artık ölmek istiyorum, beni rahat bırakın, tedavi olmak istemiyorum. Çünkü siz tedavide samimi değilsiniz. Beni gerçekten tedavi edecekseniz götürün” diyor. Onlar bu güvenceyi vermediği için ikinci bir hastanaye gidip boş dönmeyi göze alamıyor. Çünkü çok kötüydü. Adana’daki tedavileri reddettiği için bir cuma günü eşimin tekrar Malatya’ya getirildiğini duyduk.
KANSER BOYNUNDAKİ KEMİĞİ PATLATMIŞTI
Malatya’ya geldi diye sevindik. Çünkü bütün tedavilerinin yapıldığı Turgut Özal Tıp Merkezi bu ameliyatı yapacaktı. Ama 20 gün hastaneye götürülmedi. Günde birkaç defa acile götürülüp ağrı kesicilerle ağrısı dindirilmeye çalışıldı ama kanser metastaz yapmıştı. Boynundaki kemiği patlatmıştı, kolu iptaldi, yürüyemeyecek durumdaydı. Perperişandı yani. Görünce yüreklerin kaldıramayacağı bir görüntüye bürünmüştü.Uzun bir uğraştan sonra hastaneye yatırıldı. Boynundaki tümör alındı ama böbreği için yapılacak bir şey yoktu. Ana arterlere kadar tümörün dağıldığı ve ameliyat masasında kalabileceği için nüroloji bu ameliyatı yapmayacağını söyledi. Mesanesine de farklı organlara da sıçramıştı. Öyle bir aşamaya gelmişti 6-7 ay zarfında.
35 GÜN, 4 ER, 1 KOMUTAN, 1 İNFAZ MEMURU EŞLİĞİNDE EŞİME BAKTIM
Boyun ameliyatından sonra savcıya gittim. Refakat için izin istedim, rica ettim, ölebilir eşim dedim, bana bunu çok görmeyin, bırakın yanı başında olayım, eline bir bardak su vereyim dedim. İzin verdi. 35 gün, 4 er, bir komutan ve bir infaz memuruyla sabah hastaneye gidip akşama kadar ihtiyaçlarını görmeye çalışıyordum.Daha önce defalarca kez başvurduğumuzda ‘cezaevinde yatabilir, herhangi bir engel yoktur’ diyen adli tıp, bu süreçte eşime 6 ay ceza ertelemesi verdi sözde ama artık iş işten geçmişti. Tahliyesinin bir anlamı kalmamıştı. Boynundaki tümör alındığında beynine attı, dolayısıyla bütün vücudunu sardı.
ÇOCUKLARIYLA SOHBET ETMEYE HASRET KALDI
Çıktıktan sonra yüzünde hiçbir gülümse yakalayamadık. Hasret kaldığı şey, çocuklarıyla bir masada oturup sohbet etmekti. Hiç yapamadı. Yarabbi bana 2-3 yıl daha ömür ver, çocuklarım için bir şeyler yapabileyim, öyle canımı al diye dua ediyordu. O da olmadı. Öleceğini biliyordu. Ukdeleri vardı, keşkeleri vardı. Ama artık bitmişti.
EŞİM İÇİN GECİKİLDİ, DİĞER HASTALAR İÇİN DÜZENLEME YAPILSIN
Bu mağduruyeti dile getirmemin sebebi, benim bildiğim kadarıyla cezaevlerinde 1334 hasta var. Hamile anneler var, bebekler var. O hastalar gerçekten o koşullarda yaşayamaz. Eşimden biliyorum. 3 yıla yakın bir süreçte eşimin nasıl bittiğini ben gözümle gördüm. Nasıl eridiğini, gözünün ferinin gittiğini, ölümün yaklaştığını her hafta seyrettim. Kanseri atlatan hasta sayısı çok nadir. Bu da büyük bir moral ve motivasyonla mümkün. Cezaevinde moral mümkün değil. Eşim için gecikildi, geç bir tahliye verildi, onun hesabı mahşere kaldı. Diğer hasta tutuklular için Allah rızası için bir düzenleme yapılsın, onlara bir çare bulunsun.”
Nuran Arifoğlu, telefonla yaptığımız ilk görüşmede eşinin cezaevinde apandisiti patladığı ilk dönemleri, eşinin taziyesini, çocuklarını ve son günlerini şöyle anlatmıştı:
“Apandisiti patladığı dönemde 3 hafta doktora götürülmüyor. Zehirleniyor eşim, antibiyotik kullandığı için bir şey olmuyor. Daha sonra anlatmıştı: “Nuran, kameralardan da görüyorlar, ben sürüne sürüne kapıya vurdum, kapıyı açtılar. Sürüne sürüne üst kata revire çıktım, ölüyorum dedim. Sen nasıl kapıya vurursun diye eşime demedikleri kalmıyor. Hastaneye götürdüklerinde direkt ameliyata, yoğun bakıma alınıyor. O yoğun bakım odasının kapısında bile beni bekletmediler, diğerlerine suç olmayan şeyler bana yasaktı. Tehdit edildim, üstüme yürüdüler. Yani neler yaşattılar bize. Burada bekleyemezsiniz, kalamazsınız, asayişi ihlal ediyorsunuz diye. Bunun gibi çok şey vardı.”
HAİN DİYE BAĞIRANLAR TAZİYEYE GELDİ
“Dört askeri bir infaz memuru, komutanla beraber sabah hastaneye gidiyordum, akşam namazından sonra çıkarıyorlardı. En acısı yoğun bakımdı. O dönemde yine aynı askerlerle. Oturmuşum yatağının ucunda, o makinalara bağlı. O sabah gelen komutanın sesini duydum, taburcu ettiler, götüreceğiz dedi. Ben çıldırdım, kafayı yedim. Bunlar doktora baskı yapınca, ısrar edince doktorlar da tamam demiş. Doktora bırakmıyorlar. Bağırdım, çağırdım, kafama sıksanız eşimi bırakmıyorum dedim. Ne halde götürdüklerine dair fotoğraflar var bende. Öyle öyle derken, bize bir cenaze verildi.Sonrasında yapılan kemoterapiler işe yaramadı. Hacettepe’ye gittik. Metastaz yaptığı için beyne kadar sıçramıştı… Eşim de dayanamıyorum artık, kemoterapi istemiyorum, ben ölümlere gidiyorum dedi. Son 5 gün Elazığ’a Fırat Üniversitesine gittik. Orada oturduk, sadece başında dua ettik.15 Temmuz’dan sonra yapılan demokrasi nöbetlerinde ‘Medeni Arifoğlu’na idam diye bağıranlar ölünce taziyesine geldi. Darbeyi eşimin yaptığını ilan ettiler. Mahkemede eşime sen öğretmenlere talimat verdin mi diye sordu hakim. Eşim güldü. Telefonlarım her şey elinizde, bakın dedi. Bu şehrin kurbanı eşim seçildi. Şimdi de utanmadan taziyesine geldiler. Camide, mezarlıkta izdiham oldu. Bile isteye, eşim öldürüldü. Katilleri belli.
KIZIM DA KALP YETMEZLİĞİ OLUŞTU
Bu süreçte cezaevine gidip gelmekten kızımda kalp yetmezliği oluştu. Babası hukuk okumasını istedi, şimdi hukuk okuyor. 21 yaşında. Küçük oğlum 15 yaşında, o da fen lisesine gidiyor. Tek hayali yine aynı maasada oturup çocuklarıyla sohbet etmekti. Ağrısız, sancısız gecesi olmadı.
FOTOĞRAFLARLA MEDENİ ARİFOĞLU’NUN 3 YIL İÇİNDE YAŞADIKLARI…