Geçtiğimiz günlerde Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’nin kaleme aldığı “Dert Musikisi” isimli eser okurlarıyla buluştu.
Müellif bu eseriyle genelde tüm insanlığın, özelde de insanlığa hizmete gönül vermiş dava insanlarının hangi durumlarda nasıl tavır takınmaları gerektiği üzerinde duruyor.
Dava, gerçekleşmesi arzu edilen kutsî bir mefkûreyi en büyük değer bilmek, bu yüksek ideale inanmak kilitlenmektir. Dava şuuru da hayat gayesi bilinen kutsal ideal ile dolu olma, onun gerçekleşmesi için bir ömür boyu cehd ve gayret gösterme demektir.
Dava şuuru, kanda ve beyinde dolaşan oksijendir, canlılıktır. Fidanın çiçeğe, meyveye durmasıdır. Solmayan bir kutlu bahardır. Aklın, gönlün ışığıdır dava şuuru.
Hakkın omza koyduğu ihsanı “Emret Sultanım!” diyerek gönüllü yükleniştir. Allah’ın değer biçilmez hediyesini hayatı pahasına şevkle taşıma isteğidir. Dava şuuru, Cenab-ı Hakk’ın rızasını kazanma aşkıdır.
Mal, makam, şan, şöhret kaygılarını hastalık görmektir dava şuuru. Dava şuuru, insanın bu bağlardan kurtulmasına önem verir. Dava adamı, eğilmez, minnet etmez, beklenti içinde olmaz, kimseden lütuf beklemez. Yalnız Allah’tan ister. O, onurun, hür iradenin yalçın kayasına yaslanır.
Dava adamı idealisttir; şan, şöhret, makam peşinde koşmaz. Allah yolunda hizmetkârlığı en büyük makam bilir. Buna engel olan zamanın en büyük hastalığı olan enaniyeti bırakır.
Dava adamı, başkasının değil, kendi kusurlarını görür. Bu yüzden dava adamı kaba davranmaz, kaba kuvvete başvurmaz.
Dava şuuru şan ve şeref hastalığının türemesine, gelişmesine meydan vermez. Başkalarına şirin görünmeye, beğenilmeye ihtiyaç duymaz. Çünkü bu duygular, kalbi çürütür, dava ruhunu öldürür.
Dava şuuru, insanın hayatını anlamlı hale getirir. İnsan bu sayede niçin yaşadığını bilir. Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi: “İnsan yüksek ideallerle yaşar. İdeal, insanı besler, büyütür, faziletlerle donatır. Adeta ona bir hayat damarı olur. Bir ideali olmayan, yaşama arzusunu kaybetmiş insandır.” derken bu gerçeği ifade eder.
Dava adamı, davasının mecnunudur. Aşkı için dağı delen Ferhat, zorlukların adamıdır. Mum gibi yanar ama başkalarını aydınlatır.
Dava adamının gözleri projektör gibi daima öteleri tarar. Göz kapaklarının arkasında umudun rüyaları vardır. Azmin kalesinde rüzgârlara vermiştir göğsünü. Hayat denizinin dalgaları arasında yolculuğuna devam eder. Korkuya, paniğe kapılmaz. Sıkıntılı günlerin adamıdır. Dava adamının hedefi büyüktür. Dava adamı, hedefine ulaşma derdindedir.
Hayat, onun yoluna çile barikatları kursa da o yoluna devam eder. O toplumun dertleriyle sancılanır. Izdırap insanıdır ama eziyetler, ızdıraplar onu yoldan alıkoyamaz. Çileyi, ızdırabı yolunun yolculuğunun gereği bilir.
Bu hakikat “Dert Musikisi’nde şu ifadelerle seslendiriliyor:
“Toplumda farklı patlamalar olabilir. Bir kısım zalim ve müstebitler, devirmeye güçleri yettiği anda, kendilerine muhalif gördükleri insanların tepesine binerek onları ezip geçebilirler. Bazen de toplumlarını hercü merce sevk edecek daha başka hadiselere sebebiyet verebilirler.
Fakat bütün bunlar karşısında Müslümanlara düşen, falanı filanı ta’n u teşni etmek yerine öncelikle kendileriyle meşgul olmak ve kendilerini düzeltmektir. Onlar başlarındaki zalimlerden şikayet etmek yerine öncelikle, “Acaba Allah bu zalimleri niye bizim başımıza musallat ediyor?” diye düşünmelidirler. Çünkü onlar dosdoğru olacakları ana kadar, başkalarıyla uğraşmaları faydasızdır.” (s. 96)
Hocaefendi’nin şu sözleri ise özellikle İslam dünyasında yaşanan kıpırdanış ve çırpınışların niçin semere vermediğini izah ediyor ve yeniden ayağa kalkmak isteyen dava insanlarının önüne çok önemli bir strateji koyuyor:
“Toplumun ıslahı ve yeniden dirilişi mevzuunda dipten gelmeyen ve dibe bağlı olmayan hiçbir hareket istikbal vaat edici ve kalıcı olamaz. Nice çalımlı şovlarla başlayan hareketler vardır ki üç adım ötede takılıp yollarda kalmış, belleri bükülmüş ve sonra da esefli birer hulya, yıkık birer ruya olarak devrilip gitmişlerdir.
Evet, toplumun ıslahı mevzuunda müsait bir ortamın hazırlanması ve yürünecek yoldaki bir kısım engellerin bertaraf edilmesi adına idareci ve siyasilerin belli ölçüde inisiyatif ve desteği olabilir. Onlar, bu destekleriyle ıslah erlerinin daha hızlı mesafe almalarına vesile olabilirler ve bu yönüyle de takdiri hak ederler.
Fakat tamir adına yapılması gereken asıl iş, meselenin dipten ele alınması ve tabana yayılmasıdır. Bu itibarla “vira bismillah” diyerek işin “elif-ba”sından başlamalı; toplumun ıslahının fertlerin ıslahından geçtiği bilinmelidir. Topluma ait bütün üniteler ıslah edilmedikçe de toplumun ıslahının mümkün olmayacağı asla unutulmamalıdır.” (s. 32)
Eser, aşağıdaki mağazalardan temin edilebilir.
ABD: www.antstores.com
ALMANYA: www.kitapdunyasi.eu