Gecenin bir yarısı sosyal medya hesâbıma düşen mesaj beni çok heyecanlandırdı “Hocam nasılsın ?”
Mesaj, kendisini çok uzun süredir göremediğim, haber alamadığım ve çok merak ettiğim, kendisi için cidden çok üzüldüğüm civanmert bir yiğide aitti.
Evet, bâzıları için çok üzülüyor ve kendimi suçluyorum, acaba kendilerine bir zarârım dokundu mu ? çektiklerinde benimde payım var mı ? diye çok korkuyorum.
Yanlış bir şey yaptığımızdan değil, problem yapılan hizmetlerin şeytânî algı operasyonlarıyla tamâmen menfî olarak vasıflandırılması, bütün güzelliklerin suç kabul edilmesi.
Haddi aşkın zulüm neticesinde yapılan hizmetlerden korkar oldum, birisine zarar verdim mi ? diye ödüm patlıyor.
Hemen ağabeye nasıl olduğunu sordum, kendisi için üzüntülerimi yazdım.
O güzel insan “sen üzülme hocam, eksiklerim vardı Rabbime şükürler olsun, hapishânede çoğunu tamamladım.” diye yazıverdi.
Nasıl sevindiğimi anlatamam.
Biri değilki, hepsi böyle. Siz onu teselli etmeye gayret ederken, birde bakıyorsunuz, o sizi teselli etmiş.
Vakit müsâitleşince hemen kendisini aradım durumu ayrıntıları ile öğrendim.
En son görüşmemizden hemen sonra kendisini içeri almışlar, kırk aya yakın içeride kalmış, bu sürenin yirmidört ayında hiçbir iddianâme hazırlamadan Yargılanma Hakkı‘nı gasp ederek içeride tutmuşlar, sonrasında mahkeme süreci ve ertelenen cezâsı ile tahliye olmuş.
AKP’li zâlimlerin yaptığına denk zulmü, MHP’li idâreci ve zâlimlerin yaptığını da bu vesîleyle öğrenmiş oldum.
Şimdi ne mi yapıyor ? hayatını idâme etmeye gayret ederken ele geçirdiği her fırsatta Hizmet’e devâm ediyor.
Allâh’a olan imân ve itimâdı eksilme olmadığı gibi dahada ziyâdeleşmiş, Hizmet’e olan imân ve irtibâtı çok çok daha kuvvetlenmiş.
Elhamdülillâh.
Gerçektende her imtihân bir rüşd, rüşdü isbât vesilesidir.
Elekten geçiriliyoruz.
Hepimiz, herkes neler neler, terk etmek zorunda kaldık yâr-yârân, çoluk çocuk, mal-menâl, mevkî, para daha neler neler.
“Allah Teâlâ’nın hayrını murâd ettiği kul, belâya mâruz kalır.” (Taberâni)
Mü’min belâya mübtelâdır, belâ başından eksik olmaz. Mü’min beleviyyündür.
“İnsanların en çok musibete uğrayanları evvela peygamberlerdir, sonra derecelerine göre (veliler ve sâlihler) gelir. Kişi dinine göre belâ ve imtihânlara mâruz kalır. Eğer dine bağlılığı varsa, belâsı daha da artar. Fakat dininde gevşek yaşıyorsa ona göre musîbetlerle karşılaşır. Kişiye belalar gelir gelir de artık onun üzerinde hiçbir günâh kalmaz.”
(Tirmizi, Zühd, Ahmed b. Hanbel )
Rabbimiz bizleri hepsi ile imtihân ediyor.
Ne mutlu bu gözlere ki “hizmetimizin küçük bir mes’elesi, Büyüğümüz’ün bir tebessümü için varımız,-yoğumuz bütünüyle fedâ olsun” diyen “Yiğitler” gördü.
“Dava Adamı” olmayı bu büyük, değerli insanlardan öğreniyoruz.
Biz örnekleri kendinden olan bir cemaâte mensûbuz, elhamdülillâh.
Problemlerimiz çok ama dönenimiz yoktur, elhamdülillâh.
“Onlar öyle kimselerdir ki, insanlar onlara ‘Düşmân size karşı büyük bir kuvvet topladı; onlardan korkun’ dedikleri zaman, onların imânı ziyâdeleşti ve ‘Allâh bize yeter, O ne güzel vekîldir’ dediler.”
(Âl-i İmrân Sûresi 173)
Üstâdımız Şuâlar’da “Bir zerre kuvvet-i imâniyenin ziyâdeleşmesi bir batman mârifet ve kemâlâttan daha kıymetlidir ve yüz ezvâkın balından daha tatlıdır…” buyuruyor.
Ne mutlu o yiğitlere ki, medrese-i yûsufiye’de, gaybûbet’te, sürgünde, hicrette imânları ziyâdeleşiyor.
Onlara bakıp tekrâr sağdan hizâya geliyoruz.
Bu nasıl bir topluluk ki, yeri geldiğinde talebe hocasına, hoca üstâdına, esnâf kardeşine, kardeş âbisine mürşîd oluyor.
Lütfen beni tân etmeyiniz.
Yapmaya çalıştığım şey olanlara “Kader” deyip, suçu kadere atmak değil, aksine olanlar karşısında “Sana gelen iyilik Allah’tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir.” (Nisa 79) hakikatin unutmadan, mes’uliyetimi idrâk ile kardeşlerimiz ve ağabeylerimizi takdîr etmektir.
Çünkü her nev’i takdîri hak ediyorlar.
Kur’ân “Sizi mutlaka birâz korku ve açlık, biraz da mallardan, canlardan ve mahsûllerden bir noksanlık ile imtihân edeceğiz. (Ey Resûlüm!) O hâlde sabredenleri (Cennetle) müjdele!” (Bakara Sûresi 155) derken, biz bu kahramanları nasıl takdîr etmeyelim.
Sâde karşılarında birleşen ezâ, cefâ, işkence cephesi değil, Onlar Rabblerini andıkça da imânları ziyadeleşen yiğitler.
“Gerçek mü‘minler ancak o kimselerdir ki yanlarında Allah zikredilince kalpleri ürperir, kendilerine O’nun âyetleri okununca bu, onların imanlarını artırır ve yalnız Rab’lerine güvenip dayanırlar.” (S. Enfâl 2)
Ve Büyüğümüz’ün ifâdesiyle, “Allah’a hamd ü sena edin ki, sizi zâlimlerle aynı safta eylemedi; kiminize irâdî, kiminize cebrî hicret lütfetti, kiminize de mahrûmiyet ve mağduriyetleri bir arınma ve yükselme vesilesi kıldı.
Ve bizim kardeşlerimiz hep berâber “Rab olarak Allah’tan, din olarak İslâm’dan, rasûl ve nebi peygamber olarak da Hazreti Muhammed’den (sav) razı olduk.” dediler.
Büyüğümüz “Kıyam (ayakta kalabilmek) kıvama bağlıdır; insan kıvamı ölçüsünde mukavemetli olur.” buyururken kıvamlarını kaybetmediler.
Büyüğümüz, çoğu zaman arkadaşlarımızın yüzlerine tebessümle bakarak, tevâzu ile “Tek tesellim sizlerin arasında bulunmak” der.
Evet, tek tesellimiz bu güzel insanlar arasında bulunmak.
Kendi adıma cemaâtimizin bütün fertleri ile iftihâr ediyor Rabbime şükrediyorum.
Yoksa ne olurdu hâlim ?
Yine Büyüğümüz’ün duâsıyla bitirelim “Çok defa diyorum ki: Allah’ım! Bu Kıtmîr de, bu Hizmet’in içinde bulunanlar da, aynı zamanda bu Hizmet de Sana emanettir.”
Rabbimiz bizi birbirimizden ayırmasın… Amiiin.