Osman Kavala beraat ve tahliyenin sevinciyle yeniden gözaltına alınmanın şokunu aynı gün yaşadı. Bazıları bizim de mesai arkadaşımız olan gazeteciler ve insan hakları savunucularının akıbetini paylaştı.
Hükme bağlanmış dosya hakkında temyiz mercileri yerine yerel mahkemelerden karar aldırma ya da şapkadan yeni soruşturma çıkartma numaraları rutine bindi. İşin dramatik yanı ise savunma cephesi aynı delikten ısırılmaktan vazgeçmiyor.
Devekuşu gibi kafasını kuma gömmeyi strateji sanan avukatlar ve sivil dayanışmacıları gördükçe bir Temel fıkrası aklıma geliyor. Temel ile Dursun sinemaya gidiyor ve filmin bir sahnesinde at yarışı var. Bahse tutuşurlar ve Temel kaybeder. Parayı verirken Temel söylenir: Haçan pen pu filmi görmüşdüm. Hep aynı at kazani. Ben sürpriz ata oynadim ama kazanamadim.” Tıpkı Selahattin Demirtaş ve Sözcü gazetesinin avukatları gibi onlar da filmdeki at yarışında sürpriz ata oynadı ve kaybetti. Dosyanın ilk açılışından hareketle ‘FETÖ’ odaklı savunmayla sonuç almayı umdular. Sonuç fiyasko…
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve ortaklarının kendilerine biat etmeyenleri yakmak için ürettiği terminolojiyi kullanmayı akıllıca sandılar. Erdoğan, cadıları sınıflandırıyor ve aralarındaki kavgayı keyifle seyrediyor. Ona ve kurduğu antidemokratik rejime muhalefet eden herkes ‘terör ve darbe’ yaftasını yiyor. Suçunu ağırlaştırmak istediklerini bir de büyük cadı ‘FETÖ’ parantezine alıyor. Suçlananlar ise temelden cadılık kavramına itiraz edeceklerine, kendisi dışında herkesin cadı olabileceğini savunuyor. Hatta diğerleri hakkında Erdoğan’ın söylemlerini yüksek sesle tekrar ederek kurtulmayı umuyor.
Bu Devekuşu taktiği, stratejik açıdan olduğu kadar etik açıdan da arızalı. Zira Erdoğan’ın ilk günden beri Gezi’den bir darbe davası çıkarmaya çalıştığını hepimiz biliyoruz. Bütün baskılara rağmen tukaka edilen dönemdeki hakim ve savcılar dosyaları gösteri ve yürüyüş kanununa muhalefet parantezinde tutmayı başardı. Ve nihayetinde manifesto niteliğinde kararlarla beraatlar verildi.
Şu satırlar o 2015 tarihli kararın gerekçesinden “AİHM’nin ifade özgürlüğünde olduğu gibi toplantı ve gösteri yürüyüşü hakları sadece toplumun geneli tarafından savunulan ve kabul gören düşünce ve fikirleri korumakla yetinmez. Bunun haricinde toplumun genelini rahatsız edebilecek, endişelendirecek hatta şoke edecek veya onların belirli düzeyde tepkilerini çekebilecek bazı fikirleri savunma amacıyla da toplantı ve gösteri yürüyüşleri de içermektedir.”
Devekuşu taktiğinin yanlışlığı Kavala’ya yakın mahfillerde de konuşulmaya başlandı. Demokrat Yargı Derneği’nin twitter hesabı dün şu satırları yazdı:
Savunma stratejisi ise doğrudan Kavala’nın savunulmasına değil, ilk soruşturma ve ilk davaya odaklandığından “saklı soruşturma” ikincil kaldı. Kavala hakkında iki ayrı dosyanın bulunduğu, diğerinin bekletildiği konuyu yakından bilenlerin vakıf olduğu bir bilgiydi oysa… Bu aynı zamanda şu demek: Politik hesaplaşma, kişisel bir hesaplaşma olarak yaşanıyor… Şu halde savunma stratejisinin toptan değiştirilmesinden başka çare yok…”
Sonucu yine fıkra tadında bağlayalım: Türkiye’de psikiyatrinin kurucusu olarak bilinen Doktor Mazhar Osman’a bir hastası ‘deli’ der. O da şöyle cevap verir: “Senin bana deli demenin bir anlamı yok ama ben sana dersem bu tımarhaneden sittin sene çıkamazsın.” Umarım bu defa jeton düşmüştür. Sizin ‘FETÖ’ savunma ya da suçlamalarınızın bir anlamı yok. Ama Erdoğan ve ortağı Ergenekon birine o yaftayı yapıştırırsa yandı gülüm keten helva. Anlayın artık!