ENES CANSEVER-HAFTANIN YORUMU
Mübarek üç aylar başladı.
Üç aylar, bereket yumağı bir mevsim, kadrince erişilmesi gereken zaman dilimi…
Feyizli bir eyyam bu…
Rahmet kapıları açık.
TÜKENEN ÜMİTLER VE YEŞEREN HAYAT!
Ümitsizliğe yer yok.
Evet, şu kutlu günlerde eller onlar için kalksın semaya.
Dileyelim, dilenelim ki onlar ve bizler böylece erelim selamete…
Kapıları zorlayalım Mevla daha neler neler gösterecek.
Aylardır çıkan ve söndürülemeyen yangınlar nedeniyle kavrulan Avustralya Kıta’sındaki ormanlarında, kömüre dönen ağaçlar yeniden filizlendi.
Yeniden yeşerdi.
Küle dönen ağaçları, ve çatlamış kayaların arasından çiçek yeşerten Allah, kırılmış hayallerin, tükenmiş ümitlerin ve sonuçsuz zannedilen beklentilerin içinden ne güzellikler çıkartır..
Avustralyalı fotoğrafçı Murray Lowe, yangınların en etkili olduğu Yeni Güney Galler (NSW) Eyaletinde, küllerin arasından filizlenen, tomurcuklanan ağaç ve bitkilerin tekrar çıktığına tanık oldu.
Koca ağacın kaya parçasını delerek çıkışını, sonra da yangınla kavrulmasına rağmen, kupkuru gövdesinden fışkıran narin pıtırcıklar…
Çok hikmetli…
Yüce Mevla kısa zamanda yeniden yeşeren bu görüntülerle bize ve ümitsizliğin yerinin olmadığını bir kez daha gösterdi…
HEYECAN, BEKLEYİŞ, HAZIRLIKLAR…
Bu mübarek eyyam içi içe derinliklere sahiptir.
Oldukça parlak kandillerle süslüdür bu üç ay.
Bu açıklığı fırsata dönüştüren ve bu manevi iklimde arınanların talihli addedildiği mübarek günler…
Recep peşi-sıra Şaban ve nihayetinde Ramazan’la bu mübarek günlere elveda diyecek, ömür iktifa ederse bir sonraki bereket kuşağını gözleyeceğiz.
Manevi hayatımızda üç ayların çok önemli bir yere sahip olduğu ortada.
Peygamberimiz bir hadisinde; “Receb-i Şerif Allah’ın, Şaban-ı Şerif benim Ramazan-ı Şerif ise ümmetimin ayıdır.” dediğini biliyoruz.
Bizi aydınlatan ilk kandil Regaip kandilidir, ardısıra Miraç ve Beraat kandilleri ruh dünyamızı karanlıktan aydınlığa çıkarır.
Bu aydınlanma; Ramazanın muazzam bereketi ve bin aydan hayırlı Kadir kandiliyle son bulur.
ÜÇ AYLAR VE HAZIRLIK
Her heyecanlı bekleyişin bir takım hazırlıkları beraberinde getirdiği gibi, bu manevi aylar öncesi hazırlıklar da önemli olsa gerek.
Hele hele can boğazdaysa, vatan evladı dardaysa daha bir özenle hazırlanmalı elbette bu günlere.
Muhakkak ki yakarışlarımız, dualarımız ayrı bir ihtimamla ele alınmalı böylesi yangın hallerinde.
Kara kışa hazırlık yapanlar gibi olmalıyız belki de.
Kış çetinse hazırlıkları, ihtiyaçları ona göre görmeli, erzağı ona göre dizmeliyiz hiç şüphesiz.
Giyimi, kuşamı da.
Bu mübarek günler de ayrı bir telaşla gözlenmeli, hazırlıkları hiç kuşkusuz erkenden görülmeli.
Bu döneme ait planlama, dua olup dilimizden düşürmeyeceklerimiz…
Ve elbette, yukarda dile getirdiğimiz gibi can boğazdaysa, vatan evladı dardaysa, suçsuz günahsız insanlar zindanlarda gün saymaktaysa, hazırlığın ince detaylarına varıncaya kadar ele alınmasında muhakkak ki azim faydalar vardır.
Bir seferberlik hazırlığı gibi…
Yakarış seferberliği, dua seferberliği, okuma seferberliği, arınma-yıkanma seferberliği.
Göğü, gök ehlini ihtizaza getirici bir seferberlik ruhu…
Yalnız vatan evladı mı darda?
Hayır, başta İslam coğrafyası olmak üzere, dünya mazlum ve mağdurlarının dualarımızla teyit edilmeleri acil bir ihtiyaç bil şüphe.
Bilmem herkes aşina olup duyabildi mi?
Afganistan’tan kış günü yola çıkıp, Van’ın Çaldıran İlçesi’nin Sarıçimen Mahallesi’nde dışarda, korumasız bir şekilde, amansız soğuklar neticesi öylece donup vefat eden 13 Afganlı’ya dair haber yüreğimizi yaktı mı?
Peki neydi bu garipleri yurdundan koparan etkenler?
Amansız bir kışın ortasında ölümü göze alarak coğrafyalar aşıyorsanız vardır bunun ciddi sebepleri.
O halde itiraf edelim: Devlet diyebileceğimiz faziletli teşekküller inşa edemedik, çadırdan öteye geçemeyen göçebe yapıları ciddi bir organizasyona dönüştüremedik.
Şu memleketin haline bakar mısınız?
Yaklaşık beş yıldır tarifsiz bir şeytanlaştırmayla, tarihte emsaline nadir rastlanır bir cadı avıyla ocaklar söndürülüyor.
Yüzlerce masum bu cadı avıyla hayata veda etti.
10 binlerle insan zindanlarda.
Aileleriyle milyonlarca insan bu cadı avının muhatabı.
İşsiz güçsüz bırakılan insanlar, binbir güçlükle hayata tutunmaya çalışıyor.
Dağılan aileler, babasız, annesiz bırakılan evlatlar…
Yurdundan ayrılıp, sevdiklerine hasret ömür törpüleyenler…
Kış hazırlığı dedik.
Evet bu da kış, tam bir karakış.
Talihsiz, yaşlı dünyamızın ve bahtıkara ülkemizin kara kışı.
Bu kış için tam bir hazırlık, bir manevi hazırlık…
Üç aylar, bu hazırlığın zemini, imkanı…
Bu ay, eşsiz fırsatlar sunmakta bizlere.
Yakarmalı, dillenmeli hiç şüphesiz:
Yıkasın baharın habercisi yağmurlar her yanı, erisin karlar, bitsin karakış.
Bahar tüm ihtişamıyla merhaba desin insanlığa, insanımıza.
Özlediği huzura erişsin, ayrı kalmışlar, yurdun ayrı kalmışlar…
COĞRAFYALAR AYRI ZULÜM BENZER
Ve elbet şu anneler.
Filistin, Suriye ve Anadolu’daki kadınlar ayrı coğrafyalarda ama aynı muamelelere maruzlar, zulüm benzerlik arzediyor.
Bir yandan zevk, sefa, şatafat; diğer yanda açlık sefalet.
Yemen’de milyonlarca insanın sefaletini düşünelim mesela.
Bu farklı coğrafyaların yöneticileri birbirinin kopyası gibi, coğrafyaları farklı olsa da davranışları ortak.
Peki Anadolu?
10 yıl öncesinde bu topraklarda artık farklı bir hikâye yazılıyor, galiba bu kez oluyor diyenler yanıldı.
Tarih tekerrür etti, önceki dönemlerde de yer yer umutlar yeşerse de hep hayat kırıkları yaşanmıştı.
Galiba oluyor, yetmez ama evet diyenler, kandırılmışlık hissiyle iki büklüm.
Umutlarını başka baharlara saklayanlar var, umudunu kesenler de…
Tabii ki inkisar-ı hayaller, bitmeyen ayak oyunları, komplolar ve komplolar sonucu oluşan büyük mağduriyetler.
Ağzına kadar dolu zindanlar.
780 bebeğin demir kapılar ardında olduğunu, hamile kadınların hukuksuzca, bilaperve hapsedildiğini sağır sultan bile duydu.
90’lı yılların işkencehaneleri…
Yine o yılların torosları, günün transportturları, güpegündüz kaçırılan insanlar, aylardır haber alınamayanlar.
YAVRUSUNU ARAYAN TÜM ANNELER!
Cumartesi Anneleri, 772 haftadır kayıplarını arıyorlar.
Akıbetleri meçhul, ama birilerince adresleri malum, encamları bilindik yavrularını arıyorlar.
Harbiyeli Anneler, yavruları için sokaklarda.
Bu gencecik çocukların masumiyetini izah için çırpınıyorlar.
Lakin bu yüreği yanık anneler, bir cani gibi itilip kakılmakta, acılarına acı eklenmektedir.
Evine ekmek götüremeyen babalar, canından vazgeçip meydanlarda kendilerini yakıyorlar.
Cami minberinde kendisini asıp, canına kıyanı gördü ülke…
Ayarları ve algılarıyla oynanmış safderun geniş kitleler bir oyun, bir eğlence izler gibi izliyorlar bu olup bitenleri.
Sokaklar şaşkınlarla dolu; aklı, havsalası dumura uğramış insanlar permeperişan.
Halbuki, bu şaşkın ve sessiz yığınlar yabancı değil, bu kırıma ve kıyıma maruz kalmışlara.
Bugün için, “Birader şöyle değerli bir emanetin var, canından aziz bu emanetini kime bırakmak istersin?” diye bir sual tevcih etsen bu safderunlara, hiç şüphesiz, bu emanetin adresi yine aynı adres olacaktır.
Adres aynı; onlar, o meleklerin imrendiği gençler, delikanlılar…
O halde, bu eminler topluluğuna, bu üç ayların her günü ve her saatini vesile bilerek dua edelim, onlar için yakaralım.
Onlar, 7’den 70’e büyük bir dağlığın kıskacında, an itibariyle halleri, yaşadıklarıyla tam bir garipler topluluğu.
Eller onlar için kalksın semaya,
Dileyelim, dilenelim ki onlar ve bizler böylece erelim selamete vesselam… e. cansever@yepyeni.zamanaustralia.com.au