Bu yazıda sizler için Coronavirüs ile alakalı süreç başladığından beri, Büyüğümüz’ün yazılan, haber yapılan ve sohbette anlatılan tavsiyelerini düzenleyip derledim.
Evvelen;
Hâdiselerin de bir dili vardır ;
Böyle geniş çaplı bir musîbet ve felâketin geniş dâirede işlenen günâhlardan mütevellid olduğu akla gelse de, hâdiselerin dilini okurken, biz bize düşen vazifelerimizin hakkını veremediğimizi düşünerek, kendimizi sorgulayarak okumalıyız.
Mesela, ma’rufa teşvik, iyilikleri temsil ve güzellikleri yayma gibi vazifeler “ümit vaâd edici“ bir şekilde yapılamamış olabilir.
Evet başa gelen musîbetler ve günâhlar arasında mutlaka bir irtibat vardır. “Şüphesiz Allâh, hiç kimseye zulmetmez; fakat insanlar, kendilerine zulmederler”
(Sure-i Yûnus 44)
Bizler başkalarının hatâ ve kusurlarıyla uğraşma yerine kendi günâhlarımızla yüzleşmeliyiz.
Çünkü insanlığın salâhını düşünen, bunu hayâtının gayesi bilip, O’nun için yaşayan “hâlis bir zümrenin gelecek vaâd etmesi” semâvî ve arzî belâlara paratoner olunması açısından önemlidir.
Evet, O bize hep yakın ama biz O’ndan uzak düştük. Biz kendimize bakmalıyız, muhasebemizi bu çerçevede yapmalıyız.
Bu şekilde bir muhâsebe ve murâkabe ile daha müstakîm olabiliriz.
Büyüğümüz’ün bulunduğu ortam ;
Bütün dünyâda olduğu gibi Kestâne Kamp‘ta da “Corona Virüsü Salgını” önemli bir gündem maddesi. Elden geldiğince tedbirler alındı, doktorlar başta olmak üzere uzmanların tavsiyelerine uyuluyor.
Ve tavsiyeler ;
Hocaefendi, her fırsatta tedbir açısından şu hususları “dikkatle” yeniden dile getiriyor, tavsiye ediyor ;
Mü’mince duruş ;
– Tedbir ve tevekkül dengesini kurarak, sebeplere bakış ve Müsebbibü’l-Esbâb’a teveccühte hatâ yapmamalıyız.
– Maddi-mânevi, tıbbî bütün sebeblerin hakkını vermeliyiz.
– Umûmi musîbetler karşısında mü’min ilk mülahazası, kendisine bakıp, kendisini sorgulamaktır.
– Virüs sebebiyle hiç kimse kınanmamalı, başkaları suçlanmamalıdır.
– Bu musîbetin insanları Allâh’a yaklaştıran bir vesîle olabileceğini unutmamalıyız.
– Elimize geçen bu Cebrî Uzlet ve Halvet imkânını Rabbimize yaklaşma ve rızasını tahsil etme adına değerlendirilmeliyiz.
– Karamsarlığa düşmeden, Rabbimiz’e itimâd edip O’nun (cc) rızâsını gözetmeliyiz.
– Kendini insanlığa adamış kimselere düşen vazîfe, muhatablarımızı Rabbimiz’le buluşturmak ve bu musîbeti dahi “biiznillâh” hayra tebdil etmektir.
– Rabbimiz Sûre-i Enfâl’de (33) “Sen (sav), onların içlerinde olduğun sürece, Allah onları helâk etmeyecektir, yine istiğfar ettikleri sürece de Allah onları helâk etmeyecektir” buyuruyor, o halde istiğfar ile Rabbimiz’e yönelmeliyiz.
Husûsen ;
Hocamız, bunları ifâde etmenin yanı sıra sürekli, tekrâren Rabbimiz ile irtibat üzerinde duruyor. Bize düşen vazifenin kendi kusurlarımıza odaklanıp bir kere daha tevbe ve istiğfarla Allâh’a yönelmek olduğunu belirtiyor.
Yerel otoriteye itaât ;
Arkadaşlarımız bulunduğu ülke ve beldelerde otoritenin, uzmanların salgınla ilgili almış olduğu karârlara harfiyen uymalılar.
Salgının şiddetine, coğrafi şartlara ve nüfus yapısına göre farklı tedbirlere başvurulabiliyor, bu açıdan mahallî idârecilerin ve uzmanların tavsiye ve kararlarına uymak hayâtî önem taşıyor.
Genel mânâda, toplu yerlerden uzak kalınmalı.
Ferdî ve içtimaî hayat yönünden farz diyebileceğimiz zarurî bir iş olmazsa dışarıda dolaşılmamalı.
Hizmetin devâmı için ;
Bu konularda hassas davranılırken, yardımımıza muhtâç insanlar da bütün bütün kendi hallerine terk edilmemeli.
“Teâvün” düsturunun aksamaması için herhangi bir faâliyet zarûri ise bu, mümkün olan en az sayıda, belki iki üç insanla, uzmanların ifade ettiği şekilde ve mesâfeler korunarak, sağlık otoritelerinin tavsiyelerine uyularak yapılmalı.
En küçük toplantılar bile online yapılmalı.
Âile ziyâretleri olmamalı.
Maksimum izolasyon-minimum temas prensibince hareket edilmeli.
Büyüğümüzün, “Arkadaşlar bir süreliğine büyük salona namaza gelmesinler, kendi aralarında da toplanmasınlar.” ifâdesinden hareketle kimse farklı uygulamalar yapmamalı.
İktisâda riâyet edilmeli ;
İktisad prensiplerine azamî riâyet edilerek bulunulan yer, belde, imkâna göre ön hazırlıklar yapılmalı.
Bir kere daha duâ ;
Büyüğümüzz, yine bu tür mülâhazaları seslendirdiği bir an “Arkadaşlar duâ ediyorlar mı?” diye sordu.
Sonra şöyle dedi: “Daha önce toplu duâ yapıyorduk ama şimdilerde toplanılamıyor. Fakat herkes bulunduğu yerde farklı duaları seslendirebilir.
Mesela; “Ey ihtiyaç ve hâcetleri gideren Rabbimiz, bizim bütün ihtiyaçlarımızı gider; ey belâları def’ u ref’ eden Sultanımız, başımıza gelmesi muhtemel bütün belâları def’ eyle!” deyip “Veba ve Korona Virüsü Salgını” da buna ekleyebilir.
Efendimiz’den (sav) nakledilen pek çok duâ var; bunlar sürekli okunabilir. Hattâ bazı duâları bir arkadaşımıza okutup kayda alsanız; her mekânda dinlense ve bir hatırlatıcı gibi olsa, evlerde her an o mübârek yakarışlarla Allâh’a teveccüh edilse.”
Hâcet Namazı ve duâsı ;
Bu vesileyle, esbâba riayet ve tedbirin yanı sıra, bir kere daha bütün insanlık için hâcet duâsı çağrısında bulunuyoruz. Hafîz ü Hâfiz Rabbimiz hepimizi maddi-manevî hastalıklardan muhâfaza buyursun.
Rabbim içinden geçtiğimiz bu süreci hem hizmetimiz, hem de tüm insanlık alemi için hayırlara vesîle yapsın.
Berâ-i malûmât ;
Bu arada bugün görüştüğüm bir ağabeyimiz husûsen belirtti ;
Mâşâallâh Hocamız’ın sağlığı gayet iyi.
Yeni yayınlanan “Küresel Salgın ve Hatırlattıkları” isimli sohbet, Büyüğümüz’ün doktorları dahil olmak üzere dört kişi ile yapılmıştır.
Lütfen cemaâtle namâz, Cum’a Namâzı iptâl olmuşken “sohbetler devam mı ediyor ?” diye yanlış bir zehâba kapılmayınız.
Son Söz ;
Büyüğümüz her zamanki gibi inliyor.
Bu musîbette bile her topluluk birbirine komplocu bir yaklaşımla yaklaşıyor bize de sancısını çekmek düşüyor.
Bilmemki üst üste felâket, üst üste belâ varken, hâlâ gözler ceyhûn değilse, bize insân denir mi ?
mansurturgutk@gmail.com