Kur’an-ı Kerim bütün insanlığa bilhassa en başta biz Müslümanlara hitap etmektedir. Yani birinci muhatapları bizleriz.
Ama maalesef hiç üzerimize almıyor; “Bu Kur’an bana hitap ediyor” diye âyetlerin üzerinde ciddi durmuyoruz… Meselâ “(Musa Aleyhisselamın bunca mucizelerine şahit oldunuz ey benî İsrail, A.A.) Sonra bunun arkasından kalbleriniz katılaştı, artık onlar taş gibi… Hatta ondan da katı!.. Çünkü öyle taş var ki, içinden ırmaklar fışkırır… Öylesi var ki, çatlar da bağrından su kaynar… Öylesi de var ki, Allah’a olan haşyet ve ta’zimi sebebiyle yukarıdan düşüp parçalanır… Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir.” (Bakara Suresi, 2/74)
Peki bu âyet sadece İsrail oğullarına mı hitabediyor. En başta bize…
Bir de doğrudan bize hem âlim hocalarımıza hitabeden âyetlere bakalım:
“Allah’ın indirdiği kitaptan bir şey gizleyip onu birkaç paraya satanlar var ya, işte onlar KARINLARINA ATEŞTEN BAŞKA BİR ŞEY DOLDURMAZLAR. Kıyamet günü Allah onlarla konuşmaz ve onları temize çıkarmaz. Onlara son derece acı bir azap vardır. İşte onlar HİDAYETİ BIRAKIP DALÂLETİ, MAĞFİRETİ BIRAKIP AZABI SATIN ALMIŞLARDIR. Bunlar ateşe karşı ne kadar da dayanıklı imişler!” (Bakara Suresi, 2/174-175)
“Onlardan bir çoğunun günaha, başkasının hakkına tecavüz etmeye, HARAM YEMEYE yarışırcasına koştuklarını görürsün. Yaptıkları şey ne kadar kötü!..” (Mâide Suresi, 5/62)
“Bari onların mürşidleri, fakihleri, onların günahı olan şeylerini ve haram yemelerini önleselerdi ya!.. Ama heyhat! Bunların yaptıkları da ayrıca bir çirkin!” (5/62)
“Ey iman edenler! Doğrusu hahamların ve râhiplerin çoğu halkın mallarını haksız yollardan yerler ve insanları Allah’ın yolundan uzaklaştırırlar. Altını gümüşü yığıp Allah yolunda harcamayanlar var ya, işte onları acı bir azabın beklediğini müjdele!” (Tövbe Suresi, 9/34)
Menfaat, makam, şöhret veya birilerine haset ve fesat düşüncesiyle fetvâ verenler bu âyetleri ciddiye almaları gerekiyor. Yoksa kansere tutulup yol göründüğü vakit, “Bazılarına zarar vermişsem, haklarını helâl etsinler” demek insanı mahşerde kurtulamazlar. İnsanların, (Allah yasakladığı halde) mallarını, canlarını, hatta ırzlarını, tehlikeye atacak sözler söylemek, yazılar yazmak çok büyük suçtur. Kul hakkı, başka şeylere benzemez…
Bir de Yusuf Suresi üzerinde duralım… Hepimize vereceği çok önemli mesajlar var. Nitekim, ikinci âyetinde “Düşünüp manasını anlamanız için Biz, onu Arapça bir Kur’an alarak indirdik” buyuruluyor.
Yusuf Aleyhisselamın on bir yıldız ve Güneş’le Ay’ın kendisine secde ettiklerini gördüğü rüyasını anlattıktan, Yakup Aleyhisselamın da rüyayı tabir edip Yusuf’un kendisinden büyük bir peygamber olacağını anladıktan sonra Hz. Yusuf’a sevgisi, şefkati kat kat artmıştı. Oğulları da bunu haset meselesi yaptılar. Ama akıl almaz bir haset ve fesat!.. Nasıl olur, peygamber çocukları, bababir kardeşlerine “Yusuf’u öldürün yahut onu uzak bir yere atın ki, babanızın sevgi ve teveccühü yalnız size kalsın!” (12/8) diyebiliyorlar. Onun için “Yusuf ile kardeşlerinin kıssalarında, sorup ilgilenmelerin alacakları nice ibretler vardır.” (12/7) ikazı yapılıyor.
Şimdi masum ve mağdurlar bu sürecin süpriz büyük çilekeşleri… Ama Hz. Yusuf değiller… Kardeşleri olan bazı Risale Talebeleri ve bir kısım İslamî cemaatler de Hz. Yakub’un diğer çocukları değil!.. Onun için “Bunlar niye bizim yanımızda değil… Niçin bizi yok etmek isteyenlerle kol kolalar ve onları destekliyorlar?” dememizin bir hükmü yok. Bu yolun kaderi bu!..
Kur’an, bütün plan ve tuzakları anlattıktan sonra, Mısır Aziz’inin sarayına yerleşince de şöyle buyuruluyor: “Böylece Yusuf’u o ülkede yerleştirdik.” (12/21) Evet, herkesin bir planı olabilir ama yukarıda Kaderin de bir planı vardır elbette…
Günümüzün medeniyet merkezi artık Mısır değil, Amerika’dır, Avrupa’dır. Bu bakımdan Hz. Yusuf’un Mısır’da yaptıklarına bakalım… Herkesin sevgisini kazandı en başta… Ama Mısır toplumunun bütün katmanlarında yaşadı. Kuyuya atıldı, köle pazarında satıldı. Saray hayatının nasıl olduğunu, zindanlarda yaşayanların neler çektiklerini görüp yaşadı. Yani toplumu hakka’l-yakîn tanımış oldu. Ayrıca yedi senelik kıtlık yıllarının tedbirini alarak onların açlıktan mahvolmalarını da önlemiş oldu. Ama bütün bunlar, o toplumun putperestlikten tevhide gelmelerine vesile oldu. O kadar toplumun ruhuna işledi ki, 400 sene sonra Firavun Hz. Musa’yı öldürmeye kalkışınca, mümin zat, “Size daha önce Yusuf da size açık açık beyyinatla gelmişti…” (Mümin Suresi, 40/34) diyerek Firavun’a karşı çıkmıştır. Yani 400 sene sonra bile hâlâ o sarayda Hz. Yusuf’un ismi yansımış ve çınlamıştır!..
Bütün bunlardan elbette çıkaracağımız dersler ve ibretler vardır…