Dünya nüfusu çok fazla, azaltılacak!
Yaygın teori bu.
Peki dünya kaç insanı taşır?
Bilmiyoruz.
**
Bildiğimiz:
7.7 milyar nüfusu olan dünya küresinde…
İki asır önce 1 milyar insan bile yaşamıyordu.
Dünya nüfusu,
1500’lü yıllarda 580 milyon,
1600’lü yıllarda 660 milyon,
1700’lü yıllarda 710 milyon,
1800’lerde ise 900 milyon dolayındaydı.
Bugün sadece Hindistan 1.35 milyar,
Çin 1.4 milyar nüfusa sahip.
**
1800’lere kadar at sırtında tırıs giden dünya…
Birdenbire sanayi devrimi, icat ve keşiflerin etkisiyle çağ atladı, 1960’larda Ay’a çıktı.
Nüfusu 7’ye katlandı.
**
“Nüfus azaltılmalı” diyenlerin gerekçesi, kaynak yetersizliği.
Bir başka gerekçe de yaşlı nüfus:
-Gençler kendine mi bakacak yaşlıları mı finanse edecek?
**
Bu teorileri benimsiyor değilim:
Devletler insanları yaşatmalı.
Ne demek, nüfus eksiltmek!
Dünya servetinin yarısı 26 kişinin elindeyse…
Orada nüfustan ziyade başka bir sorun var demektir.
**
Salgın:
İlk ay kimse umursamadı.
İkinci ay İtalya üzerinden Avrupa’ya sıçradı, uzaktan izlendi.
Şimdi tüm dünya enfekte olmuş halde.
Devletler çok geç kalsa da…
Yayılımı önlemeye çalışıyor.
**
İngiltere’de ise hayret verici bir süreç yaşanıyor.
Hükümet, özetle dedi ki:
-Salgın kontrolden çıktı. Herkese bir biçimde bulaşacak. Bunu geciktirmek neye yarar. Bilakis halk enfekte olursa virüse bağışıklık kazanır, sonraki ataklara dirençli olur. Güçsüz, hasta ve yaşlılar için elimizden geleni yapacağız, o ayrı.
**
Sıradan vatandaşın anlaması zor fakat bir devlet yaklaşımı.
Dünya, salgının sonunda iki yöntemi test etmiş olacak:
Yayılmanın önüne geçmeye çalışan devletler ve bunun tam tersini yapanlar.
Artık “sürü bağışıklığı” testinden dönmek için çok geç.
Her halükârda hükümet hesaba çekilecek.
Dün, Londralı bir kadın gazeteci, 10 yaşında enfekte olan çocuğu için ateş püskürüyordu.
Ölümleri düşünemiyorum.
**
Her nerede yaşıyorsak, virüs bulaştı veya bulaşacak.
Herkesin kendi özeline dönmesi gereken bir dönem.
Kim ne istif etmiş olursa olsun…
Aylarca evlerine hapsolmakla karşı karşıya olan halklar…
Yarın elektrik, gaz ve sudan mahrum kalabilir.
Geçen asırda bunlar yokken hayatın akışı etkilenmiyordu belki.
Şimdi modern insanın su ve ateşle imtihanı başlayabilir.
**
Çocukluğumun geçtiği Toros yaylalarında elektrik ve telefon yoktu.
Hava kararınca yatılır, gün ışığıyla kalkılır, toplanan odunla ateş yakılırdı.
Suyu kuyudan çekerdik, yemek güveçte pişerdi.
Yöresel erzak yeter, artardı.
Aylarca böyle yaşanabilirdi.
**
Hafta sonundan beri düşündüğüm tek şey şu:
Diyelim ki, bünye virüsü kabul etmedi.
Karantinadan da çıkamadık!
Su ve ateş olmadan nasıl yaşarız?
Erzak bahsine hiç girmiyorum.