2020, modern tarihin en enteresan yıllarından biri olacak gibi. Daha dün bilim ve teknolojinin baş döndürücü gelişmelerinden bahsederken, bugün, dünya çıplak gözle görülemeyecek kadar küçük boyutlarda olan bir virüse boyun eğmiş durumda.
Koca koca ülkeler içine kapanmış, insanlar ev hapsinde, sağlık kurumları kırmızı alarmda ve işin nereye varacağı kestirilemiyor…
Dünyayı teslim alan bu virüsün ortaya çıkış nedeni bilimsel olarak halen meçhul. Tahminler, varsayımlar, komplo teorileri adeta havada uçuşuyor ve bunlar insanları özelikle sosyal medyada ciddi bir şekilde meşgul ediyor.
Bilimsel olarak elimizdeki tek veri, bu virüsün uzun yıllardır var olan Coronavirüsünün mutasyon geçirmiş bir versiyonu olduğudur. Bilim adamları insanlarda görülen coronavirüsün ilk tanımını 1960’larda yapmış. O zamanlar daha çok çocuklarda görülen ve solunum yollarını enfekte eden bir virüs olarak tanımlanmış, fakat 2003 yılından bugüne dek insanlarda görülen beş farklı coronavirüs tespit edilmiş. Yani genel anlamda coronavirüs insanlar için yeni bir şey değil.
Bununla beraber, 2019 yılının sonunda ortaya çıktığı söylenen COVID-19, bilim insanları tarafından “Novel Coronavirus” olarak adlandırılıyor, yani yeni coronavirüsü. Bu virüsün farklılığı çok bulaşıcı ve yapışkan olması, zatürre ve organ yetmezliği gibi ciddi komplikasyonlara yol açması ve ölüm oranlarının yüksek olmasıdır.
Salgının bilimsel olarak ortaya çıkış nedeni ne olursa olsun, arkasında bir Hikmet-i İlahi olduğu kesindir. Evet, sebeblerin sebebi olan mutlak Kudret ve İrade sahibi Allah (cc), hikmetine binaen bu virüsün ortaya çıkmasına ve dünyaya yayılmasına izin vermiştir.
Bunun en büyük delili tarihtir, bizden önceki toplumlar zulüm, isyan ve taşkınlıkta aşırıya gittiklerinde, nasıl bela ve musibetlerle yola getirilmişlerse, bu global musibet de insalığa bir ikaz, uyarı ve zecir tokatı olabilir.
Tabi yazımızın başlığıdan da anlaşıldığı gibi bu uyarı kimine saz, kimine az gelecek.
Dolayısıyla, “beşer zulmeder, kader adalet eder” sırrını anlayamayanlar, olayları farklı yorumlayacak ve nasılsa bu da gelip geçecek diyerek, zulüm ve adaletsizliklerine devam edecekler. Nitekim bazı insanların halen kin ve nefretlerini sürdürerek masumlara zulmetmeye devam ettiğini görüyoruz. Demek ki bu zalim güruhun günahları o kadar büyük ki, hesap mahkemeyi kübraya bırakılıyor.
Şimdi gelelim meselenin ciddiyetini anlayanlara…
Mübarek aylar içindeyiz, merhameti sonsuz bize bu üç ayları rahmet hazinesinden büyük bir ikram-ı ilahi olarak göndermiş. Bu ayların içine de, Beraat ve Kadir gibi manevi değerlerine paha biçilemeyecek iki mübarek gece yerleştirmiş. Şaban’ın 14. gecesine tevafuk eden 7 Nisan, Salı günü Beraat gecesi.
İkrime bin ebi Cehil’e göre Duhan suresinde geçen “O apaçık Kitaba andolsun ki, biz onu mübarek bir gecede indirdik” ayeti, Beraat gecesine işaret etmektedir. Rivayetlere göre bu gece Kur’an tamamıyla Levh-i Mahfuz’dan dünya semalarına indirilmiş ve Efendimize nuzülü Kadir gecesinde başlamıştır.
Beraat gecesiyle başlayıp, Kadir gecesine kadar devam eden süre, manevi hayatın muhasebesi yapılan önemli bir zaman dilimidir. Evet, nasıl ki ticaret yapan işletme sahipleri senenin belirli bir döneminde hesap, kitap, muhasabe işlemerini gerçekleştirirler, bu dünya alemine manevi ticaret yapmak üzere gönderilen insanoğlu için de, bu mübarek dönem, muhasabe dönemidir.
İbn’i Abbastan rivayet edildiğine göre Beraat gecesi vazifeli melekler gelecek seneye kadar olacak tüm hadiseleri defterlerine kaydederler. Tayin edilen rızıklar, takdir edilmiş eceller, işlenecek ameller ve yeryüzünde çıkacak fitneler meleklerin defterlerine geçirilir.
Rivayetin devamında, fitne ve savaşlar Cebrail’e, yıllık rızık tayinleri Mikail’e, ameller İsrafil’e ve vefatlar Azrail’e verilir. Dolayısıyla, meseleye dünyanın içinde bulunduğu vahim durum ve geleceği açısından bakıldığında, bu gece büyük ehemniyet arz etmektedir.
Şüphesiz ki, bu gece insanlığın dert, sıkıntı, bela ve musibetlerden beraat edebilmesi için rahmeti sonsuz tarafından insanlığa hediye edilmiş büyük bir fırsattır.
Beraat kelimesi Arapçada el-berae kelimesinden gelir, Türkçedeki beraat etme, temizlenme, aklanma, suçsuz olduğunun ispatlanması veya büyük bir yükten kurtulma manalarını taşır.
Dolaysıyla, bu geceyi değerlendirmek hem müminler açısından, hem insanlığın istikbali açısından çok önemlidir.
Bu gece Allah’ın rahmeti tüm alemleri kuşatır ve talep eden herkes ondan nasibini alır.
Bu gece ibadetlerin sevabı kat kat artar.
Bu gece Gafur-u Rahim kendisine ihlas ve ihsan içinde yönelen, tövbe eden herkesin tövbelerini affeder ve kusurlarını bağışlar.
Bu gece tüm hikmetli işlerin tayini yapılır ve meydana gelecekleri zamanlar belirlenir.
Bu gece Allah Resulüne, ümmeti için şefaat hakkı verilmiştir, dolayısıyla salat-u selam’da cimrilik yapmamak gerekir.
Hadis rivayetlerinde vardır ki, bu gece Allah rahmetiyle dünya semasına tecelli eder ve “yok mu istiğfar eden, kabul edeyim. Yok mu rızık isteyen, hemen tayin edeyim. Yok mu başına bela ve musibet gelen, hemen gidereyim, şifa ve sağlık vereyim”, buyurur.
Evet bu gece, Allah’a ortak koşanlar ve kalplerinde kin, nefret ve adavet besleyenler hariç herkes affedilebilir.
Dünyanın büyük bir musibetle boğuştuğu bu dönemde, Beraat gecesine ne kadar muhtaç olduğumuzu anlamak çok da zor olmasa gerek.
Belki de bu Beraat gecesi insanlık için öncekilerden daha büyük bir önem taşıyor olabilir ve başımızdaki bela ve musibetlerin kaldırılması için köprüden önce son çıkış olabilir.
En doğrusunu Allah bilir, bize düşen gecenin hakkını vermek.
Tüm İslam aleminin Beraat gecesi mübarek olsun, hayırlara ve selamete vesile olsun. omeratillaergi@yepyeni.zamanaustralia.com