Adına ister dış güçler diyelim ister derin devlet diyelim ister iç mihraklar veya ülkemiz coğrafyasının ve insanının genleri, ne dersek diyelim.
Orta yerde gözümüzün önünde duran koskocaman gerçeği değiştirmiyor.
O acı gerçek şu ki; ülkemizde tam her şey yoluna giriyor derken bir şekilde tekrar alt üst oluyor ve biz hiç bir ilerleme kaydetmemiş gibi kendimizi başladığımız yerde buluyoruz.
Son yüz yıldır maalesef bu böyle baktığımızda.
Aradan geçen yıllarda verilen demokrasi ,özgürlük, insanca yaşama çabaları, girişimleri ise
boşa çıkıyor adeta.
Ne yazık ki GÜCÜ ELE GEÇİREN kesimler karşı tarafa hayat hakkı tanımıyor bir süre sonra.
Artık acı tecrübelerle iyice anlaşıldı ki, sağcıda solcuda olsa İslamcı, Cumhuriyetçi de olsa bu durum değişmiyor.
Toplumu hepten kucaklayan gerçek bir devlet anlayışı sadece lafta kalıyor.
İcraata geçildiğinde ise hiç o büyük acılar yaşanmamış gibi seçimden seçime verilen sözlerin tam tersi yapılıyor ve boş nutuklar kalıyor geride.
Devletinden beklediğini bulamayan toplum ise tekrar kendi başının çaresine bakmaya çalışıyor her defasında.
Sonuçta Sivil toplum kuruluşları, dernekler, cemaatler vs. kendi idealleri doğrultusunda nesiller yetiştirmeye çalışıyorlar.
Bunda da başarılı olmuyor değiller.
Fakat “Devlet” veya “Hakim Güç”
bu kezde yetişen bu insanlardan istemediklerini yada işine gelmeyenleri ayıklamak için tekrar harekete geçiyor.
Sonrası malum…
Operasyonlarla,bu gurup veya kişileri ya “terörist” ya “sızma” yada şucu bucu ilan ederek
“temizleme operosyonu” söylemiyle, haksız hukuksuz muameleleri başlatıyor.
İşte geçtiğimiz son elli yıl içerisinde bu sivil kuruluşlarının en etkili hareketlerinden biri
Hizmet Hareketi olmuştur.
İnsan yetiştirme odaklı eğitim faaliyetlerinde bulunan ve dolayısıyla hayatın her alanına var olmuştur.
Sırf belki bu yüzden daha fazla varlığına tahammül edilemeyerek, bir sosyal kırıma maruz bırakılmıştır bir kez daha.
Öyle ki ALTIN NESIL demiş yola çıkmış bu hareket, yetiştirdiği insan kaynağını sadece ilmi değil, ahlaki olarak ta toplumun örnek insanları haline getirmeyi başarmıştır.
Bu hakikati ise tarafsız gözle bakan, araştıran herkes görebilir.
Adeta Koza dan Kelebeğe giden yolda büyük bir emek vermiş gibi korumuş kollamış ve sonuçta topluma kazandırmış pek çok insanı.
O kadarki müthiş bir kararlılık, fedakarlık, çalışkanlığa birde büyük bir ihlas katarak vaad ettiği Altın Nesli yetiştirmiş gerçekten.
İşte bu nesil, aldığı eğitimle bulundukları her makamın ve işin hakkını vermiş, Türkiye’de ve dünyada parmakla gösterilir olmuşlar.
Yine tam her şey yoluna girecek dediğimiz bu hengamda birde bakmışız tekrar büyük bir “fitne ve tiyatroyla”
” temizlik operasyonu ” başlamış.
Hem de bu “temizlik” öncekilere taş çıkarır cinsten.
Adeta cadı avıyla başlayan bu süreç önce şeytanlaştırma sonra insanlık dışı muamelelere sonra Sosyal soykırıma kadar everildi herkesin gözü önünde.
Ne acıdır ki aydınıyla, gazetecisiyle, sanatçısıyla, akademisyeniyle, devlet çalışanıyla nerdeyse tüm toplumun tüm katmanları olan biteni hiç sorgulamadan sadece televizyondaki sıradan bir dizi izler gibi izledi, hatta az bile gördüler yapılanları maalesef.
Sonuç mu?
Sonuç:
“Şimdilik” geldiğimiz gün itibarıyla 16 Temmuz sonrası reva görülen muamelelerden kaynaklı direk veya endirekt olarak.
Sonuçta bu cadı avından dolayı hayatını kaybeden 500’ den fazla kişi,
Bir milyonun üzerinde soruşturma
Beş yüz bin tutuklama, iki yüz elli bin hapis,
On binin üzerinde kadın tutuklu,
Anneleri ile beraber mahpus, 800den fazla bebek….
Ege ve Meriç’in soğuk sularda boğulan canlar, Anne kucağında kıyılara vuran yavrular, hayatını kaybeden bebelerin bedenleri…
Dağılan aileler, öksüz yetim kalan çocuklar, el konulan mallar, gasp edilen mülkler, ülkeden ülkeye sürgünler…
Dolaylı yoldan etkilenen ve çeşitli mağduriyetlerle beraber zulme ve haksızlığa uğrayan toplamda yaklaşık iki milyon.
Işte bugün sizlerle bu Mağduriyetlerden nasibini almış bir yavrunun bir bebeğin kaldığı hapishane penceresinden girip onun yaşadıklarına empati kurmaya çalışacağız TUTSAK KELEBEK le.
Tutsak Kelebek!
Nasıl girdin buraya, nerden geldin kelebek.
Bilmezmisin buraya giren, çıkamıyor ölene dek
Hadi uç, tutarlarsa bırakmazlar seni buradan,
Resimini gördüğüm güneşede selam söyle kelebek.
***
Ya sen niye burdasın, pekte mahsunsun ay bebek.
Senin gibi bir yavrunun burda işi ne demek.
Hadi gel tut kanadımdan uçurayım seni buradan,
Soğuk ve karanlık burası,kalamazsın ay bebek.
***
Yok, yok; ben gelemem sen git güzel kelebek.
Beklerim ben annemi, hemde ölene dek.
Hem ne yapayım dünyayı,uzaktayken annemden,
Seslerini duyduğum kuşlarada, selam söyle kelebek.
***
Seni kim tutar burda, kimdir sana kıyan ay bebek
İnsanlıktan nasipsiz, hiç merhemet yok demek.
Hadi, hadi ver elini, kaçırayım seni kimse görmeden,
Annen belki dayanır, sen ama sen dayanamazsın ay bebek.
***
Yok,yok;olmaz annem her gün ağlıyor bilirmisin kelebek.
Bana sarıldığında biraz olsun susuyor, bazen diyor ey felek,
Bazende diyor çıkacağız yavrum,çıkacağız birgün buradan
Evimiz varmış bizim,mahalleye selam söyle kelebek.
***
Sen nasıl birşeysin bu iş, bu iş nasıl olur ay bebek
Ben bile seni görüp, duyarken nasıl olur görmemek,
Hadi gel, görmüyor,duymuyor insanlar seni madem,
Gel, gel ömrün solmasın daha küçücüksün ay bebek.
***
Yok, yok; ben annemle mutluyum, sen kaç git kelebek,
Senide tutarlar, demiyorlar ne anne, ne masum bir melek.
Uç uçabildiğin kadar ne olur benim içinde uç madem,
Köyümüz varmış dağlarına,benden selam söyle kelebek.
***
Tamam tamam sus anladım gelmeyeceksin ay bebek.
Hem revamıdır ben özgürken sana yıllar yılı beklemek,
Baksana yıktın beni mahvettin, artık sensiz uçamam.
Bırak,bırak bende TUTSAK olayım, senin gibi ay bebek.