Amcam Mehmet Cansever’le,(sağda) Tuzcu Sakıp Ayhan Ağabeyi, 2007’de evimizde ağırlamıştık.
ENES CANSEVER-HAFTANIN YORUMU
İnsanların, kin ve nefretle zehirlendiği bir ortamda kardeşlikten söz etmek
abesle iştigaldir belki. Anadolu toprakları, şerha şerha…
Gönüller ve ilişkiler paramparça…
Şu infaz yasasıyla, kin ve nefretin nasıl zirveleştiğini, yeryüzü buna şahit oluyor.
17 Nisan, Özal’ın 27 yıl dönümüydü. 27 yıl önce, rahmetli Turgut Özal’ın, Kazakistan’da muttali olduğum ziyaretini paylaştım üç gün önce.
Bugün ise bir başka değeri sizinle paylaşmak istedim…
Hukuk ve adaletin içinin boşaltıldığı demlerdi.
Adalet sarayları, nöbetlere şahit oluyor, demokrasi mücadelesi veriliyordu.
Evet, aylardan Nisan’ın 20’sini gösteriyordu ama sanki karakıştı.
Kitleler uydurulan masallara inanmakta, zulmün tonu ve rengi her gün artmaktaydı.
Bütün bunlar olurken, geniş kitleler bir illüzyonla olup bitene karşı körleşmekte ve sağırlaşmaktaydı.
Yada bu kitleler azgınlaşmaktaydı.
Algıları ve ayarlarıyla oynanan millet, her gün yeni bir maceraya itilmekte, iyiyi kötüyü ayırt etmekten iyice uzaklaşmaktaydı.
Bugün mü?
Adalet sizlere ömür…
Hukuk, hak getire…
Ahali şaşkın, algılar iyice bozulmuş vaziyette.
Toplum aptallaştıkça aptallaşmaktadır.
Bir topluluğun ayarlarıyla oynandı mı, gerisi facia olur zaten.
İYİ Kİ İYİLİK MELEKLERİ HALA VAR!
İyi ki iyiler var ve hep oldular.
Yoksa, ayarsızlara ve hak bilmezlere tümüyle teslim olmak, ruha da bedene de eziyet olur.
Hayatın realitesi…
Ya hayırlı işler ve güzelliklere imza atmak veya şer ve çirkinliklerle ömrü tüketmek.
Öyle ya!
Oluklar hep çift akar ya, nur ve kir…
Nurlu insanlar da olmasa hayat çekilmez elbet.
Evet, gönlü toklarla, cömertlerle hayat anlam bulur.
Uzun yol, sabırlı arkadaşlarla renklenir, güzel hatıralara yol bulur.
Kardeşliği hayata, ömre katık yapanlar, aradan yıllar da geçsede, hep hatırda kalır ve hatıralarımızı süslerler.
Unutmamalıyız ki, büyük çilelerle, fedakârlıklarla bugünlere ulaşıldı.
Bir kandil misali yolumuza ışık saçan yol göstericiler, vefalılar, çilekeşlerle beraber, katedildi bu uzun, bitmez yollar…
TSUNAMİLER İLK ONLARI VURUYOR HEP!
Ve bir kandil gibi aydınlattılar her yanı, yüreklerindeki ışık da hiç sönmedi.
Tsunamiler, hep önce geldi onları buldu, buldozerlerin altında ilkin onlar kaldılar.
Dün de öyleydi, bugün de…
Özyurt’unda hep garip yaşayan hocalar,
Sıkıntılarımızda Haydar kalesi gibi arkamızda duranlar,
Dertlerimize hızır gibi Yetiş’enler, yürek yangınlarımıza su taşıyanlar…
Derviş misali etrafımızda pervane olan örnek yarenler,
Sıkıntılarımıza kanat çırpan bir Kuş gibi pervaz eden idareciler,
Yüreğinin güzelliklerini, yüreklerimize işleyen, nakşede kalp ehli rehberler,
Fedakâr ağabeyler, azıcık aşını bölüşmeyi, dünyanın en güzel işi belleyen; fedakârlıkta önde, ücrette en geride duran, arkadan olup bitenleri keyifle izleyen, infakta yarışan iş dünyasının güzel insanları…
Ve yüksek ökçeli kunduralarıyla, ansızın sökün eden, dertlinin kokusunu alan, yanında biten, her gönül ehlinin amcası, Tuzcu Sakıp Amca!…
Kutlu mevsimdeyiz, rahmet dolu Ramazan’a bir kaç gün kaldı.
Ruhları Şad, mekânları cennet olsun…
Diyarbakır’ın ayazında ellerimizi ve kalpleri, sıcağında ise ruhları serinlettiniz.
Farklılıkları bir potada eritip birbirimize “kardeşim” demeyi öğrettiniz.
Bununla yetinmediniz…
İlerleyen yaşınıza rağmen, Anadolu kazan siz kepçe oldunuz…
Kah İstanbul’a, kah ülkenin farklı noktalarına…
Burs dediniz koşturdunuz, himmet dediniz, fani ömrünüzün son demine kadar…
İyi ki vardınız herkesin Tuzcu Amcası, iyi ki vardınız Sakıp Ağabey!
Öyleydi, aylardan Nisan ama sanki karakıştı.
Safderun kitleler uydurulan masallarla,
zaliminin hiddeti sınır tanımamaktaydı, saf kitleler bir illüzyonla olup bitene karşı körleşmekte ve sağırlaşmaktadırlar.
Böyle bir atmosferde, nisan serinliğinde ruhunun ufkuna yürüdü Sakıp Amca, yüreği bu çirkinlikleri daha çok kaldıramadı…
Minik bir güzellemeyle yazımı noktalamak istiyorum. Onları anlatmaya sözler kifayet etmez elbet biliyorum.
Dileğim, duam:
Hak aydınlatsın boylu boyunca uzandıkları yerleri, kabirleri nurlu ve aydınlık olsun.
Memleketim Diyarbekir ve ülkem karanlıklardan, kara ruhlulardan arınsın,
iyiler yol bulsun güzelliklere; doğruluğun, erdemin iz sürücüleri yepyeni nurlu yollara salınsın inşallah.
RUS YAZAR TURGENYEV VE KARDEŞLİK!
Bir anekdot ışık da, ışık tutsun şu anlattıklarıma, ve öylece bitirelim:
Derler ki, Rusların büyük yazarı İvan Sergeyeyiç Turgenyev , soğuk bir akşamüstü evine doğru yola çıkmış.
Yolda bir dilenci kendisinden para istemiş.
Bütün ceplerini kurcalayan Turgenyev, ne yazık ki hiç para bulamamış. Bunun üzerine kendisine uzatılan soğuk elleri kendi elleriyle ısıtarak: ”Kusura bakma kardeşim sana verecek bir şeyim yok“ demiş.
Dilenci; “Verdiniz ya efendim” demiş. “Bana kardeşim dediniz.”
Anadolu’da kerdeşleri dahi birbirine hasım haline getirnler karşısıda, kardeşlik türküsünü terennüm edenlere bin minnet.
Son söz: Onlar hep öyle inandılar, az, çok demediler sürekli verdiler.
Bazen azın, çoklardan çok olabileceğine inanmışlardı.
Eşref saati yakaladın mı, az bulup verdiğinin dağlar büyüklüğüne ulaşabilir,hiç kuşkusuz.
Ne mutlu, az çok demeden vermeyi hayatlarının gayesi haline getirenlere…
Ve elbet, hayat, güzel insanlarla anlamlı, güzel insanlarla çekilebilir, meşakkatli bir yolculuk…
Ruhun şad olsun. Kabrin pür nur olsun…e.cansever@yepyeni.zamanaustralia.com.au